Değerli dostlarım
Medya bilindiği üzere topluma ulaşmanın en kolay yolu olmuştur yüzyıllardır. Hatta toplumları yönlendirmek için kullanılan en başarılı yöntemdir de diyebiliriz.
Birkaç asır önce meydanlarda bağırarak ferman okuyan insanlarla başlamış olan medya Bundan 50-60 yıl evveline kadar sadece yazılı ve basılı yayınlar ile insanlara ulaşılabiliyordu.
Şu anda ise bu çeşitlilik o kadar çok arttı ki yazılı ve basılı medya neredeyse kullanılamaz hale geldi. Bundan sonraki evreleri hayretle ve merakla bekliyoruz.
Çok değil 40-50 li yaşlardaki insanların dedeleri şu andaki medyanın halini, şeklin,i hayal dahi edemezlerdi. Radyo nun nasıl görüntülü olabileceği ile ilgili sohbetler kahvehanelerin en hararetli konularıymış bir dönem .
Bizler aslında televizyonun olmadığı bir dönemden, beyne çip takılabilecek bir döneme geçiş yapan, bu gelişmeleri bizzat yaşayabilen, dünyanın nadir kuşaklarından biriyiz.
Teknolojinin Hızına yetişemiyoruz.
Peki medyanın bu denli hızlı gelişmesindeki olay sizce sadece insanlara ulaşmak, yeni haberleri aktarmak, ve gelişmeleri öğrenmek amaçlı mı yoksa bambaşka bir amacı mı var.
Biliyorsunuz son yüzyılda millet olarak yaşadığımız zoraki savaşlar neticesinde dijital çağı biraz geç yakaladık. Hala alışmaya , ve bu dijital çağa ayak uydurmaya çalışıyoruz. 60 yaş üzerindeki büyüklerimizin bir çoğu, hala dokunmatik cihazlara pek aşina değiller.
Dolayısı ile dijital çağa ilk adım atan ülkelere bağımlı hale gelmek zorunda kaldık.
Teknolojiyi bizden 40-50 yıl evvel kullanan ülkeler bu teknolojiyi medyanın gücü olarak tespit ettik den sonra toplumları yönlendirebilecekleri muazzam kabiliyette bir silah olarak kullanmaya başladılar.
Biz bunu farkına bile varmadan kendimizi pat diye içinde bulduk. Bırakın teknolojiyi üretmeyi henüz kullanamaz konumda iken bu silahla nasıl mücadele edebilirsiniz ki ?..
Medya şu anda tüm dünya toplumlarında, atom bombasından daha etkili, daha becerikli, daha az maliyetli ve daha başarılı bir silah haline gelmiştir.
Aslında bizde artık kullanıyoruz bu silahı. Her ne kadar biz üretmesek de devlet olarak millet olarak kullanmaya başladık. Gerek ticarette gerekse sağlık da gerek siyasi ve gerekse ailevi tüm konularda sosyal medyanın gücünü kuvvetli şekilde kullanıyoruz..
Toplum mühendisliği denilen bir sektör oluştu bu konuda. Devlet ricali dahi bu konuyu çok iyi derecede kullanmaktadırlar.
Cumhurbaşkanımızın beden dili eğitimi aldığı medyadaki görüntü analizlerinin hangi kesimlerini nasıl etkileyeceği ile ilgili çok sayıda danışman edindiğini bizzat biliyorum.
Bir Amerikan üniversitesinin siyaset bilimleri akademisinin raporunun maddelerinden biri şudur. 'Devlet yönetimleri güçlü basının desteğini arkasına almazsa asla başarılı olamazlar' .
Bu devlet yönetimi kitabındaki yapılması gereken maddelerden sadece biri. Diğerlerini konu dışı olduğu için yazmıyorum .
Dolayısı ile Ülkemizdeki medya gruplarının ne zaman kimlere satış yapıldığını araştırdığınızda karşınıza çıkan bilgiler bu tezi doğrulamaktadır. Hatta ülkemizdeki en büyük birkaç medya grubunun devrini inceleyerek bu durumu sizde tespit edebilirsiniz.
Yani Ülkemiz de de hükümet kanadı uluslararası kural olan bu maddeyi gayet başarılı şekilde yönetmekte ve ulusal medya gruplarını eş, dost, tanıdık yada aynı siyasi görüşte olamasa da desteklemek şartıyla yakın gruplara aldırarak Medya gücünü en iyi derecede yönetmektedir.
Meşhur bir hikayedir Alman Rus savaşında Hitler Almanya sının elinde olan medya gücü Almanya'nın savaşta galip geldiğini, Ruslara ciddi zarar verdiklerini, her şartta savaşın üstünlüğünün Almanya da olduğunu yazıyordu sürekli. Alman halkı haliyle yazılı yada görsel, tüm medyada yer alan bu haberlere inanıyordu. Ta ki… Rus tankları Alman sınırına girip işgal edene kadar. Bu örnek İletişim fakültelerinde medyanın gücü konuları içerisinde bulunan dünya daki en başarılı örnek olarak okutuluyor.
Bu örnek belki en abartılı örneklerden biridir.
Ama düşünsenize, size ana haber bültenlerinde verilen bir haberin doğru olmadığını. Ne yapabilirsiniz doğrusunu nasıl öğrenebilirsiniz ?
Hatta birden fazla haber kanalında farklı yöntemlerle aynı haber doğruymuş gibi verilse, Haklı olarak toplum bu haberleri doğru zannetmez mi? İnsanlar işi gücü bırakıp nasıl sorgulayacaklar bu haberlerin doğruluğunu.
Nerden öğrenecekler haberin gerçek halini.
Tüm medya ağız birliği ile bir haber yayınladığında muhalif ya da faklı bir yayın grubu yoksa, doğru nasıl ortaya çıkacak. Hiç düşündünüz mü ?
Belki de bizim ülkemizde de durum böyle olamaz mı ?
Ya toplum olarak bir çok konuda uyutuluyorsak.
Şimdi 'yok canım mutlaka farklı düşünen sorgulayan bir medya grubu vardır' diyebilirsiniz.
Ya da ülkemizde olayların gerçek halini verecek cesarette olan basım yayın ya da dijital habercilik yapan kimse yok mu diyebilirsiniz.
Evet var.
Şu anda okuduğunuz gazete tüm enerjisini doğru habercilik yapmaya harcayan bir gruptur. Ancak ulusal medya grupları içinde belki çok az bir kesime ulaşabilmekteyiz. Bu durum haliyle Ülkemizdeki toplam medya içinde ne kadar yer edindiğimize bağlı olan bir durumdur. Ancak hacmimiz ne olursa olsun Yüce Allah bizi doğruluktan ayırmasın.
Bizim gibi gerçek haber peşinde olan grupların bir çoğu ya satına alındı yada baskı, ceza, yaptırım gibi sebeplerle Büyük medya grupları ile baş edemez hale geldiler.
Demem o ki .
Medyanın gücünü kim eline geçirir ve bunu iyi şekilde kullanabilirse toplumu o yönetebilir yönlendirebilir. Nitekim bu hep böyle olmuştur. Ve olmaktadır.
Şu anda Basında bize verilen ekonomi haberlerine hepimiz inanmak istiyoruz canı gönülden . Verilen müjdelere, memleketimiz menfaatine faydası olmasını diliyoruz, Ekonomi bakanımızın çizdiği pembe tablolar olsun, Bir çok konuda verilen olumlu haberler olsun, bunlar hepimizin inanmak istediği şeyler.
Lakin bu haberler hayata ne kadar doğru yansıyor . Ne kadarı gerçek ?
Aslında burayı tartışmamız lazım.
Peki biz Gerçekten dünya ekonomisi içinde en az zarar gören ülkelerden birimiyiz. Bir sanayi ülkesi olmamamıza rağmen, yüzde 70 tüketim toplumu olmamıza rağmen, Tükettiğimiz ürünlerin yüzde 70 i ithal olmasına rağmen, nasıl bir sanayi ülkesinden, üretim ülkesinden ekonomik olarak daha iyi durumda olabiliriz.
Bu durum sizce de biraz garip değil mi ?
Şubat ayından bu yana market Pazar alışverişi yüzde 60 artmasına rağmen enflasyon nasıl yüzde 20 artıyor. Bu fiziksel çarpıklığı nasıl izah edebiliriz.
Caddelerde ve AVM lerde her üç dükkandan birisi kapalı. AVM Yönetimleri kiraları yarıdan fazla indirmişler, buna rağmen büyük zincir mağazalar dışındaki küçük esnafın hepsi kapatmış durumda.
Pandemi dolayısı ile aşırı büyüyen birkaç medikal sektörün dışında tüm üreticiler perakendeciler zor durumda.
Üretici ve sanayiciler ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Giderler hiç durmuyor. Aksine artarak koca bir yük halinde büyüyerek sırtlarına biniyor.
Bizzat ticaret hayatının içinde olmam sebebi ile ticaret yapan işletmelerin nasıl kredi ve borç batağında olduğunu yakinen görmekteyim. Sabit maaşı olan memur kardeşlerimizin belki de çok müşahede etmediği, ancak onların da market ve pazar alışverişinde görebilecekleri pahalılık, geçim sıkıntısını, sanayi ve üretim içerisinde bulunmam hasebi ile yakinen görebiliyorum.
Kendi Ticari işletmem için başvurduğumuz kosgeb den tutun da kamu bankaları dahil hiç birinden bir destek alamadığımı da ayrıca belirtmek isterim.
Ekranlara çıkarak şu kadar milyon dolar esnafımıza destek verdik haberleri inanın hiç inandırıcı değil. Dövizdeki, altındaki, artış oranları zaten ciddi bir devalüasyon yaşadığımız göstermiyor mu ?
Pandeminin en üst düzeyde olduğu, tedbirlerin, sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemde yani mart nisan aylarında işsizlik oranı nasıl düşebilir Allah aşkına buna kim inanır ?
İşçi çıkarmak yasak ama çalışacak iş yok . Bir sanayici bu durumda ne yapabilir. İşçi çıkarmayı yasaklayarak işsizlik sayısını indirmeyi amaçlamak nasıl bir çözümdür.
Birkaç ay sgk desteği ile her şey çözülüyor mu yani..
Yani sizin anlayacağınız Haberlerde ki açıklanan esnafa verildiği söylenen ekonomik destekler , açıklanan enflasyon rakamları, ekonomide bir çok ülkeden iyi olduğumuz bilgileri, gerçek hayata bakınca doğru olmadığı çok açık bir şekilde görülebiliyor.
Ha bir de şu müjde olayı var. İki gün sonra verileceği bildirilen ve iki gün boyunca gündemi o konuya kilitleyen müjde olayı,
Mesela siz küçük bir liste yazacağım. Bu liste haberlerde 10 gün önce verilen müjde gibi verilerek hepimizi heyecanlandırmıştı.
1. Hürriyet: Akçakoca'da doğalgaz bulundu (9 Eylül 2004)
2. DHA: Akçakoca'da doğalgazdan sonra petrol umudu (26 Kasım 2006)
3. AA: Karadeniz doğal gazı devreye girdi (20 Mayıs 2007)
4. Sabah: Karadeniz'de petrol ağa takıldı (26 Ağustos 2007)
5. Sabah: Sakarya'da doğalgaz bulundu (15 Mayıs 2009)
6. AA: Yeni doğalgaz rezervi bulundu (17 Haziran 2010)
7. AA: TPAO'dan sevindiren Akçakoca açıklaması (29 Mart 2011
8. Bakan Yıldız: Petrol bulduk ama çıkaramıyoruz (25 Ağustos 2012)
9. Milliyet: Karadeniz, petrol ve doğalgazda yeni merkez (10 Mart 2013)
10. Bakan Dönmez: Akçakoca'da bir doğalgaz keşfi oldu (29 Haziran 2020)
Şimdi şayet şu listedeki müjdelerin yarısı dahi ekonomimize kazandırılmış olsaydı daha ucuza enerji kullanan bir millet olmaz mıydık ?
Ne oldu bu bulunan, bulunduğu müjdelenen bilmem kaç milyar metre küp doğal gazlara, kaya gazlarına, petrollere, hangilerini çıkardık hangisinden para kazandık.
Otomobil fiyatlarındaki artışa müdahale ediyoruz, edeceğiz derken, aksine azıcık daha artsın diye ötv leri artırmak nasıl bir müdahaledir soruyorum. Herhalde tersine müdahale den bahsettiler biz cahil halk anlayamadık.
Hülasa ; Bizim Medyanın gücü ile, nasıl uyuşturulup, uyutulduğumuzdan haberimiz var mı acaba ?
Şimdi medyanın gücünü kimin elinde sizce ?
Saygılarımla