Saygıdeğer Kardeşlerim, Türk milleti olarak bugünü anlamak için tarihimize bakmak zorundayız. Evvela dünyanın en büyük ve en köklü milletlerinden biri olduğumuzu, bununla da yetinmeyip en güzel medeniyetleri inşa ettiğimizi idrak etmeliyiz.
Saygıdeğer Kardeşlerim,
Türk milleti olarak bugünü anlamak için tarihimize bakmak zorundayız. Evvela dünyanın en büyük ve en köklü milletlerinden biri olduğumuzu, bununla da yetinmeyip en güzel medeniyetleri inşa ettiğimizi idrak etmeliyiz. Öyle derin, öyle şerefli bir maziye sahibiz ki bu tarih, meçhul devirlere kadar uzanmakta. Yani tarihten daha doğrusu tarih biliminden eski bir maziden beslendiğimiz gerçeğini, kıvancını hiç unutmamalıyız. Tabii bu büyük mirasın derinliklerinde bizi karşılayan unsurlar daima rehberimiz olmalı!
Başarılarımızın vesilesini, yenilgilerimizin sebebini kendimize hatırlatıp yeni nesillerimize aktarmalıyız. Bu, tarihi bir sorumluluk; öylesine bir iş değil. Tarihimizle kıvanç duymayı, görevlerini çok iyi yapan ailelerimizden öğrendik ve şerefli vazife şimdi bizim yüreklerimize emanet.
Bizler el ele verdiğimiz zaman nice zaferlere imza attığımız gibi tefrikaya düştüğümüzde düşmanın karşısında yenilginin hatta işgallerin kahrını yaşadık. En iyi öğretmen olan 'kaybediş'in verdiği bu yıkım, bize tarihi bir ders olarak birlik ve beraberliğin önemini adeta zihnimize kazıyor aslında. Birlikten güç doğar; bölünürsek parçalanmaya mahkûm oluruz, dersini sürekli canlı tutuyor hafızamızda!
O halde gelin bizi biz yapan, beraberliğimizi sağlayacak her adımı ivedilikle atalım. Bizi birbirimizden koparacak, birbirimize düşman edecek her türlü davranıştan kaçınalım.
İşte kültür burada devreye giriyor. Birlik ve beraberliği sağlayan unsurların başında ise kültür gelir. Aynı kültürde mayası yoğrulmuş, müşterek inanç, tarih şuuru, sanat anlayışı, zevk ve ideallere sahip insanlar; enerjik, uyumlu ve güçlü bir topluluk teşkil ederler.
Bu teşkilatı yok etmek isteyen düşmanlar ise savaş yoluyla buna ulaşamayacağını anlayınca toplum mühendisliğine soyunur ve kendi kuklalarını devşirirler. Böylece topluma nifak tohumları ekilmeye başlanır. Bu ihanet ateşini öyle körüklerler ki kısa zamanda çok farklı menfaat, inanç ve ideallere sahip yepyeni bir güruh peyda olur.
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki bugün içine düştüğümüz sosyal bunalımın sebebi; kültür ve maneviyatın önemini yeterince kavrayamadığımız, ona gereken ihtimamı göstermediğimiz ve milli-moral değerlerimizi iyi koruyamadığımızdan kaynaklı yeni emanetçilerine layıkıyla aktaramadığımız gerçeğidir.
Kaçırdığımız başka bir nokta ise bizler eğer maddi kalkınma istiyorsak bunu millî ve manevî değerlerimizden bağımsız gerçekleştiremeyiz. Bunda inatla ısrar edersek de gerçekleşmiş gibi görünen maddi kalkınma, ancak maddeci bir bakış açısıyla her şeyin fiyatını bilen ama 'değerini bilmeyen' bir topluma dönüşmüş olacağımız gerçeğiyle yüzleşmektir.
Bugün içimizdeki bazı insanların 'o çok imrendikleri Batının' bizim kültürümüzden çalıp, kendilerininmiş gibi sahiplendikleri ve bize yeni bir ambalajla sattıkları değerlerin, ilmin, fennin bize ait olduğu gerçeğini görmek istemiyorlar.
Gün gibi ortada değil mi? Ne kadar bozuk bir ahlaki yapıda da olsa medeni Batı(!) sağlam bir medeniyet dairesine yani kültür hazinemize çökerek, hazinemizi zimmetine geçirerek uygarlığın zirvesinde.
Nasıl bir modern mankurt yetişmişse bu tefrikalar yüzünden, bu gerçekler sümen altı edilip üstelik şanlı tarihimize, şerefli ecdadımıza küfürler edilmekte! Ne yazık, çok yazık!
Ne büyük bir sorumluluğumuz var bizim hem geçmişimize hem geleceğimize karşı. Ne olur bunun şuurunu bir an olsun unutmayalım. Çünkü bu şerefli tarihi ve sorumluluğumuzu yaşamadığımız için atalarımıza; aktaramadığımız için evlatlarımıza mahcup oluruz!
Kültürümüzün aktarımında en önemli öge ise tabii ki dilimizdir. Dilin korunması; medeniyet dairemizin, kültür hazinemizin kısaca 'töremizin' ilelebet yaşaması demektir. Çünkü aynı dili konuşanlar; aynı tarihe, aynı edebî mirasa malik olurlar. Kaderleri olan coğrafyaları ise cennet parçası olmaya devam eder.
Düşmanlarımız bizi savaşla yok edemeyeceğini bin yıldan fazladır çok iyi anladı. Zira bir ölüp bin dirildik her seferinde. Haliyle bütün güçleriyle millî-manevi surlarımızda gedik açıp bizi yok etmenin hayalindeler şimdi!
Tahmin edin nereye saldırıyorlar?
Elbette ki dilimize!
Dili bozarak, dildeki birliği parçalayarak bu milleti dağıtmak için büyük bir çaba sarf ediyorlar.
Bizim dilimizin ilk yazılı eserleri verildiğinde bugün bizi yıkmaya çalışan düşmanlarımızın hiçbiri tarih sahnesinde yoktu, bu gerçeği hatırlatmama gerek yok galiba! Dilimizin sözlü tarihini takip edecek tarih de daha yazılmadı.
Sahip olmamız ve aktarmamız gereken cevherin, hazinenin lütfen kıymetini bilelim! Dilimizi çok iyi öğrenelim, iyi kullanalım ve koruyalım. Dilimiz bizim kültürümüz olduğu kadar aynı zamanda da bizim en büyük mirasımız.
Yabancı dil veya diller öğrenmeyelim demiyorum. Ama öncelikle vurgudan tonlamaya, jest ve mimikten imlaya kadar, kendi dilimize hakim olalım, hayatımızın merkezine alalım. Sonra istediğimiz kadar yabancı dil öğrenelim.
Dilimize hak ettiği değeri verelim ki yabancı dil öğreniminde bize fayda sağlasın. Kendi diline hakim olmayan yabancı dili de örenmekte zorlanır. Onu yeniden 'Dünya dili' yapalım.
Tabii bu önce özümüze dönmeyle başlayacak, bunu hiç unutmayalım!
Görülüyor ki meseleye hangi açıdan bakarsak bakalım, daima karşımıza Türk dili ve kültürünü iyi öğrenmenin önemi ve lüzumu çıkmaktadır.
Selam ve dua ile…