KÖY ENSTİTÜLERİ GERÇEĞİ VE AĞIN (I)

Ağın, Elazığ il merkezine 77 km. mesafede küçük, şirin bir ilçedir. Ağın ismi, bu ilçe toprağının beyaz olması nedeniyle verilmiştir. Huzurun ve sükûnetin hüküm sürdüğü bu yöre; üzümü, narı, bademi, cevizi, dutu, elması, kayısı ile tanınır. Leblebisi, ülke genelinde bilinen en ünlü ürünüdür. Ağın kültürü, Harput, Kemaliye ve Arapgir kültürleri ile benzeşir.

Ağın ilçesinde okuma oranı her zaman Türkiye ortalamasının üzerinde olmuştur. Bilim, sanat, kültür alanında pek çok değer yetiştirmiştir. Okuma oranında olduğu kadar kültür seviyesinde de yüksek olan Ağın’da 14 Temmuz 2018 Cumartesi günü; Köy Enstitülerinin Kuruluşunun 78. yılı münasebeti ile bir panel düzenlenmişti. Biz, Elazığlı bir avuç şair- yazar; Şükrü Kacar, Günerkan Aydoğmuş, İlhami Bulut, Tuncer Sönmez ve ben, Hadi Önal bu nezih panele davetliydik.

Köy Enstitüsü mezunu Gürhan Gündüz’ün yönettiği panele, Köy Enstitüsünün ilk mezunlarından, öğretmen, müfettiş, yazar, şair, belediye başkanı kimlikleri ile tanıdığımız Şükrü Kacar, yazar- öğretmen, Adnan Binyazar ve sanat sosyologu, ressam Prof. Dr. Zafer Gencaydın konuşmacı olarak katıldılar. Ağınlı olan ve Türkiye’de destan şairi olarak tanınan Niyazi Yıldırım Geçosmanoğlu’nun adını taşıyan salon, tıklım tıklım doluydu. Gerçekleştirilen panele katılan panelistlerin her üçünün de Köy Enstitüsü mezunu oluşu panele ayrı bir renk ve boyut katmıştı. İki bölüm halinde gerçekleşen panelde söz alan her konuşmacı Köy Enstitülerinin amaç, yapı ve ülkemize kazandırdıklarını anlattılar.

Köy Enstitüsü’nün üzerinde bıraktığı etkileri anlatan Şükrü Kacar; 1940 yılında Akçadağ Köy Enstitüsüne yazıldığını, 1944 yılında bu okuldan köy ilkokul öğretmeni olarak mezun olduğunu söyledi. Konuşmasını; “Şimdi düşünüyorum; 2. Dünya Savaşının sürdüğü o yıllarda devletimizin köy enstitülerini açması büyük bir başarı idi. Köy Enstitülerinden önce eğitmen kursları vardı. Atatürk’ün, 1921 yılında Kurtuluş Savaşı’nın o buhranlı günlerinde eğitim şurasını toplaması, eğitim olan sevgisinin, saygısının yanı sıra eğitimin önemi de göstermektedir. Ardından 1928 yılında yeni Türk harfleri kabul edilmiş; iki yıl gibi kısa bir sürede 1,5 milyon vatandaş okuryazar olmuştu. 17 Nisan 1940 yılında Köye Enstitüleri açıldı. Benim okulum Akçadağ Köy Enstitüsü idi. 4000 metrekare bir alanda faaliyet gösteren okulumuzun her türlü ihtiyacını kendimiz karşılıyorduk. Elektriğini Sultansuyu’na kurduğumuz bir sistemle kendimiz üretmiş ve okulumuzu aydınlatmıştık. Köy enstitüleri köye dönük, köyü ve köylüyü kalkındırmak üzere planlanmış kuruluşlardı. Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenler, köye dönüyor; köy çocuklarını eğitiyorlardı. Köy Enstitüleri, kısa bir zaman içerisinde 17.000 öğretmeni köylere göndererek köylerin aydınlanmasına ve kalkınmasına önayak oldu.”, dedi.

Yazar, Adnan Binyazar; “ Ağın’da bulunmak benim için büyük bir mutluluk.”, diye başladığı konuşmasını; beynin cinsiyetinin olmadığını dolayısı ile kadın ve erkek arasında bir ayrıma girmenin yanlış olduğunu belirterek devam etti. “Köy Enstitüleri açıldığı zaman Türkiye’de okuyan kadın oranı binde dörttü. Köy Enstitüleri, okuyan kadın oranını yükseltmek için atılan bir büyük adımdı. Kadını gelişmemiş bir toplum geri kalmış bir toplumdur. Kadının aile bütünlemesi içerisindeki yeri ve yüklendiği sorumluluk, erkeğe göre %30, %40’daha fazladır. Köy Enstitüleri, köyde kalkınmayı ve köylüyü üretici kılmayı amaçlayan okul sistemiydi. Atatürk’ün bir sözü vardır; “uygulanmayan bilgi, bilgi değildir” Bilgi, hayatın bir parçası değilse duvardaki resim gibidir. Köy Enstitüleri, bilgiyi uygulayan kuruluşlardır.”, dedi.

Köy Enstitüsünden aldığı sermaye ile bugünlere geldiğini belirten Prof. Dr. Zafer Gençaydın; “Ağın kültür hayatı üzerinde iki önemli faktör vardır; bunlardan biri, 1880’de açılan medrese diğeri de Köy Enstitüleridir. Ağın kültürü, Köy Enstitülerine giden öğretmenlerimizin birikim ve katkıları ile olgunlaşmıştır. Ağın kültürü, Yunus Emre ile Nasrettin Hoca’yı özdeşleştiren bir kültürdür. Ağın’da Akçadağlılar gerçeği vardır. Akçadağlılar, Akçadağ köy Enstitüsü mezunlarıdır.”, dedi. II. Dünya Savaşının o acı ve gözyaşı dolu günlerinde gençlerin köy Enstitülerine götürülerek milli bir ruhla eğitildiklerin anlatan Gençaydın, bu okuldan mezun olanların ellerinden kitap düşmediğini, ülke kalkınmasında önemli bir misyon üstlendiklerini söyledi. “Kurtuluş Savaşı, emperyalist güçlere karşı verdiğimiz bir büyük savaştı. Bu savaş sonrası kurduğumuz Cumhuriyetin ve toplumsal değişimin köylere yansıması gerekmekteydi. Kalkınma köyden başlayacaktı. Bu ne ile olacaktı? Elbette eğitim ile olacaktı. İşte, Cumhuriyet ideolojisinin köylere taşınması Köy Enstitülerinin en büyük gerçeğidir.”, dedi.

(Devam edecek…)

Hadi Önal/ 20 Temmuz 2018/ELAZIĞ