Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, dün Twitter hesabında Fulya Öztürk ile yaptığı yayından bir kesit paylaştı. Burada söylediği cümlelerden biri yüzünden, Twitter’da anında gündem oldu.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, dün Twitter hesabında Fulya Öztürk ile yaptığı yayından bir kesit paylaştı. Burada söylediği cümlelerden biri yüzünden, Twitter'da anında gündem oldu.
Röportajın tamamını izlediğinizde ne demek istediğini anlıyorsunuz ancak çarpıtmak isteyenlerin aldığı kesit şu cümleden ibaret:
'Teslim ettiğimiz evlerde misafiri olduğum vatandaşlarımız, eğer ölüleri de yoksa 'Valla yıkıldığı iyi olmuş, bize mis gibi villa verdiniz' diyorlar'
Bakan Özhaseki, burada binalardan değil köy evlerinden bahsediyor. Derme çatma şekilde yığma taşlarla inşa edilmiş, iki-üç odalı eski köy evlerinin yerine villa gibi yeni evler verdiklerini, köy halkının da bundan mutluluk duyduğunu açıklıyor.
Bu kısmı 5 yaşında çocuğa anlatır gibi anlatmam gerek;
Evi yıkılan köylü şunu söylemek istiyor: 'Evimiz o kadar kötü ve eskiydi ki yıkılmış olmasına üzülmedik. Çünkü ailemizden kimse, evimiz yıkılınca altında kalmadı. Canımız, eski evimizden yana yanmadı. Zaten yaşanması zor bir yapı olduğundan ve yerine daha iyisi geldiğinden iyi ki bizim eski evimiz yıkılmış. Başka türlü böyle bir eve sahip olma imkanımız olmayacaktı.'
Evet, asrın felaketinin yaşandığı ve binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği bir depremle ilgili konuşurken çok daha dikkatli olmak lazım ama herkes nerede, nasıl konuşması gerektiğini bilemeyebilir. Özellikle köylerde yaşayan çoğu vatandaşımız, hesap kitap yapmadan, saf duygularla düşüncelerini olduğu gibi aktarabiliyorlar.
Ne Özhaseki ne de köy halkı, depremin gerçekleşmiş olmasına sevinmiyor. Bizim milletimizin dünya üzerinde en vicdanlı millet olduğu hesaba katılırsa aksi imkansız zaten..
Burada sadece ifade sıkıntısı var. Ben bu cümleyi kuran köy halkına suç bulmuyorum.
Köylü vatandaşımızın, kendisine yeni bir ev sunan devletin bakanı karşısında, minnettarlığını belirtme yöntemi aşırıya kaçmış ama bunu alıp 'İyi ki deprem olmuş' diyorlarmış gibi yansıtmak da siyaseten aşırıya kaçmak olmuyor mu?
Konuya Bakan Özhaseki tarafından bakacak olursak, buradaki tek sorun bu cümlenin, yapılan hizmetlerin insanları ne denli rahatlattığını izah etmek için bile olsa kullanılamayacak kadar riskli olmasıdır.
Vatandaş, anlık heyecanla lafın nereye gidebileceğini ölçüp tartmadan söylemiş olabilir ancak siyasette 30. yılını tamamlamış ve hala ülkenin bakanlık pozisyonunda olan bir siyasetçinin ne söylediğine çok dikkat etmesi gerekir.
Tüm Türkiye'nin hiçbir zaman kapanmayacak yarasına dönüşmüş deprem felaketiyle ilgili tüm konularda, özellikle siyasilerin çok daha hassas konuşması gerektiğini bilmelilerdi.
Peki, bu cümleyi alıp provokasyon amaçlı yola düşenlere ne demeli?
Kim vicdansız, kim ahlaksız acaba?!
Röportajı başından sonuna izledim ve Sayın Özhaseki'nin orada ne demek istediğini ortalama zekaya sahip biri olarak çok iyi anladım. Hiçbir kötü niyet olmayan bir diyaloğu hiçbir art niyet olmadan aktarıyor.
Art niyet olmadan, yanlış anlaşılmaya kapı aralayacak bir cümle olduğunun hesabını yapmadan, vatandaşın sözünü birebir aktardı diye bir bakanın istifasını isteyecek kadar konuyu çarpıtanlar, depremde canı yananları kullanarak acımızı siyasi malzemeye çevirmiş olmuyor mu?
Evsiz kalan binlerce insanı ev sahibi yaptık diye gururla ve sevinçle açıklama yapan bir bakana 'kötülüğün saf hali' etiketi yapıştırmak hangi vicdana sığar? Evsiz kalanları ev sahibi yaptık diye sevinen bir insan, ölenlere üzülmüyor anlamına mı geliyor?
Bu ülkenin 30 yıldır belediye başkanlığını, milletvekilliğini ve bakanlığını layıkıyla yapmayı başarmış, birçok önemli belediyeye belediyecilik dersi verecek düzeye gelecek başarılara imza atmış bir insanın yaptığı tüm hizmetleri göz ardı edip kurduğu tek bir hatalı cümle ile kalemini kırmaya çalışmak mı adalet?
Siyaset, üç beş oy için halkı birbirine düşman etmek için yapılmaz! Bu düşmanlıktır, hainliktir!
CHP'nin tek parti olarak iktidarda olduğu dönemde meydana gelen Erzincan depreminde, hane başına yardım olarak 8 çivi dağıtılan dönemlerden geçip 1 senede 309 bin konut yapıp teslim eden hükumet dönemine gelmişiz ancak zihin devrimini başaramamışız.
Nasıl bir nefrettir ki bu, milletin iyiliğinin, birliğinin, beraberliğinin, çıkarlarının önüne geçebiliyor?! Bu nefretin sahipleri, sırf kendi partisi iktidar olmadığı için en ağır hakaretlerle, iftiralarla karalama kampanyası yürüterek milletin sinir uçlarıyla oynamaktan haz alıyorlar. En kötüsü ise bu vatanın evlatlarını birbirine kırdırmak, bütünlüğümüzü bozmak isteyenlerin maşası olduklarının farkında bile değiller.
Hainin biri sırf kargaşa yaratmak adına kuyuya bir taş atıyor, aklını kiraya vermiş bir grup ise ne olup bittiğini irdelemeden, anlayıp dinlemeden peşinden atlıyor! Yahu bir silkelenin artık, kendinize gelin!
50 binin üzerinde canımız gitmiş, yüzbinlerce insan evsiz kalmış, evlatlarını, sevdiklerini, anne-babalarını kaybedenlerin kalbinde ölene kadar dinmeyecek yaralar açılmış, siz hala bu yarayı kanatmak pahasına kaşımanın yollarını arıyorsunuz hem de siyaset için! Yazık!