Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Kirby, Hamas’ın ateşkes teklifini kabul etmesi halinde İsrail’in de ‘evet’ diyebileceğini düşündüklerini söyledi. Hamas’tan ateşkes ile alakalı resmi yanıt beklediklerini açıkladı. Biden, ‘Artık bu savaşın sona ermesinin zamanı geldi’ dese de asıl istediği bu değil. Yaklaşan seçimlerden dolayı söylemesi gerekenleri söyleyip medya yoluyla tribünlere oynuyor, o kadar…

Beyaz Saray’ın böyle bir açıklama yapmış olmasına karşılık Netanyahu, güya aşırı sağcıların baskısı altında. Joe Biden, kalıcı ateşkes çağrısı yapmış olsa da İsrail’in iktidar koalisyonunu oluşturan partilerden gelen aşırı sağcı bakanlar, ateşkese kesinlikle sıcak bakmıyor. Aslında gerçek olan sadece bu.

Netanyahu’nun ateşkesi kabul etmesi halinde hükümetten ayrılmakla tehdit ediyorlar yani rollerini iyi oynuyorlar. Dolayısıyla Netanyahu’nun, Beyaz Saray ile kendi hükumeti arasında kalmış olduğu algısını oluşturmaya çalışıyorlar. Medyanın profesyonel yalancıları ABD ve İsrail, hedeflerine uygun biçimde kamuoyu oluşturma görevlerini aksatmadan sürdürüyorlar. Barış istemeyen tarafın Hamas olduğunu düşündürmek istiyorlar. Oysaki Hamas kalıcı bir ateşkes sağlanmasını istiyor ancak İsrail’in niyeti kesinlikle bu değil.

İsrail, kendi önerisine ‘hayır’ diyen ikiyüzlü bir terör devletidir. Aslında İsrail’i bu saatten sonra kurtaracak tek şey tüm halkıyla birlikte ABD’ye taşınmak olur zira orada bulunan tek bir Yahudi’nin bile önümüzdeki süreçte yaşama şansı olmayacak. Bu ayrı bir konu ve aylar önce sebebini bir yazımda açıklamıştım.

Netanyahu, İsrail’in başına yönetici olarak atanırken kendisine yüklenen misyonu yerine getirmek zorunda yani Hamas’ı bahane ederek Filistin’i yerle bir etmek ve Mescid-i Aksa’yı yıkmakla görevlendirildi. Sonuç olarak ABD resmî açıklamalarda ateşkes istese de arka planda Netanyahu’nun savaşa devam etmesini hatta şiddeti daha da artırmasını istiyor. Eğer Netanyahu bu görevi başarıyla yerine getiremezse ortadan kaldırılacak ve yerine daha vahşi bir yönetici getirilecek. Korkunç ve hain bir oyun oynanıyor. Medyada gördüğünüz hiçbir açıklamaya körü körüne inanmayın zira medyada gördüğünüz, duyduğunuz birçok şey aslında tam tersidir.

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalara hala inananlar varsa konuya bir de bu açıdan bakmalarını öneriyorum. ABD ve maşası İsrail’in, davasından dönmek gibi bir niyetleri kesinlikle yok. Olmayacak zira hastalıklı bir inancın peşinden gidiyorlar. Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine bir tapınak inşa etmek istiyorlar. İsrail’in derdi hiçbir zaman ulusal güvenliğini sağlamak veya terörle mücadele etmek olmadı. Bu, perdenin önünde bize izletilen bir tiyatroydu. Hiçbir zaman durmayacaklar hatta gördüklerimiz, yapmayı planladıkları diğer şeylerin yanında hafif kalacak.

Siyonist olarak tanıdığımız bu ruh hastalarının inancına göre Tevrat, İsrail Devleti kurulduktan 74 yıl sonra hala tapınağı inşa etmemiş olurlarsa İsrail devletin yıkılacağını söylüyor. Tapınak inşa edildikten sonra ise yeni hedef Büyük İsrail Devleti’ni kurmak olacaktı. Büyük İsrail dediğimiz devletin kurulmasını istedikleri yer ise Tevrat’ta Yahudilere vaat edilen topraklardan oluşan Arz-ı Mev’ud bölgesidir.

İsrail terör devletinin 1948’de kurulduğunu biliyoruz. Dolayısıyla 74 yıl sonrası 2022 yılına denk geliyor. 2024 yılını yarılamış olmamıza rağmen hala Mescid-i Aksa’yı yıkıp tapınağı inşa edemediler. Öfkelerinin ve vahşiliklerinin nedeni de bu gecikmedir. Çünkü Mescid-i Aksa sıradan bir mekân, mabet değil. İnansanız da inanmasanız da çok büyük metafizik sırları barındırıyor.

Mescid-i Aksa’yı tarih kitapları okuyarak anlamak mümkün değil. Osmanlı arşivlerinde Siyonistlerin yeniden inşa etmek istedikleri Süleyman Tapınağı ile ilgili çok fazla belge mevcut. Siyonistlerin (tapınakçıların) Mescid-i Aksa’yı yıkmak istemelerinin en büyük nedeni Muallak Kayası’dır. Muallak Kayası olmadan tapınağı inşa edemezler. Muallak Kayası, gökyüzünün ve yeraltının, yeryüzünde buluştuğu noktadır. Peygamber Efendimiz miraca, Muallak Kayası üzerinden çıkmıştır. Kudüs, zıtların uyumlandığı ilahi bir mekandır. İlahi nur da buradadır.

Dicle ve Fırat arasında kalan bölge, Arz-ı Mev’ud bölgesidir ve Türkiye’nin doğusunu da içine alır. 6 Şubat depreminde yerle bir olan illerimiz bu sınırların içindedir. Bu da dip not olsun. İsrail’in ve babası ABD’nin karşısında, Türkiye dışında ayakta durmaya çalışan ve tepkisini açık açık gösterebilen başka bir ülke kalmadı. Hedeflerinin önünde şu an Türkiye dışında hiçbir engel yok. Dolayısıyla Türkiye olarak son yıllarda yaşadıklarımızı bir de bu pencereden değerlendirmek gerek.

Konuyu daha net idrak etmek isteyenler Dante Alighieri’nin İlahi Komedya adlı eserindeki Cehennem bölümünü mutlaka okumalıdırlar. Dante, 700 yıllık eserinde bu konuyu açık açık işlemiştir.