Kıbrıs’ta tekrarlayan Bizans oyunları
Rum basınına yansıyan haberlere göre kopan Kıbrıs müzakerelerinden sonra BM’ nin devreye gireceği ve Nisan ayı içerisinde müzakereleri yeniden başlatacağı belirtilmiştir. Hatırlanacağı üzere 15 Şubat 2017 tarihinde Lefkoşe’de yapılan müzakereler esnasında, Enosisin (Kıbrısın Yunanistanla birleşmesi) okullarda kutlanması kararını alan Rum lider Nikos Anastasiadis, diplomatik kaideleri çiğneyerek görüşmelerden ayrılmıştı. Rum liderin toprak ve mülkiyet meselesi, garantiler ve yönetim-güç paylaşımı konularında yaptığı aşırı talepler ve çıkardığı sorunlar yetmezmiş gibi bir de enosisi kutlama kararı alarak Kıbrıs görüşmelerini baltalamıştır.
BM ‘iyi niyet misyonu’ çerçevesinde 1968 yılından beri yaklaşık 50 yıldır Kıbrıs müzakerelerine kah arabulucu, bazen gözlemcilik ve ‘iyi niyet’ misyonu çerçevesinde bazı dönemlerde de bizzat müzakereleri yürüten kuruluş olarak yer almıştır. Ancak, Rum kesiminin müzakerelere cevabı kendi toplumunu silahlandırmak ve 1974 yılı öncesi ve sonrasında yüzlerce Türk’ü katletmek onların yerleşim yerlerini camiler de dahil olmak üzere tahrip etmek olmuştur. Tüm bunlar karşısında BM ne Rum zulümlerini ne de katliamlarını önleme konusunda etkisiz kalmıştır. 1977 yılında başlatılan ikili müzakereler 1980’e kadar devam etmiş ancak malum sebeplerden dolayı bir sonuç çıkmamıştır.
BM’nin Kıbrıs müzakerelerine tekrar dahil olması 1984 yılında olmuştur. BM Genel Sekreteri iyi niyet görevi çerçevesinde Ağustos ayında başlatılan görüşmelerde, Kıbrıslı Türk ve Rum yetkilileri ayrı ayrı görüşmek üzere Viyana'ya davet etmiştir. Genel Sekreter, taraflara Viyana Çalışma Noktaları diye bilinen belgeyi sunmuştur. Bu tarihten sonra, Kıbrıs sorununun çeşitli yönleri tek tek değil, ayrılmaz bir bütün halinde ele alınmaya başlanmıştır. Böylece, BM’nin zaman zaman yer aldığı Kıbrıs Müzakereleri belli periyotlarla bundan sonra da devam etmiş ve ilk ciddi girişim olan 2004 yılına kadar gelinmiştir.
10 Şubat 2004 tarihinde BM Genel Sekreteri Kofi Annan, ilgili taraflara (Ada’daki iki taraf ile Türkiye ve Yunanistan) gönderdiği bir mektupla, kendilerini müzakere sürecini başlatmak amacıyla New York’a davet etmiştir. Taraflar, BM Genel Sekreteri’nin bu önerisini kabul etmişlerdir. 10–13 Şubat 2004 tarihleri arasında New York’ta yapılan görüşmeler, Türk tarafının olumlu ve yapıcı tutumu sayesinde mesafe kat etmiş ve Kıbrıs’ta müzakerelerin tekrar başlatılması yolunu açmıştır.
New York’ta varılan mutabakata göre; Türk ve Rum taraflarının belli bir tarihe kadar Annan Planı’nı müzakere etmesini, anlaşmaya varılamayan noktalarda ise müzakerelere Türkiye ve Yunanistan’ın katılımıyla devam edilmesini öngörmüştür. Anlaşmaya varılamayan noktalardaysa, BM Genel Sekreteri’nin yetkisini kullanarak formüller üretmesi ve ortaya çıkacak nihai belgenin her iki tarafta ayrı ayrı, ancak eş-zamanlı olarak düzenlenecek referandumlarla Türk ve Rum halklarının onayına sunulmasını içermiştir. Böylece, 1 Mayıs 2004 tarihinden önce adada çözüme ulaşılması ve AB’ne birleşmiş bir Kıbrıs’ın katılımı hedeflenmiştir. Ancak, 24 Nisan 2004’teki referandumu Türk tarafı yüzde 65 bir oranla kabul ederken Rum tarafı yüzde 75 bir oranla reddetmiştir. Ancak, çözüm sürecini engelleyen Kıbrıs Rum kesimi olmasına rağmen yine de AB tarafından ödüllendirilerek Birliğe kabul edilmiştir.
Yukarıda bahsi geçen müzakereler, BM parametreleri olan siyasi eşitlik ve iki kesimlilik temelinde, eşit statüde ve de iki kurucu devletin ortaklığı temelinde yürütülmüştür. Ancak, müzakere süreçlerinde BM tarafının çözüm önerilerine evet diyen taraf hep Kıbrıs Türk tarafı olurken, Rum tarafı hiçbir zaman anlaşmaya yanaşmamış, Kıbrıslı Türklerle ortak bir geleceği paylaşmayı reddetmiştir. Kıbrıslı Türklere azınlık hakları tanımaktan ve ikinci sınıf insan muamelesi yapmaktan başka hiçbir hak vermeye yanaşmamıştır. Ne var ki, tüm bu müzakere süreçleri boyunca Kıbrıs’ta edil ve eşitlikçi bir çözümü devamlı engelleyen Rum kesimine karşı BM hiçbir yaptırım uygulamadığı gibi kınama yoluna dahi gitmemiştir. Tüm bunlar Rum kesiminin kabalık, nobranlık ve aşırı taleplerini artırmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Hal böyle iken tarih tekerrür mü edecek. BM, müzakereleri tekrar başlatarak Rumlar’ın değirmenine su mu taşıyacak. Birleşmiş Milletler dünyanın hangi tarafında bir sorunu çözdü ki Kıbrıs meselesinde bu kadar istekli bir şekilde çözüm dayatma arayışlarına girmektedir. Yoksa BM’nin amacı Bizans oyunlarıyla Türk tarafını taviz vermeye mi zorlamaktır? En son 15 Şubat 2017’deki müzakereleri sabote ederek ve tüm diplomatik teamül ve kuralları çiğneyerek bitiren Rum lider Anastasiadis olmuştur. BM eğer ciddi bir şey yapacaksa, önce bunun hesabını sorması gerekmez mi. Ancak, meşhur bir atasözümüz olan ‘el elin eşeğini türkü söyleyerek arar’ mucibince bu noktada asıl sorumluluk KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya düşmektedir.
Rumlar’ın oynadığı Bizans oyunlarını bu sefer yanlarına kar bırakamamalıdır. Rum lider özür dilemeden ve aşırı taleplerinden vazgeçmeden masaya oturulmamalıdır. KKTC lideri ele geçirdiği bu diplomatik ve siyasi kozu sonuna kadar kullanmalıdır. Rumlara artık meydanın boş olmadığı iyice gösterilmelidir. Aksi halde atılacak tüm siyasi adımlar, Rum kesimini aşırılık ve hoyratlığa itmekten başka ve kolun yanında kelleyi de talep etmekten başka bir sonuca yaramayacaktır. Bunu tarih bize fazlasıyla ispat etmektedir.