Birbirine kopmaz bağlarla bağlanıp arkadaş olan biz değil çocukluğumuzmuş meğer. Şimdi ne çocukluğumuz kaldı ne o dünya ne de o zaman ki oyun ve oyuncaklarımız.
Birbirine kopmaz bağlarla bağlanıp arkadaş olan biz değil çocukluğumuzmuş meğer. Şimdi ne çocukluğumuz kaldı ne o dünya ne de o zaman ki oyun ve oyuncaklarımız.
Şimdi bu dünya o dünya değil, kesinlikle değil, kesin olarak inandım. Garip olan ise insanın ellili yaşlarına gelmiş olmasına rağmen hala çocukluğunun peşinden koşuyor olmasıdır.
Oysaki kendi elimizle kurduğumuz bu kurmaca dünya çocukluğumuz gibi tüm saffiyeti, tüm sevgiyi öldürdü. Hiç sevgim kalmadı, hiç sevmedim bu dünyayı bu yüzden. Hayat, çekilemeyen gurbet ve çile oldu bu yüzden, hep yarım kalmış özlemlerle dolu, yarıda kalmış uzun bir yürüyüştür hep. Ve ben hala yarım kalmış o yürüyüşü tamamlayıp kendimi tanımlamaya çalışıyorum.
İdeallerim, hayallerim ve inandıklarım bu dünyanın basmakalıp alışkanlıklarına uygun düşmedi hiç. Bunun farkındayım ve bu dünyanın beni anlaması geren daha pek çok şey var. Anlatamadığım, belki de onun anlayamadığı, anlamak istemediği daha pek çok konu var.
Ben bu dünyayı, içindeki ihanetleri, oyunları, zulümleri ve hileleri anladım ama o beni hiç anlamadı, hiç.
Aslında modern denen bu hayatla anlaşamadığım daha onlarca konu var, daha doğrusu en temelinden anlaşamıyoruz biz. Benim elzem gördüğüm pek çok meseleye pek çok insan hiç değer vermiyor. Ben çiçek gibi duygularla arı gibi mücadele ediyorum, ediyorum, olmuyor demiyorum, yeniden mücadele ediyorum, yeniden karınca, kararınca kendimce, yüreğim, dilim ve gücümün el verdiği her şeyimle. Çünkü ben biliyorum ki bu zulüm çağına karşı duruyor olmak çağın en soylu insanlarının, en adil, en asil eylemidir, bir hayat memat meselesidir.
Kendi rahatımı, kendi ruhumun güzelliği için bozuyorum çoğu zaman. Bu modern zulüm çağının karanlığından kaçıp kendi içime sığınıyorum, her gün kitapların dünyasına sığınıyorum. Karanlıkta kitap okumak nasıl bir iştir, nasıl içtir bana söyle ey garip dünya? Karanlıkta kitap okumak için kelimeleri, cümleleri hayal meyal puslu da olsa görmek, sonrasında ise kendi gözünün, kendi ruhunun, kendi içinin ışığını katarak sayfalara ışık katmaktır karanlıkta kitap okumak.
Karanlık çağın karanlığından etkilenip kalbi kararan vicdansız bir avcı ayağı kırık yavru bir ceylanı yakalayıp kesti, bunu gören anne ceylan üzüntüsünden "ben de öleceğim" dedi ve üç gün sonra o da öldü. İnsan da böyledir işte bir şeyi bütün kalbiyle isterse o şey olur, bütün kalbiyle ölmek isterse ölür, olmak isterse olur, elde etmek isterse elde eder. Kalbi öldürülmeseydi böyle olmayacaktı belki de.
Bu çağın karanlık çamuruna bulanmış bir ülke nasıl düzelir? Bataklıktan nasıl kurtulur? Bu soruların cevabı herkesin, her kesimin düşüncesine, dünya görüşüne, beklentilerine, durduğu yere ve bakış açısına göre değişse de gerçek birdir aslında. Bir insanı, bir ülkeyi yasalar, silahlar, programlar, projeler, reçeteler düzeltmez, biz kendimiz düzelmedikçe, kendimiz düzeltmedikçe. Bir ülkeyi düzeltecek olan düzgün insanlardır. Namuslu, ahlaklı ve vicdanlı insanlar siyasete, ticarete, eğitime ve hayata egemen olmadıkça ne toplum düzelir nede ülke.
Şimdi çağı karanlığa ve vahşi bir zulme boğan siz ey şizofren ve paranoyak manyaklar, siz ey andropozlular, dünya nedir sizin için bilmem ama siz dünya için demlenmiş çayın posasınız. Ey barbarlık baronları, ey sermaye paradoksları, eğlence partilerinde döktüğünüz zevk partikülleri, yoksulların hayatında bir dirhem mutluluk kadar değerli değil ve olamaz da. Siz ey yeni dünya delileri, güç ve servet sarhoşları, ey makam ve para tapıcıları, birbirinize ne kadar da benziyorsunuz. Şu yerküreyi kana ve kine, savaşa ve talana, çamura ve çarpıklığa buladığınız şu dünya sadece sizin değil, sadece siz yaşamıyorsunuz ve siz hep kirpi kipinde yaşayan yarasalar. Ne bileyim, of ya, rahat bırakın artık dünyayı, artık yoksulları, artık mazlumları, artık çocukları, artık ihtiyarları, artık bizi rahat bırakın, siz zevk partiküllerinde boğulacaksınız ve kurtulacak o zaman dünya, şöyle bir uzansam, iki gün uysallığımı bırakıp deliliğe vursam, dünyayı kessem, sorumluluklarımı bırakıp iki gün kestirsem, adımı hangi parka verirsiniz?
Ben bilirim ki güneşin bakışları bir kez suya değdi mi güler yüzünü yıkar, içini yakar yeryüzünün.