FETÖ ile mücadele mi !?
FETÖ ile mücadele mi !?
Allah’ım, Şu güzel ülkem kimi haysiyetsiz akademisyen, kimi
haysiyetsiz gazeteci, kimi haysiyetsiz siyasetçiler yüzünden ne
hallere duçar oldu. Şu ya da bu şekilde, şu kişi ya da bu kişiler
eliyle oldu ve başladı münazara ve tartışmasına girmeden, mevcut
durum ile nasıl mücadele, ettim, edilir ve ne yapılması gerektiğine
dair birkaç kelam edelim.
Mücadele mi!?
Ta en başından beri haykırdığım ve hatta bizatihi kendisinin
dilinden de sudur ettiği gibi ‘’yalnız bırakıldım‘’ diyen
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan müstesna, bu mücadele de
ciddi, samimi, kararlı ve ilkeli duruş sergileyen insan, adeta bir
elin parmak sayısını geçmeyecek kadar azdır.
Tam bu esnada, bu anlamda verdiğim asil mücadele dolayısıyla asla
tevazu göstermeyecek ve hak ettiğim onurlu düzey ve makama kendimi
koymaktan da imtina etmeyeceğim.
Zira benim mücadelem yıllar evveline dayanmaktadır.
Henüz milletin hocam dediği, Pennsylvania’yı tavaf ettiği yıllarda
başlamaktadır. 2014 yılı itibarıyla bu çakal kişi ve avenesine dair
FETÖ dediğim, silahlı terör örgütü dediğim, Vatan haini dediğim
yıllardır. Gerek gazete ve gerekse internet üzerinde yayınladığım
tüm yazılarımda, bu Vatan haini yapılanmanın tüm iğrenç boyutlarını
korkmadan, çekinmeden, yalın ve apaçık şekilde ifade etmiş bir
gazeteciyim.
Az evvel de bahsettiğim gibi, ben bu mücadeleyi verdiğim yıllar,
nice Akademisyen, nice gazeteci, nice bürokrat ve siyasetçiler, bu
çakal kişi ve güruh önünde el pençe divan durdukları zaman
dilimidir.
Zaman ve mekâna göre mevzi
Hiçbir zaman omurgasız, zaman ve mekâna göre evrilen, basit,
sıradan ve ucuz hesapların adamı olmadım. Ve ucuz beklentilere de
girmedim.
Bu ilkeli ve ahlaki duruş ve tavrım dolayısıyla, şuan haklı olarak
gür sada ile seslenmekte, konuşmakta ve onur verici bir konumda
kendimi görmekteyim.
Lütfen bu vurgularım sebebi ile ego tatmini içerisinde olduğum
kanaatine kimseler varmasın. Dediğim gibi, zaman ve mekâna göre
mevzi almış, köşeleri tutmuş ve köşeleri dönmüş nice aşağılık
zevatlar, makam ve mevki olarak yerlerini, köşeleri ve mallarını
tahkim ederken, ben, verdiğim onurlu mücadelenin maddi ve manevi
bedelini ödedim ve hala ödemeye de devam etmekteyim.
Evet, zor çok zor ve çok sancılı, can yakan bir süreç. Evet,
ödediğim bedeller elimden çok şeyimi alıp götürdü.
Sahip olduğum maddi tüm imkân ve olanaklar tamamen ortadan kalktı.
Yetmezmiş gibi çeşitli hapis ve para cezaları ise, üzerine tuz
biber eken ve yarama bir başka yara daha açan öteki acılarımdı.
Ben, verdiğim o mücadelenin sonucunda, kaybettiğim maddi ve manevi
imkânlarımdan çok daha fazla, omurgasız insanların geldiği ve elde
ettiği imkân ve olanaklara üzülüyorum.
Zira biliyorum ki, bu omurgasız zümre, yarın imkân ve fırsat
bulduğu zaman kendilerine yakışan (!) tavır ve yaklaşımı
göstermekten bir an bile geri durmayacaktır.
Bu gerçeklik ortada ve apaçık şekilde arz-ı endam ederken, hak
etmedikleri bir muamele görmüş olmaları, yaramı kanatan bir başka
acı olarak karşımda durmaktadır.
Aldığım maddi cezalar ve hapis cezaları, burada sayamayacağım kadar
büyük yekûn tutarken, erdem, izzet ve şeref yoksunları, verdiğim
mücadelenin kazanımları üzerinden keyif çatarken, Devletime karşın
kırılmamam, sitem etmemem ne mümkün…!
Bu muydu ve böyle mi olmalıydı!?
Gerçekten böyle mi olmalıydı ve gerçekler böylesi ters yüz mü
edilmeliydi? Bir bardak su vereninize bile teşekkür eder ve
beklenirken, canım, malım ve geleceğim üzerine verdiğim mücadelenin
sonucu böyle mi olmalıydı…
Kızgınım, kırgınım ve haklı sitemlerim var.
Devleti sevmenin, devletten ve milletten yana taraf olmanın, ve
bunu her türlü tehdit, yaptırım ve cezalarla da bizatihi ispat
etmiş bir vatan evladı olarak, sonum böyle mi olmalıydı…!?
Kabullenmiyorum ve dahi kabullenmiyorum. Başımı gece olup yastığa
koyduğum zaman içim yanıyor ve kalbim acıyor benim. Ve bir tutam
sitem, bir tutam kırgınlık ve kızgınlığı hakkım olarak görüyorum.
Devletini, Vatan ve milletini sevdiğini söyleyen herkese ve
herkesin kalbine hitap ederek diyorum ki, sahi böyle mi
olmalıydı…!