Çözüm sürecinde kurulan akil adamlar heyeti ile istenilen amaç gerçekleştirilemedi. Çünkü sorunu çıkaran grup üzerinde yönlendirici etkisi olmayan bir topluluktu. Sorunun tarafı olanlar, bu heyetini kendilerine akıl verecek insanlar olarak kabul etmiyorlar. Akıl almak için öncelikle kendilerinin karşılaştığı sorunlarda hissettiklerin hisseden kişiler olması ön koşulu vardır. Ben birinden nasihat alacaksam, beni düşündüğünü, benim çıkarlarıma önem verdiğini bilmem gerekir. Kurulan heyetin doğrudan PKK sorunun sonuçlarından etkilendiğini söylemek hepsi için zor. Aynı zamanda bu heyetin, dini bir yönü olmadığı için “manevi olarak bu işler size zarar verir, bu eylemleri yapmanız günahtır” da diyemiyorlar. Manevi yönü olan bir heyet olsa, “bakın sizin bunu yapmanız ahretinizi kaybetmenize yol açar, ben sizin manevi çıkarlarınızı düşünüyorum” diyebilirdi.
Nasıl bir heyet olması gerekirdi. İki türlü heyet kurulabilirdi. Ya dini yönü olan bir heyet ya da melez insanlardan oluşan bir heyet kurulabilir. Doğudaki Kürt kanaat önderlerinden, alimlerinden ve Türkiye’nin diğer bölgelerinden oluşan “Türkiye Müslüman Alimleri Heyeti’ kurulabilirdi. Bu alimler hem Kürt STK’lar hem de Türk STK’lar ile görüşerek, Kürt doğal haklarının, Türkiye’yi bölmeden, nasıl verilebileceğini, TBMM’ye rapor olarak sunardı. TBMM de bu raporu değerlendirerek, gerekli yasal düzenlemeleri yapabilirdi. Bu heyetin tüm sekretarya hizmetlerini de Diyanet İşleri Başkanlığı yürütürdü. Diyanet İşleri Başkanı’nın da, raporda görüşlerine yer verilebilirdi. Ama bunların olması için, genel bir kabul olması gerekir.
Diğer bir heyet de, “Melez İnsanlar Heyeti” kurulabilirdi. Anne veya babasından biri Kürt diğeri Türk olan melezlerin oluşturduğu bir heyete kimse itiraz edemez diye düşünüyorum. Bu konu ile ilgi bir anımı anlatayım.
Üniversite öncesinde, Türkçü söylemleri olan bir gençtim. Okuduğum Lisedeki solcu bir hocamın yanına gittim, Türkçü söylemlerime, karşı “ benim babam Kürt, anne Türk” dedi. “Ben Kürtleri mi savunayım, Türkleri mi savunayım?” diye sordu. Şaşırıp kalmıştım. En yakın dostlarımdan bir dostumun da annesi Yörük Türklerinden, babası Urfalı Kürtlerdendi. O vesile ile melez kürtlerin mutedilliğini bilirim. Kendim de mutedil bir Türk oldum.
Ayrılıkçı Kürtler, Türklerin çözüm önerilerini “siz bizden değilsiniz” diye kabul etmiyorlar, Kürt olup da kendilerini eleştirenleri, “Asimile olmuşsun, kendi milletine ihanet ediyorsun” diye yaftalayarak kabul etmeyebilirler, bakalım, “Melez İnsanlar Heyeti’ne” nasıl bir cevap üretecekler. Gazeteci, yazar, din adamı, STK yönetici, hukukçu, bilim adamı olan, melez insanlardan oluşan bu heyet, tüm Türk ve Kürt STK’larla görüşüp Türkiye’nin bölünmesinin önüne geçecek, Kürtlerin doğuştan sahip olması gereken hakları konusundaki isteklerini belirleyip, nasıl verilmesi gerektiği ile ilgili bir çözüm raporunu, TBMM’ye sunmalı, TBMM de bu raporu inceleyerek lüzumlu gördüğü düzenlemeleri yapabilmelidir. Bu heyetin sekretaryasını da “Türkiye İnsan Hakları Kurumu” yürütebilir.
Her iki heyet de ayrı ayrı eş zamanlı olarak kurulup, faaliyet yürütebilir. Bu heyetlerin amacı, PKK’ya silah bıraktırmak olmamalı, bu heyetlerin amacı, Kürtlerin doğuştan, insan olarak verilmesi gereken hakları konusundaki isteklerini belirlemek ve Türkleri de buna razı etmeye çalışmak olmalıdır. Hakları verildikten sonra PKK’ya olan halkın karşı duruşu zamanla artacaktır. PKK ile olan mücadele ise teslim alıncaya veya Türkiye topraklarını tüm unsurları ile terk edinceye kadar devam etmelidir.
PKK’yla mücadele ve Kürtlerin doğuştan gelen
haklarını belirlenip verilmesi bir birinden ayrı olarak görülmeli
ve yürütülmelidir. Bir insana doğuştan gelen haklarının verilmesi
için başka insanların silah bırakması şartı öne sürülmemelidir.
Kabul etmek lazım ki silahların gölgesinde böyle bir çalışma yapmak
da zordur. Gerçi bana göre verilmeyen pek bir hak da kalmadı ama
bakalım ne diyecek Kürt kardeşlerimiz…
Biz verilimde, balık bilmezse Halik bilir.