Kendisini “heykel” etrafındakileri kaide olarak gören bir zihniyetten sadece “deviren” kafa çıkar. Deviren kafalardan “devrimci”, köklerinden kopanlar da bölücü ve eşkıya olur...
Kendisini 'heykel' etrafındakileri kaide olarak gören bir zihniyetten sadece 'deviren' kafa çıkar.
Deviren kafalardan 'devrimci', köklerinden kopanlar da bölücü ve eşkıya olur.
Kelime ve kavram zenginliğiyle zihnî devamlılık temin edilebilir.
Hangi kelimelerle fikir zenginliği temin edeceğiz?
Binlerce yıllık irfanımızı besleyen kelime ve mefhumlar (kavramlar) yok edildi.
Şimdi şu mikrop (Koronavirüs) sebebiyle 'evinize kapanın' falanca filancanın 'yapıtını' okuyun diyorlar.
'Yapıt' okuyarak evimizde kendimizi güncelleyeceğiz öyle mi?
'Yapıt' değil de 'eser' okumanız daha verimli olabilir.
'Yapıt' çaput gibi bir şeydir.
Türkçeyi mahvetmemek lazım.
Türkçe mahvolduktan sonra okuduğunuz olsa olsa 'yapıt' olabilir.
Kitap okumalıyız, kitap.
Okuduğumuz kitap, 'kitap' gibi olmalı.
Aslında Türk-İslam medeniyetinde okunması gereken temel bir 'kitap' vardır. Onu siz bilirsiniz. O zaten okunmalıdır ve okunmaktadır.
Şimdi evlerimize çekilmeliyiz, bütün gün muvakkat olarak.
Tamam, Çin'den çıktığı iddia edilen veya ABD yapımı olduğu söylenen bu virüs sebebiyle kalabalıklara karışmayalım.
Sosyal mesafeyi muhafaza edelim, eyvallah.
Doktorlarımızın tavsiyelerine uyalım.
Tamam, ama bazı doktorlarımız 'maske takın' diyor bir kısmı 'takmayın' diyor.
Eldiven kullananlar var. İki gün önce bir hanım otobüse binerken, daha önce kullanmış olduğu belli olan eldivenini cebinden çıkardı, ellerine taktı ve otobüse bindi.
Şimdi oldu mu bu?
O kirli eldiven ile eldiven sahibi hanım, otobüste tuttuğu her yeri 'kirletmiş' olmadı mı?
Buna dikkat etmez lazım.
Ne demiştik?
Kelime ve mefhum (kavram) zenginliğiyle zihnî derinlik olabilir.
Tefekkür edilir.
Teemmül edilir.
Tezekkür edilir.
'Yapıt' tavsiyesiyle olmaz.
Şu mikrop sebebiyle zihni derinliğimizi tekrar hatırlayalım.
Ondan sonra önümüzdeki birkaç hafta için üç temel prensibi hayatımıza tatbik edelim.
Birincisi temizlik.
İkincisi dengeli beslenme ve uyku.
Üçüncüsü moral.
Bunların hangisi bizim inancımızda yok?
Temizlik deseniz 'taharet' adı altında hayatımızın her alanında var. Eskiden ilk mektep talebelerine okutulan derslerin ilk bahsi 'taharetti'.
Son 100 yıllık devrede Batılı olmak takla üstüne takla atarak 'taharet' kavramını adeta unutur hale geldik/getirildik.
Son günlerde ortaya çıkan şu mikrop (koronüvirüs) sebebiyle Avrupa'ya 'taharetli' klozetler göndermeye başladık.
Dengeli beslenme ve uyku. Bunun formülü sevgili peygamberimiz asırlar önce vermiş ve buyurmuş ki, 'Sofraya acıkmadan oturma ve doymadan kalk'.
KİTAP VE DUA
Morale gelince.
Moral, dua demektir. Müslümanın nasıl dua edeceği asırlardan beri selef-i salihin tarafından tarif edilmiş ve tatbik edilmiştir.
Öyleyse nedir başkasından dua öğrenmek?
İslam dünyasında bize duanın nasıl yapılacağını göstermiş/öğretmiş alim yok muydu?
Öyleyse nedir bu Alexis Carrel sevdası?
Yani biz dua yapmayı Carrel'dan mı öğreneceğiz?
Yapmayın beyler?
Tamam, bir tıp doktoru olan Carrel güzel şeyler söylüyor olabilir.
Ama 'Dua kitabı' olarak reklamının yapılması, ne kadar doğru?
Ve bu reklamı yapanların 'Müslüman' olması çok tuhaf değil mi?
Üstelik Türkiye'de!
Türkiye ki, beş yüz sene İslam'ı resmi olarak temsil etmiş 500 sene de fahri olarak temsil etmiş olan bir milletin ahfadı.
Tabi bize göre, bu anlayış.
Ülkemizde bu anlayışın yüzde yüz kabul edildiğini düşünmüyoruz. Ancak büyük bir çoğunluğun, atalarımızın İslam'ı temsil mevkiinde olduğu yönünde genel bir ka
naatin olduğunu söylemeliyim.
Durum böyle olunca A. Carrel'in kaleme aldığı 'Dua' kitabının reklam edilmesi hiç şık olmamıştır.
Türkiye'de 20 milyona yakın ilk ve orta tahsil talebesi var.
2016 yılındaki öğrenci sayısı 1923 yılındaki nüfusumuzdan daha çok.
Hatırlayın 1923'de Türkiye'nin nüfusu 10 milyondu.
Eğitim 'uzmanları' öğrencilere "çok kitap okuyun" şeklinde tavsiyede bulunuyorlar.
Bendeniz çok kitap değil, faydalı kitapları çok okumanızı tavsiye ediyorum.
Zira çok kitap okuyanları çok gördük.
Aslolan faydalı kitapları çok okumaktır.
Ülkemiz ne çektiyse "çok bilmişlerden" ve bunlar gibi çok kitap okuyanlardan çekti.
Mesele çok kitap okumak değil, faydalı olan kitapları çok okumaktır.
'Faydalı' kitabı nasıl seçeceğiniz sizin müktesabatınıza kalmıştır.
Yani bagajınıza.
Bagajınızda bir şeyler yoksa 'bilenlere' soracaksınız.
Herkesin bir 'bileni' vardır ve olmalıdır.