Biraz kurcaladı, ilgisini çeken bir film bulamayınca müzik
kanallarında dolaştı bir süre. Sonra ondan da sıkılıp, muavinin
binerken uzattığı gazeteyi aldı eline... Az sonra başıma
gelecekleri çok iyi biliyordum. Ağzımı açmama fırsat kalmadı, "Onca
yoksulluk varken" diye söylenip attı gazeteyi elinden.
"Ne alaka... Romain Gray'in kitabı yeniden mi popüler oldu. Yoksa
film mi gündemde?"
"Hayır, dünyada onca yoksulluk varken, önüne gelen ha bire 'en
zenginleri' açıklıyor. Alay mı ediyorlar, yoksa kanıtlamak
istedikleri bir şey mi var. Dünya zenginleşiyor. Hah bu mu yani...
Çarşaf çarşaf listelere bir yenisini daha eklemişler. Başlığa bak;
Çin'in komünist milyarderleri"
"Bu ne yaman bir çelişki" diyecektim ki lafı ağzımdan aldı her
zamanki aceleciliğiyle...
"Bize, komünizmi özel mülkiyete dayalı kapitalist toplumun yerine
meta üretiminin son bulduğu sistem olarak öğretmemişler miydi?
Sınıfsız, ortak mülkiyete dayalı bir toplum... Ben mi yanılıyorum?
Yoksa Çin'in yönetim şekli değişti de haberim mi yok? Mao'nun
kemikleri sızlıyor mudur sence? Dünyanın en büyük komünist ülkesi
diye bildiğimiz Çin övüne övüne zenginlerini açıklıyor."
EN ZENGİN MECLİS
Hızını alamayıp bak dinle diyerek gazeteyi okumaya başlıyor,
"Dünyanın en büyük komünist ülkesi Çin, aynı zamanda en zengin
meclise de sahip. Financial Times'ta yer alan bir haberde, Çin
parlamentosnda 83 tane dolar milyarderinin yer aldığı belirtildi.
Rakamlar Çin'de ABD'li iş dünyası dergisi Forbes'in hazırladığına
benzer bir zenginler listesini açıklayan Hurun sitesinden alındı.
Çin Parlamentosu'nun en zengin üyesi, içecek firması Wahaha'nın
kurucusu Zong Qinghou. İşadamının serveti 13 milyar dolar.
Çin'de milyarderler listesinde yer alan kişilerin sayısı bir yıl
öncesine göre yüzde 17 arttı. Meclisin milyarder 83 delegesinin
ortalama malvarlığı 3.350 milyar dolar. Çinli işçilerin ortalama
yıllık kazançları ise 7 bin dolardan daha az. Ya Çin komünist değil
ya bize yanlış öğretmişler ya da... Yok, yok ortada bir yanlış var
ve ben bunu atlıyor olmalıyım."
Anlamak istemediği bir şey vardı ve ben ona bunu nasıl anlatacağımı
düşünüyordum.
"Entropi" dedim.
"Ne ilgisi var şimdi Çin'in entropi ile..."
"Budha, bileşik olan her şeyin eninde sonunda çözüleceğini,
dağılacağını söyler. Budha'ya göre bu, evrensel bir yasadır ve
istisnası yoktur. Yani, bütün sistemler entropiyle karşı karşıya
kalıyor."
Anlamaz gözlerle bana bakıyordu.
Peki deyip onun anlayabileceği bir dilde anlatmaya çalıştım
derdimi...
"Çin 2 milyar nüfusuyla dünyanın uyuyan devi olarak kabul ediliyor.
Bir yanda 100 katlı gökdelenler, diğer yanda tuvaletleri dahi
olmayan Hutong adlı 10 metrekarelik evler. Tam bir zıtlıklar
ülkesi."
"Entropi'ye gel peki"
" Her sistem çözülüyor ve bozuluyor. Çin de öyle..."
Ya da diyor anlamakta zorlanarak, "Dünya değişiyor. Kavramlar bizim
bildiğimiz anlamlarını bırakıp kabuk değiştiriyor. Yeni bir
literatür var, ama biz bu dili okumayı henüz beceremiyoruz öyle
mi?"
‘Okuyabiliyoruz aslında ama bir türlü yeni bir ekonomik dili hayata
geçiremiyoruz.
Ne yazık ki uzun bir süredir ‘Made in PRC’ etiketli, daha önceden
alışık olmadığımız cüzi rakamlara satın aldığımız ürünlere teslim
olduk. Nedenleri çok da önemli değil. Büyük markaların
tasarımlarından korsan olarak kopyalanmış, sağlığa zararları
kanıtlanmış her türlü petrol türevinden imal edilen ucuz ama
dayanıksız ürünlerle dolu evlerimiz… Sadece biz mi böyleyiz.
Kapitalizm devi ABD’de oyuncak piyasası Çin’den ihraç edilen
ürünlere emanet. Mao’nun büyük yürüyüşle başladığı kültür devrimi
ve gelinen nokta. Dünyanın dört bir yanında alım gücü düşük müşteri
kitlesinin mecburen kullandığı ucuz ürünler ve Pekin’de
parlamentoda yer alan milyarder siyasiler ve işte; Çin Malı
Komünizm. Sovyet tarzı komünizmin ürettiği oligarklardan sonra
dünya bunlara da alışacak.’
‘Sıkıldım yine, nerde mola vereceğiz. Buram buram Karadeniz kokan
demli bir çay içmek istiyorum.’