Dünya büyük bir buhranın içinde ve biz hala sen – ben – öteki – beriki olarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Aynı coğrafyada aynı din ve dil ekseninde birbirimizden öylesine kopartıldık ki, neredeyse birbirimize yabancı hale geldik.
Dünya büyük bir buhranın içinde ve biz hala sen – ben – öteki – beriki olarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Aynı coğrafyada aynı din ve dil ekseninde birbirimizden öylesine kopartıldık ki, neredeyse birbirimize yabancı hale geldik. Sosyal ve siyasal birçok faktörün neden olduğu bu kopuşa sosyal bilimciler kutuplaşma diyorlar. Kutup temel olarak mıknatısın farklı özellikler gösteren iki ucuna denmektedir. Zıt kutuplar birbirini çekerken, aynı kutuplar birbirini itmektedir. Ancak sosyal kutuplaşmada durum bunun tam tersidir. Burada farklı kutuplar birbirini iterken aynı kutupta görünenler birbirlerini çekmektedir. Bireyler kendi fikirlerinden olmayanların karşı kutbuna geçmekte ve taraflar arasında psikolojik bir çatışma - itişme yaşanmaktadır. Kutuplaşma kavramı ise toplumumuzda son dönemlerde süratle yayılmaktadır. Siyasi görüş farklılıkları, ekonomik farklılıklar, mezhep farklılıkları, desteklenen müsabaka sporu takımı farklılıkları, memleket farklılıkları gibi pek çok neden kutuplaşmaya neden olmaktadır. Kutuplaşan taraflar arasında doygunluğa erişen psikolojik savaş zaman zaman sözlü ve fiziksel bir mücadeleye dönüşebilmektedir. Millet kavramını yerle yeksan eden bu kutuplaşma neticesi öngörülemeyecek sorunlara zemin hazırlamaktadır.
Bizim kültürümüz hamuru binlerce yıllık Türk ve İslam tarihi ile yoğurulmuş bir kültürdür. Bizim şiarımız; sevgili Peygamberimizin (s.a.v) buyurduğu üzere 'birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır' şiarıdır. Ayrılmak ve ayrı düşmek bu kültürün yetiştirdiği topluma uygun değildir. Ancak sorunu başta dile getirdik. Dünya büyük bir buhranın içerisinde ve en büyük taarruzu binlerce yıllık emek ve cefa ile yoğurulmuş bu kültür aldı. Yıkılmasa da sarsıldı. Toplumumuzun özü olan bu kültür bu taarruz neticesinde topluma yabancılaşmaya başladı. Bu kültürün tadına bakma şansına erişen nesil dönüşen ve yabancılaşan yeni nesle kuşak isimleri takmaya başladı. Olanı normal olarak kabul etti. Adına taarruz dediğimiz ve mukavemet gösteremediğimiz bu saldırıyı kabul ederek yenilgiyi kaçınılmaz kıldı. Siyasal ortamdaki gerginlik kutuplaşmanın ve sosyal çöküşün hızlanmasına zemin hazırladı. Kutuplaşmanın hızını arttırdı. Binlerce yıllık tarihten elimizde kalan 'millet' kavramı öteki – beriki olmuş bir insan topluluğunun üzerine kaldı.
Halbuki kutuplaşmak değil 'kutub'laşmak bize uygun olandır. Kutub tasavvufta 'veliler zümresinin başkanı' olarak ifade edilmiş her çağda yalnızca bir kişinin Kutub olduğu kabul edilmiştir. Kutub'un türlü nitelikleri vardır. Kutub; kemale ermiş insandır, dünyanın çatısını tutan önderdir, insan-ı kamildir. Her biri birbirinden zor olan bu niteliklere sahip olmak insanlar için oldukça meşakkatli belki imkansızdır. Bu meşakkat veya imkansızlık halinin farkında olarak tekrar ediyorum bize uygun olan 'Kutub'laşmak. En azından bu niteliklerden birini veya bir kaçını özümüzde yaşatmak için çaba göstermek. Bir olmak, birlik olmak, doğru için mücadele etmek, hakkı gözetmek, dünyaya ihtiyaç duyan değil dünyanın ihtiyaç duyduğu kişi olmak, kardeş olmak, kan ile değil can ile kardeş olmak…
Gelin 'Kutub'laşalım. . .