Sühreverdî’nin yaşadığı dönem, İslam dünyasında medreselerin ve tekkelerin kurulup yaygınlaşmaya başladığı bir dönemdir. Sühreverdî’nin doğumundan yaklaşık elli sene önce kurulan Nizamiye Medresesi, ilim ve kültür dünyasının değerli simalarını yetiştirmiştir.
Sühreverdî'nin yaşadığı dönem, İslam dünyasında medreselerin ve tekkelerin kurulup yaygınlaşmaya başladığı bir dönemdir. Sühreverdî'nin doğumundan yaklaşık elli sene önce kurulan Nizamiye Medresesi, ilim ve kültür dünyasının değerli simalarını yetiştirmiştir. Sühreverdî, zamanında kurulan Mustansırıyye Medresesinde İslamî ilimlerden başka tıp, riyaziye, hendese ve hey'et ilmi tedrisatı yapılıyordu. Kahire'de Fatımîlerin kurduğu el-Ezher Medresesi İslam ülkelerinin her tarafına Şii daîler gönderirken, bu medreseler ise Sünnî tefekküre sahip ilim adamları yetiştiriyorlardı. İlki Bağdat'ta kurulan Nizamiye Medresesini, daha sonra İsfahan, Rey, Herat, Nişabur, Merv, Belh, Basra ve Musul şehirlerinde de kurulan diğerleri izlemiştir.
Yine bu dönemde büyük ilim ve fikir adamları yetişmiştir. Fahreddin Razî, Bahaeddin Veled, Feridüddin Attar, Sa'dî Şirazî, Abdülkadir Geylanî, Ahmed Yesevî, Ahmed er-Rıfaî, Ebû Meyden el-Mağribî, Necmeddin-i Kübra ve Muhyiddin İbnü'l-Arabî bunlardan başlıcalarıdır. Büyük tarikat kurucuları onunla çağdaştır. Yeni bir muştu ve çağın değişme haberciliğini yapacak güneş karınca ve Arı gibi yerinde duramayan bunca karışıklıklar bir o kadar da güzelliklerin bir arada yaşanması bu asırdadır. Çağlar ve devirler değişecek eğer döneme damgasını vuracak olaylar vücüda gelecekse ilahi kanun bunların hepsini bir arada sunar ki hikmeti hemen belli olarak ortaya çıkmaz. İyi de olsa kötü de olsa çağın değişimi Madde ve Mananın ittifak ittihadı ile olur.
Devleti yönetenler ve ülkeler Büyük değişimleri ve yeniçağı böyle açarlar söylediklerimize tarih şahittir. Maddi ve manevi açılımlar hep böyle devirlerde parlar kendisinden sonra ki devire eskiden eser kalmayacak şekilde kendini teslim eder. Moğolların yakıp yıktığı kütüphanelerden kurtarabildiği kitapları Merağ'a götüren Nasırüddin Tûsî, orada dört yüz bin ciltlik bir kütüphane ve bir rasathane kurması o devirdeki ilim ve kültür birikimini göstermesi bakımından kayda değer bir hadisedir. XI. asır başında yaşamış bulunan Gazalî, tasavvuf tarihinde bir dönüm noktasıdır. Gazzalî'nin geliştirip sistematize ettiği ehl-i sünnet tasavvufu ondan sonra müessese bazında faaliyet göstermeye başladı. Bu yüzden XII. Asır ve sonrası tasavvufun tarikat şeklinde müesseseleştiği çağlardır. Miladî XIII. Asır, tarîkatların tekevvün dönemidir. Bugünkü anlamıyla tekkesi, zaviyesi, şeyh ve mürîd münasebetleriyle ilk tarikatlar bu yüzyılda kurulmuştur. Bağdat'ta Abdülkadir Geylanî, Basra'da Ahmed er-Rufaî, Türkistan bölgesinde Ahmed Yesevî bu dönemde yetişmiş ilk tarikat kurucularıdır. Sühreverdiye Tarikatı Ebu'n-Necîb Sühreverdî tarafından kurulmuş daha sonra ise Şihabüddin Sühreverdî tarafından sistemleştirilmiştir. XII. ve XIV. Yüzyıllar arası İslam dünyasının siyasî ve fikrî yönden çok renkli bir durum arz ettiği bir devirdir. Fikrî çeşitlilik ve hareketler, tasavvufî düşünceye de tesir etmiş ve büyük tarikatların hemen hepsi bu yüzyıllarda ortaya çıkmıştır O devir hilafet merkezi Bağdat'ta bozuk fikirlerin yayıldığı bir devir olduğu için bu dönemde Belki de buna bir tepki olarak tasavvufî yaşamın revaç bulduğu söylenebilir. Kadiriye, Ekberiye, Yeseviye, Sühreverdiye, Koneviyye, Kübreviyye, Nakşibendiyye, Mevleviyye, Bektaşiye tarikatları bu dönemde ortaya çıkan tarikatların en meşhurlarıdır.33 Bu ana kollarla birlikte bu kollara bağlı tali kollarda hesaba katılırsa bu asra tarikatlar asrı demek yanlış olmasa gerektir. Bu dönem çok özel bir dönemdir. Çünkü bir yandan devlet otoritesi ile sosyal kurumlar ve dini işler arasında karmaşık ilişkiler yumağı bulunmakta diğer yandan Abbasî halifeleri yönetiminde toplumsal kurumlar önemli değişimler geçirmekteydi.