MEVSİM fark etmezdi onun için.
Ağustos ayının en kavurucu sıcağında bile muhakkak karı delen kardelenden bahsederdi.
Ondan örnekler verir bizlerin azminin de aynı şekilde mevsim şartlarına bağlı olmaması gerektiğine
vurgular yapardı.
İnançlı insan, ona göre ülküsü olan insandı.
En yaman şartlarda bile imanının gereğini yerine getirmekte bir an bile tereddüt etmemeliydi.
Ona göre inanmış kişi, yolu olan bir yolcuydu.
Bu yolculukta kişi evvela kendini geliştirmeli, donanımlarını arttırmalı, bakışını netleştirmeli, fikrini
güçlendirmeli ve tüm bunları azmiyle eyleme dökmeliydi.
İşte bu sebeple karı delen kardelene vurgu yapardı.
Kendi içine de seslenmeyi peşi sıra ihmal etmezdi: “Karı delen kardelenimsin.”
…
BELLİ Kİ uzaklarda bir kardeleni vardı.
Zorlukları göze alan, şartları hesaba katmayan ve sevda yolundan dönmeyen…
Aşka ikrar verenler, içinde bulunduğu çetin şartlar sebebiyle vazgeçerse bu ahdi bozmak değil midir?
Bulutların mesafe uzak diyerek yağmur damlalarına dönüşmekten vazgeçmesi gibi olmaz mı?
Güneşin ısıtmayı ve ışıtmayı bırakması misali ya da?
Gökyüzünün güzelliklerim yeterince fark edilmiyor diye enginliğinden cayması mümkün müdür?
İşte bu sebeple sevdiğinin azmine olan hayranlığını böyle ifade ediyordu.
“Karı delen kardelenimsin.”
…
KARDELENİN dillere destan bir hikayesi olduğu herkesin malumu. Genellikle dağ eteklerinde açan
Nergisgillere ait bir bitki kardelen. Yüksek rakımlı yerlerde büyümeyi seviyor olması dikkate değer.
Üzerinde kar varken dahi açabiliyor. Soğuğa karşı şerbetli.
Bu kadarla sınırlı değil tabi. Kişiyi büyülercesine etkileyen muhteşem bir güzelliğin temsilcisi.
Mis gibi bir kokuya sahip olması yine kişiyi kendine cezbeden diğer mühim bir özelliği.
Ustanın bize anlatmasının sebeplerinin bunlarla sınırlı olduğunu zannetmiyorum ayrıca.
Fedakârlığı muhakkak bir yere not edilmeli ve sabrının altı ehemmiyetle çizilmelidir.
Kardeleninin otsu olan bölümünün kalbi güçlendirdiği söylenir ama kalbin manasına iyi geldiği de
aşikâr. Soğanlı bölümü yaralarda iltihap attırmak için kullanılsa da gönlün olumsuz tortularını attırıyor
olması belki ilkinden daha önemli.
Kara benzeyen süt çiçeği anlamına gelen kardelenin karada yetiştirilen ve su üzerinde açabilen farklı
türleri de mevcut.
…
AŞKI temsil eder kardelen.
Ve elbette aşkın olmazsa olmaz mütemmimi olan cesareti de simgeler.
Bu iki bileşke ile karın ortasında ümitsizliğe kapılmaktan kendini korur. Zorluklardan gözü yılmaz.
Vazgeçmez azminden kardelen.
Kara ve soğuğa rağmen engellere aldırmadan sever.
Sevdikçe ilerler, büyür ve kendini gösterir.
Kardelen şemsine vurgundur. Güneşine meftundur. Ona kavuşmak için her zorluğa tahammül eder.
Oysa güneşe kavuştuğunda artık kendisi olmayacak, hayatı bitecektir.
Kendini güneşinde eritmenin, ona feda etmenin onurlu adanmışlığı vardır her daim üzerinde.
Güzel kokması, çekiciliği ve mis gibi kokması belki de bundadır, kim bilir.
Canı için can vermeyenin gerçekten bir canı olduğuna inanmaz muhtemelen kardelen.
İşte bu sebeple “Bir canım var o da senindir” der her haliyle ve tavrıyla.
Evet, fiziken narindir ancak aşkı sebebiyle metindir, güçlüdür.
Onun için aziz olmanın biricik yolu budur.
…
ÖMRÜ uzun değildir kardelenin… Üç ay kadar yaşar fiziken.
Ne var ki yâr ile yâr olup bütünleşmesi halinde sonsuzluğa kanat açar.
Yâre verilmeyen ömür uzun bile olsa aslında kısa değil midir zaten?
Naziktir kardelen. Hassastır.
Ilık kalplerin nasibidir ancak. Sevgi açısından verimli olmayanların sinesinde kök salıp yaşamaz.
Su üzerinde bile çiçek açar, yeter ki sevilsin, özen gösterilsin, değeri bilinsin.
…
USTA demek ki, başını kalbine doğru götürüp “Karı delen kardelenimsin” cümlesini boşuna
söylemiyordu.
Onun misaliyle hem kalbinin sevda közünü yeniden karıştırıyor hem de bizlere mesaj veriyordu.
“Bir kardeleniniz olmasını istiyorsanız hassas ve dikkatli olmalısınız” diyordu.
İncelik diğer adımız olmalıymış. Duymalıymışız, duymanız gerekenleri kelimelere hacet kalmadan.
Ve mukabele etmeliymişiz tüm rikkatimizle.
İşte o zaman bizim de kardelenimiz karları delecekmiş.
Ve tebessüm edecekmiş karları eritircesine…
Ya Selam!