Ali Bardakoğlu Diyanet İşleri Başkanı iken sürdürdüğü ve bundan önceki dört yazımızda anlatmaya çalıştığımız modernist ve reformist faaliyetlerine, bu görevden ayrıldıktan sonra da hızından bir şey kaybetmeden devam etmiştir.

Ali Bardakoğlu Diyanet İşleri Başkanı iken sürdürdüğü ve bundan önceki dört yazımızda anlatmaya çalıştığımız modernist ve reformist faaliyetlerine, bu görevden ayrıldıktan sonra da hızından bir şey kaybetmeden devam etmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığından sonra, kısa adı KURAMER olan 'Kur'an Araştırmaları Merkezi' adlı bir merkez kuran Bardakoğlu, reformist faaliyetlerini burada sürdürmektedir.

I- KURAMER'İN BASTIĞI KİTAPLARDAKİ FECAATLER

KURAMER'in bastığı, tahrifat anlamına gelen kitaplar pek çoktur. Mesela önceki yazılarımızda bahsettiğimiz Anglikan Papazı W. Montgomery Watt'ın 'Hz. Muhammed Mekke'de', 'Hz. Muhammed Medine'de' 'Hz. Muhammed'in Mekke'si' ve Kuran'ı tenkide kadar varan tahrifatçılığıyla bilinen Mustafa Öztürk'ün 'Kuran ve Yaratılış,' 'Kuran Kıssalarının Mahiyeti' adlı kitapları KURAMER yayınlarından çıkmıştır.

Bunlardan 'Hz. Muhammed Mekke'de' adlı kitabı tahkik ederek konuya dair mütalaalarını 'KURAMER Neyin Peşinde?' başlıklı yazısına taşıyan ilahiyatçı yazar Yaşar Değirmenci kardeşimizin tespit ettiği bazı noktaları aktaralım:

'İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'ne bağlı Kur'an Araştırmaları Merkezi'nin (KURAMER) yayınladığı W. Montgomery WATT'ın yazdığı 'Hz. Muhammed Mekke'de' kitabını büyük bir üzüntü içinde okuyunca, Kur'an Araştırmaları Merkezi'nin nasıl olup da oryantalistlere yardımcı olduğunu sormaya başladım.

  • KURAMER bu kitabı neden yayınladı?
  • Şeytan ayetleriyle alakalı bölümdeki görüşlere neden hiçbir açıklama getirilmedi?
  • Kitapta belirtildiği şekliyle Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselam, ayetleri kendi düşünce ve görüşü çerçevesinde mi şekillendiriyordu?
  • Adamın yazdığı kitapta bizim itikadımıza ters olan hususlarda, hiç olmazsa dipnot veya çok özet bir açıklama yapılamaz mıydı?
  • Kur'an ve Sünnet (vahiy / ayet ve hadis) ölçülerine uymayan, bizim imanımızı karıştıracak kitaplarla mücadele gerekirken, zımnen adeta destekler gibi hareket etmek, bunu yapan dinî kimlik ve makamı olanlara yakışıyor mu?
  • KURAMER'in maddi / manevi masrafları, imanlı insanlar tarafından karşılanmasına rağmen bu tehlikelere vesile olmak nasıl izah edilebilir?
  • Eski Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış Ali BARDAKOĞLU KURAMER'in müdürü olduğu halde bunlar nasıl yapılabilir?' [1]

Yaşar Değirmenci kardeşimizin sorduğu bu sorular çok anlamlıdır.

Ne var ki Yaşar Kardeşimiz, sorunlu gördüğü noktalara yumuşak bir üslup kullanarak dikkat çekmeye çalışmıştır. Adı geçen bu kitaptaki fecaatler 'gözden kaçan hata ve noksanlar' olarak yorumlanamaz. KURAMER'in başındaki isim olan Bardakoğlu'nun, bundan önceki yazılarımızda ortaya koyduğumuz, izahı yapılamayacak pek çok şenaatin faili olması bunun delilidir.

Bundandır ki ne KURAMER ne de başındaki Ali Bardakoğlu, Yaşar Değirmenci'nin bu sorularına cevap verecek takati kendilerinde bulamazlar. Anglikan Papazı W. Montgomery Watt'ın bu kitabı KURAMER'in günah galerisinde tek değildir, onun gibi daha niceleri vardır. Bu faaliyetlerde hep reformist maksatlar hakimdir.

II- KURAMER'İN TERTİPLEDİĞİ SEMPOZYUMLARDAKİ AKAİD İHLALLERİ

KURAMER'in bir özelliği de, düzenlediği hemen her sempozyumda birçok akaid ihlalinin yapılması ve sunulan tebliğlerin akabinde kitaplaştırılmasıdır.

'Din Dilinde Mucize' adlı sempozyum ve kitabını buna örnek verebiliriz. Bu sempozyumda mucize konusu İslam özelinde işlenmemiş, 'din'den sadece 'İslam' kastedilmemiştir. İlk oturumda Antik inançlardaki, Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki mucize anlayışı ele alındıktan sonra, ikinci oturumda sıra İslam'a gelmiş; 'mucizeleri peygamberlerden müşriklerin istedikleri, iman edenlerin böyle bir beklentilerinin olmadığı' ve 'geçmişte olağanüstülük gibi görülen birçok şeyin bugün bilim ve teknoloji sayesinde sıradanlaştığı' gibi bahanelerle İslam'daki mucize gerçeği yok sayılmaya çalışılmıştır.

1- Mucizenin İslam Akaidindeki Yeri ve Önemi

Mucizenin ve mucizeleri inkarın İslam akaidindeki yeri bilinmektedir.

İslam alimleri Kuran ve Sünnet'ten çıkardıkları delillerle peygamberlerin, nübüvveti ispat için iki ana delil ortaya koyduklarını tespit etmişledir. Bunlardan biri Allah tarafından gönderildiklerini ispat için mucize göstermeleri, diğeri de Allah'tan vahiyle gelen emir ve düsturları tebliğ etmeleridir. Bu iki ana delil peygamberliğin ispatı için olmazsa olmaz şarttır. Bu şartlar bir arada olduğu zaman peygamberlik ispatlanmış olur. Ve bunlardan birinin inkarı nübüvvetin inkarına sebep olur.

Kuran'da pek çok mucize örneği yer aldığı halde 'Din Dilinde Mucize' adlı kitapta (sempozyumdaki konuşmalarda) sırf 'Kuran'da mucize diye bir kelime geçmiyor' bahanesiyle mucizenin inkarına kadar gidilmiştir.

Halbuki bir mana birden fazla kelimeyle ifade edilebilir. Yahut varlık veya olgulara verilen isimler zaman içinde değişebilir; yeni adlandırmalara gidilebilir. Mesela Kuran'da 'peygamber' kelimesi de geçmez. Ama biz Kuran'da geçen 'nebi' ve 'resul' kelimelerinden daha çok 'peygamber' kelimesini kullanırız. Keza günde beş vakit eda etmekle emrolunduğumuz ibadete Kuran'da geçtiği gibi 'salat' demeyiz de, Kuran'da hiç geçmeyen bir adlandırmayla 'namaz' deriz. Buna benzer daha onlarca misal verilebilir. Şimdi nasıl kimse kalkıp da 'Kuran'da peygamber de namaz da geçmiyor' diyemezse, aynı şekilde 'Kuran'da mucize yoktur' da denemez. Çünkü Kuran'da başka isimlerle (ayet, ayat, beyyine, burhan, sultan, hak, furkan vs.) zikredilen pek çok mucize örneği vardır.

Hz. Salih'in devesi; Hz. Mûsa'nın asasının yılana dönüşmesi ve elinin parıltılı bir ışık vermesi, İsrailoğulları için Allah'ın emriyle kayadan su çıkarması, gökten kudret helvası ve bıldırcın, kavminin gölgelenmesi için bulut getirmesi; Hz. İsa'nın kuş şekline soktuğu çamuru canlandırması, ölüleri diriltmesi, anadan doğma körleri ve alaca hastalığına tutulanları iyileştirmesi, muhataplarının evlerinde ne yiyip ne biriktirdiklerini haber vermesi, gökten yiyecek dolu bir sofra indirmesi gibi… Bütün bunlar Kuran'da mevcuttur.

Keza Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) ayın yarılması, Bedir Savaşında meleklerin müslümanlara yardım etmesi, attığı bir avuç kumun düşmanların gözüne isabet etmesi gibi mucizeleri de Kuran'da zikredilmektedir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) hadislerde yer alan mucizeleri ise çok daha fazladır. Kisranın saltanatının yıkılacağını, İslam dininin doğuda ve batıda yayılacağını bildirmesi, az yemekle birçok insanı doyurması, az suyu çoğaltması, elindeki taşların Allah'ı zikretmesi, bazı hayvanların onunla konuşması, çağırdığı ağacın yanına gelmesi ve daha niceleri…

İşte KURAMER'in bastığı Din Dilinde Mucize adlı kitapta yer alan birçok konuşmada, mucizenin inkar edilmesi suretiyle Kuran'da ve hadislerde haber verilen bütün bu hakikatler de inkar edilmiş olmaktadır.

2- KURAMER Çatısı Altında Mahmut Aydın'ın 'Mucizeler Müslümanlarca Uyduruldu' İddiası

Bu sempozyumda (ve kitapta), Hıristiyanların Hz. İsa'yı 'çok sevdikleri için tanrılaştırmaları (!)' gibi, Müslümanların da Hz. Peygambere duydukları sevginin bir ifadesi olarak ona böyle olağanüstülükler atfetmiş olabilecekleri(!); çünkü fetihlerle birlikte Hıristiyan alemiyle karşılaşınca onların, peygamberlerini nasıl 'beşer üstü' bir konuma çıkardıklarını gördükleri, onlarla rekabet edebilmek için(!) kendi figürlerini (Hz. Muhammed'i) onların figürünün (Hz. İsa'nın) üzerine çıkarmaya mecbur kaldıkları; işte bu 'yüceltilmiş peygamber(!)' imajının tam da bu noktada devreye girdiği iddia edilebilmiştir.

Evet, KURAMER çatısı altında sarf edilen bu sözler, İslam'ı en temel meselelerde ifsad etmek anlamına gelmektedir.

Bu iddiaya göre mucize diye bir şey yoktur; bunu (haşa) Hz. Peygamberden sonra Müslümanlar uydurmuştur.

Bu, hiçbir ilmî delil ve esasa dayanmayan, tamamen keyfî, zannî, hatta kurgu denebilecek kasıtlı bir yaklaşımdır.

Müslümanların Hz. Peygambere (s.a.v.) olan sevgi, saygı, itaat ve teslimiyetlerini, Ona ümmet olmanın şeref ve faziletini; Hz. İsa'yı ilahlaştıran Hıristiyanların teslis şirkiyle ilişkilendirmek; iz'anı, insafı, hatta normal idrak kabiliyetini fersah fersah aşan, son derece çirkin bir tutumdur. Bir Müslüman bunu aklından bile geçiremez. Güya Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin, böyle bir hezeyana imza atması, kelimelerin izahta aciz kaldığı bir nasipsizliktir. Böyle bir ilişkilendirme, Hz. Peygamberin (s.a.v.) fazilet ve yüceliğini anlatan bütün ayetleri hükümsüz bırakmak ve onun Kuran ve hadislerde haber verilen, Allah'ın emri ve izniyle nübüvvetini ispat için gösterdiği pek çok mucizesini inkar anlamına da geleceğinden, bu görüşü seslendiren kimsenin itikadî bir fecaate de düşeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bahsi geçen sempozyumdaki bu konuşma, reformistliği tescilli Mahmut Aydın'a aittir.[2]

Mahmut Aydın bir dönem Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü olarak da görev yapmış olup kitaplarından bazılarının isimleri şöyledir:

'Hıristiyanlık', 'Tek Dünya Çok İnanç', 'Dinlerarası Diyalog', 'Monologdan Diyaloğa'

Evet, muhtevaları bir yana, sadece isimleri bile bu kitaplarda birçok itikadi ihlale imza atıldığını anlatmaya kafidir.

Bu şahsa ait 'Dinsel Çoğulculuk Üzerine Bir Müslüman Mülahazası' adlı yayınlanmış makale, geçmiş yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Dinî Yüksek İhtisas (Müftülük / Vaizlik) Eğitim Merkezleri Kelam Dersi yardımcı ders notu olarak programa konmuş olup, makalede yer alan İslam akaidine aykırı fikirler maddeler halinde şöyledir:[3]

1) İslam merkeze alınarak diğer dinler değerlendirilemez(!).[4]

2) Kurumsal İslam, tek ve mutlak doğru bir din değildir(!).[5] Başka bir ifadeyle kurumsal İslam, tüm insanlık için mutlak kabul edilmesi gerekli tek doğru inanç kaynağı olamaz(!).[6]

3) Hz. Peygamber'in tebliğ ettiği Kurumsal İslam öğretisini ve ulemanın ortaya koyduğu şeriat İslam'ını merkeze koyarak başka dinleri değerlendirmek yanlıştır(!).[7]

4) Kur'an'ın çoğulcu anlayışı ile fıkıhçıların dar kapsamlı din anlayışları arasında açık bir çatışma bulunmaktadır(!).[8]

5) İslam'ın sahip olduğu kutsal kitap Kur'an, kendisini 'en doğruya ileten ilahi rehber' olarak tanımlamaktadır. Ancak bu iddia, 'dinsel çoğulculuk' çerçevesinde yeniden mütalaaya sevk eden bir meydan okumadır (!).[9]

Yani, Kur'an'ın en doğru yola ilettiği inancı, 'çoğulculuk' anlayışı çerçevesinde yeniden gözden geçirilmelidir(!).

6) Geleneksel inancımızı yeniden mütalaa etmeliyiz(!).[10]

7) Müslümanlık inancımızı diğer dinlerden izole edilmiş bir şekilde değil, onların öngördüğü vizyonla yeniden gözden geçirmemiz gerekir(!).[11]

8) Kur'an, hitabını tarihsel bir bağlam içinde yapmıştır(!). Dolayısıyla Kur'an, öncelikle o devirdeki Arapların ahlakî ve dinî durumlarını düzeltmek için indirilmiştir(!). Kur'an'ı anlamada bu tarihsel olgu göz ardı edilmemelidir(!).[12]

9) Kur'an günümüzde sahip olduğumuz şer'i sistem olan İslam'ı değil, kişinin benliği ile Allah'a teslim olmasını kastetmiştir(!).[13]

Yani, İslam, bağlayıcı hükümler içeren bir din değil, aksine, Allah'la kul arasındaki kalbî ilişkiden ibaret, ütopik bir dindir(!).

10) Kur'an, Hz. Peygamber tarafından tebliğ edilen İslam'ı, tek kabul edilebilir yol iddia etmek suretiyle, diğer yollarla niza eden ve onları lanetleyen bir din olarak nitelendirmemiştir.[14]

Mahmut Aydın'ın bu görüşleri, adeta İslam'ın tek hak din olduğunu inkar mahiyetinde, İslam dışında kalan diğer dinlerin müdafaası manasına gelen bir hezeyanlar yumağıdır. Deveye 'Neren eğri?' diye sormuşlar; 'Nerem doğru ki!' demiş. Bu misal, Mahmut Aydın'ın bu görüşlerinde makul bir taraf bulmak mümkün değildir.

Bu şahıstan hangi vesileyle bahsettiğimizi bir kere daha hatırlatalım:

Ali Bardakoğlu'nun KURAMER'inin tertip ettiği Din Dilinde Mucize adlı sempozyumda, Hz. Peygamberin mucizelerinin sonradan gelen Müslümanlar tarafından uydurulduğu manasına gelen konuşmanın sahibidir Mahmut Aydın…

KURAMER'in ve Bardakoğlu'nun reformistliğine tek başına delil teşkil etmez mi bu vahamet?

Aynı şekilde Mustafa Öztürk'ün 'Kur'an'da (haşa) politik bir dil kullanıldığını, bu politik dil Allah tarafından kullanılmış olamayacağına göre, Kur'an'ın dilinin peygamber tarafından formüle edildiğini (yani haşa uydurulduğunu)' iddia ettiği sözleri de, KURAMER'in 'Cihad' konulu sempozyumunda sunduğu tebliğinde geçmektedir ve bu tebliğ de kitaplaştırılmıştır.[15]

Burada şu hususun siz kıymetli okuyucularımızın da dikkatini çekmiş olduğunu düşünüyorum:

Bu tahrifatçılar 'Kur'an' diyorlar, Kur'an'a muhalefet ediyorlar; 'mucize' diyorlar mucizeyi inkar ediyorlar; 'cihad' diyorlar cihadı saptırıyorlar. Devam eden yazılarımızda anlatılacağı üzere 'Mehdi' deyip Mehdi'yi mitolojik bir unsur sayıyorlar. Yani İslam'a dair neyi gündem ediyorlarsa, onu o olmaktan çıkarıyorlar. Bu reformun ve dini ifsadın ta kendisi değil midir?

Örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Bizi ibretle düşündürmesi gereken husus şudur:

Diyanet'i reformist istikamette yönlendiren Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının ardından da KURAMER çatısı altında reform faaliyetlerine bütün hızıyla devam etmektedir.

Hezeyanlarla dolu bütün bu faaliyetler, Ali Bardakoğlu'nun KURAMER'i tarafından gerçekleştirildiğine göre, kurumun başı olarak burada en büyük sorumluluk Bardakoğlu'ndadır. 'Kur'an Araştırmaları Merkezi' denen bu kurumda, akademik çalışma görünümü altında, İslam reforma sürüklenmekte; adeta Kuran'ın içi boşaltılmakta ve Kuran kavramlarının mahiyeti bozulmaktadır.

Bu, en az bin yıldan beri dinini, inancını canından aziz bilen milletimizin itikat ve istikametinin bozulması adına son derece vahim bir durumdur. Dini tahrif edilen bir milletin kimliği, birliği, bütünlüğü de kalmaz. Bu hal, milletin teşkilatlanmış şekli olan devletin yıkılmasına da zemin hazırlar. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

İnsanımız artık üstündeki cehalet perdesini yırtmalı, dinimiz ve milletimiz üzerinde ne gibi hesaplar döndüğünün farkına varmalı, bu hesapları bertaraf etmek için mesai harcamalı, bunu kulluğunun ayrılmaz bir parçası görerek hayatına buna göre bir şekil vermelidir.

[1] https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/kuramer-neyin-pesinde-17408.html

[2] 'Din Dilinde Mucize', KURAMER Yayınları, İstanbul, 2015. s: 270 – 271.

[3] Bu bilgiler Ahmet Gelişgen'in 'Haseki Eğitim Merkezleri Programındaki Facia' adlı makalesinden alınmıştır. Dipnotlar yazara aittir. Makaleye şuradan ulaşılabilir:

https://www.ahmetgelisgen.com/Makale-Detay.aspx?ID=173

[4] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 92.

[5] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 95.

[6] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 93.

[7] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 98.

[8] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 109.

[9] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 95.

[10] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 101.

[11] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 102.

[12] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 98.

[13] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 116.

[14] Mahmut Aydın, a.g.e., s. 121.

[15] 'İslam Kaynaklarında, Geleneğinde ve Günümüzde Cihad', KURAMER Yayınları, İstanbul, Ekim 2017, s. 155.