Kıbrıs sorunu - 4
Türkiye bu sorunu, yaklaşımları çerçevesinde mevcut pozisyonundan asla taviz vermeden, Adada Türk varlığına halel getirecek bir girişimde bulunmadan, hatta Türk varlığını daha da ileriye götürecek politikalarla çözebilir ve çözme kapasitesine sahiptir. Bu sorunun milli menfaatlerimiz doğrultusunda çözümü Türkiye'nin bölgesel ve küresel güç olma hedefine ulaşmasını kolaylaştıracaktır. Türkiye'nin her alanda küresel bir güç olması için; başını ağrıtan, enerjisini tüketen bu sorunu çıkarlarını ilerleterek, proaktif bir politika izleyerek çözmesi zorunluluğu vardır.
Kıbrıs barış görüşmelerinde dikkat edilmesi gereken en önemli konular ve Türkiye’nin asla taviz vermemesi gereken hayati başlıklar kısaca şunlardı: İki kesimlilik (iki devlet, millet, dil, din), Türk askerinin adadaki varlığı, güvenlik ve garantörlük, topraktan asla taviz verilmemesi, Rumların talep ettiği Güzelyurt ve Karpaz’ın kesinlikle verilmemesi, bunun yanında Erenköy ile Güzelyurt’un birleştirilmesi ile kapalı Maraş bölgesinin de alınması, yönetim ve güç paylaşımı kapsamında dönüşümlü Başkanlık ile Başkanlık konseyinde kararların Türk üyelerin tamamının onayı ile alınması ve bir Türk üyenin veto etmesi halinde karar alınamaması kuralının mutlak olması, hususları Türkiye’nin milli güvenlik politikaları açısından olmazsa olmazıdır.
Bu arada son zamanlarda ivme kazanan ya da kazandırılan (BM tarafından) Kıbrıs Barış görüşmelerini; Amerika ve Avrupa’nın yani Batı’nın Ortadoğu’yu yeniden dizayn politikalarından, Irak ve Suriye’deki gelişmelerden, Doğu Akdeniz güvenliği ile burada tespit edilen yüksek rezerv oranlarındaki doğal gazın üretilmesi ve Batı’ya pazarlanması, Ortadoğu petrol ve gazının yine güvenli pazarlanması, İsrail güvenliği ile İsrail gazının da güvenli bir şekilde Doğu Akdeniz ve Türkiye üzerinden Batıya pazarlanması, bütün bunlardan ötürü bu bölgede barış ve güvenlik ihtiyacı ile sözüm ona “Türkiye riskini ve bilinmezliğini” ortadan kaldırmak hedefi vb. faktörlerden bağımsız düşünmemek gerekmektedir. O bakımdan Türkiye bu konularda çok dikkatli davranmak zorundadır.
Türkiye önümüzdeki süreçte, 57 yıldır çözülemeyen bu sorunun
adil ve kalıcı bir şekilde çözümü, iki egemen ve eşit Devlet ve
Millete dayalı Federe devletler temelinde Adadaki Türk varlığının
haklarını garanti altına alarak ve yükselterek diplomatik yollarla
girişimde bulunmaya devam etmeli. Ama nereye kadar. Kıyamete kadar
mı? Hayır. İkinci bir yol belirlemelidir. Türkiye bu konudaki
politikasını, adada iki kesimli bir çözümle birlikte 2023 yılına
kadar AB'ye tam üyelik bağlamında çizmeli, çözümle birlikte
Kıbrıslı Türklerle eş zamanlı AB' ye tam üyelik hedefini
gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Aksi takdirde çözüm ve üyelik
gerçekleşmezse çok yönlü aktif ve etkin bir dış politika izlenerek;
uluslararası platformda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsız
bir devlet olarak tanınmasını sağlamak için tüm imkanlarını
seferber etmelidir. Bunu başarmalıdır. Bu sağlanırsa Türkiye'nin
süper güç ülke Türkiye olma hedefine ilerleyişi, katlanarak devam
edecektir.
Adada iki kesimli bir çözümle birlikte AB'ye Kıbrıslı Türklerle eş
zamanlı 2023 yılına kadar girmek de Türkiye’nin çıkarınadır, AB'ye
girilmezse de her alanda gelişerek, Kıbrıslı Türklerin devletini
dünyaya tanıttırmak da Türkiye'nin çıkarına olacaktır.
Unutulmamalıdır ki Türkiye'nin büyümesi ve küresel bir güç olması,
tek yönlü Batıcı bir dış politika ile değil; çok yönlü küresel bir
dış politika ile mümkün olacaktır.