KAFKASLARDA İSLAM BİRLİĞİ PROJESİ
Kafkaslarda Gerçekleştirilmek İstenen Bir İslam Birliği
Çalışmasının olduğunu biliyor muyuz? Kafkasları hala bilmiyoruz.
Bir zamanlara Kafkas alimleri ve aydınları tüm orta asya'nın tek
bir dil ve kültür etrafında toplanması ve bu vesileyle bir İslam
bir sağlama projesini başlattılar. Bunun başında Gaspırallı İsmail
gelir. Gaspıralı İsmail 1883 yılında Tercüman gezetesini çıkarır.
Bu gazete kısa zaman büyük bir tiraja ulaşır. O, dilde ve dinde
birlik ilkesini savunur. 1905 yılında Rusya'daki Müslümanların
ittifakıyla üç büyük kongre topladı.
O tüm Müslümanların sorunlarının tartışılacağı bir Kahire'de bir
İslam Konferansı toplamaya çalıştı.
Osmanlıca'nın Tüm Türk ulusları arasında tek dil olması için
çalıştı. İstanbul'a geldi. Görüşleri tüm Rus Müslümanları
tarafından kabul edildi.
Fakat Rusya'da 1917 yılında Bolşewik ihtilali çıkınca bütün bu
çalışmalar sekteye uğradı. Rusya, Türk dünyasını birbirlerinden
koparmak için her kabile'ye ayrı bir alfabe yaptı. Böylece
birbirlerini anlamayacaklardı. İslam dünyasından koparmak için de
tüm dini değerleri yasakladı.
Rusya'daki bu çalışmalar sekteye uğramamış olsaydı, İslam dünyası
çok büyük bir güç elde edecek ve belki de tüm Türkler en azından
kültürde birleşerek sömürüye karşı ortak bir güç olacaktı. O,
dönemde İstanbul'da basılan bir eser, Orta Asya'da okunup
anlaşılabilir, orda basılan eser İstanbul'da okunuyordu. Bu gün
artık kimse birbirini anlamıyor.
Yeniden Gaspırallı'ya ihtiyacımız var. İslam birliğine ihtiyacımız
var. Yoksa hepimiz batının farklı sömürüsüne kurban
oluruz.
KAFKASLAR
Kafkaslar bir milletler karmaşasıdır adeta. Dağıstanlılar,
Çeçen, İngüş, Abhaza, Kalpak, Gürcü, Ermeni ve Azeriler…..
Bütün bu irili ufaklı milletler arasında eskiden beri var olan
düşmanlıklar yeniden gündeme gelmeye ve küçük etnik savaşlar
başladı. İslam, bu bölgelere daha 7. yüzyılda Hz. Ömer döneminden
itibaren girmeye başlamıştı. 12 yüzyıla kadar İslanm iyice buralara
yerleşmişti. Özellikle Türlerin kitleler halinde İslamı seçmesi
bölgeyi islamlaştırmştı. Harzemler, Gazneliler, Samaniler,
Selçuklular, Safeviler, Altınordu, Osmanlı Devleti buralarda etkin
olmuştu.
Türklerle Rusların tanışmaları ise tarihin çok erken dönemlerinde
olmuştu. Hatta Ruslar uzun bir süre Altınordu devletinin
hakimiyetinde yaşarlar. 1552 yılında Kazan hanlığının yıkılmasıyla
da Ruslar, tarihlerinde ilk kez başka bir milleti egemenlikleri
altına almış oldular. Çar Petro ve Katerine döneminden itibaren
Ruslar bölgede kendilerini iyice hissettirmeye başladılar.
Kırım Tatarları
18 Mayıs 1944 yılında Stalin’in emriyle Tatarlar sürgüne
gönderilire. Gereçesi d, ll. Dünya savaşında Almanlara yardım
etmesidir. Bu sürgün Tatarlara oldukça zor ve acılı günler yaşatır.
250 binden fazla Kırımlı sürgüne maruz kalır. Bunlardan bazıları
(%46) yollarda ölür.
1242 yılında kurulan Altınodu devleti Rusları 200 yıl egemenlikleri
altına aldı. İslamiyet bu bölgede daha 7. yüzyılda görütlmeye
başlandı. Fakat 14. yüzyılda Altondodunun Müslüman olmasıyla,
Ruslarla Türkler arasında daimi bir sürtüşme başladı. 1502 yılında
Kırım hanlığı, Osmanlı himayesine girerek, Ruslara karşı
Osmanlılara dayandı. Kırım Tatarları son bir gövde gösterisini de
1711 yılında Rus Çarı Petro’yu yenmeleriyle
göstermişlerdir.
17. yüzyılda bu durum değişmeye başladı. Ruslar 1769-1774
yıllarında Kırım’ı işgal etmeye başladılar. Kırım hanlığı, Osmanlı
sultanının oradaki halkın halifesi oduğunu kabul etmekle beraber,
artık Osmanlı otoritesinden çıkmıştı. Bunu değerlendiren Rus
Çariçesi Katerine, Kırım’ı Rusya’ya kattı. Kırım’ın adını Tavrida
olarak değiştirdi.
1792 yılında lll. Selim Kırım’ın Rusya tarafından işgalini resmen
tanıyarak, Tatarları kaderleriyle baş başa bıraktı. Rusya
tarafından Tatarlar sürekli göçe zorlandılar ve onların yerine
Slavlar yerleştirildiler. Artık Tatarların nüfusu, Kırım nüfusunun
üçte biri kadar olmuş ve Slavların nüfusu da %45’e
fırlamıştı.
18 Ekim 1921 yılında Sovyet Cumhuriyetler Federasyonuna bağlı Kırım
Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. 1944 yılında Stalin
Kırım Tatarlarını sürgüne gönderdi. Bunların bir çoğu yukarıda da
değindiğimiz gibi yollarda öldü.
Büyük Sovyet Ansiklopedisinin 1953 baskısında Kırımın hep Ruslara
ait olduğunu, Tatarların sadece birer yağmacı olduğu belirtilmişti.
1956 yılında Kuruşçef, Stalin’in bu zulmünü açıklıyor ve baskıları
kaldırıyordu.
Daha önce tehcire zorlanan Kalikler, Balhanlar, Karaçaylar, İnguç
ve Çeçenler hakkında ll. Dünya savaşında vatana ihanet suçu
atfediliyor ve 1957 yılında kendi özerk Cumhuriyetlerini
kurmalarına izin veriliyordu. Fakat Kırım Tatarlarına ülkelrine
dönme izni verilmemişti. Ülkelerine dönebilme, siyasi iyileşme ve
iadei itibar konusunda mücadele eden Tatarlar, 1966 yılında
temsilcileri tutuklanıp iade edildi. Takip ve baskılara maruz
kaldılar. Otellerde Kırım Tatarlarına rezervasyon
yasaklandı.
Kırım Tatarları, siyasi mücadelelerini sürdürürken, liderleri
hapishanelerde veya çalışma kamplarında işkence görüyordu.
Bunlardan birisi de Mustafa Cemiloğuludur. Kırım Tatarları,
ülkelerine ancak 1987 yılında dönebilmişlerdir. Tatarlar, tehcir
günlerinde ölen insanları için 18 Mayıs gününü matem günü ilan
ediyorlardı.
Azerbeycan
11. yüzyılda öncü Türk birlikeri Azerbeycan’da görülmeye
başladılar. Öceleri küçük kümeler halinde gelen bu Türkler,
Selçuklu hükümdarıyla birlikte kitleler halinde gelmeye başladılar.
1054 yılında Güney Azerbeycan’da hüküm süren bütün Müslüman
hükümdarlar artık Selçuklulara boyun eğmişti. 1064’de Alparslan
Ermenistan’ı ele geçirdi. 1071’deki Malazgirt savaşından sonra
Transkafkasya Selçuklulara katıldı. Böylece Azerbeycan toprakları
Türkleşti.
Azerbeycan’da Farisi kökenli Müslümanlar da vardı. Bunlar da
Talişlerdir. İran sınır civarında yaşamaktadırlar. 200.000 kişilik
bir nüfusu vardır. Taliş dilinin yazı şekli olmadığından,
yazışmalarında Azericeyi kullanmaktadırlar. 12. yüzyılda Moğollar
Azerbeycan’a geldiler. Moğol hanları Tebriz’de otururlardı. Böylece
Tebriz, Azerbeycan tarihinde ilk başkent ve önemli bir ticaret,
kültür merkezi oldu.
1502’de Azerbeycan, Safevilerin merkezi haline geldi. Şii
Safevileri, şialığı burada yaydılar. Rusların Kuzey Azerbeycan
içlerine sokulmaları 18. yüzyıl başlarında büyük Petro döneminde
gerçekleşti. 1828 Türkmen Çayı anlaşmasıyla Aras nehri boyunca uzan
Rus-İran sınır oluştu. Fakat Ruslar, Azerbeycan içlerine pek
mudahale etmediler. Dinine ve yönetimine karışmadığından, Ruslara
karşı harhangi bir tepki oluşmadı. Zaten Azerbeycan üzerinde Rus
etkisinden çok Osmanlı ve İran etkisi bulunuyordu. 1918
ilkbaharında Türk ordusu Transkafkasya içlerinedn Baku’ye doğru
ilerliyordu. 17 Ağustos’da İngilizler Bakü’yü işgal ettiler. 15
Eylül’de Türk birlikleri Azeri militanları yardımıyla Bakü’ye
girdi. 30 Kasım 1918’de Mondors Ateşkes anlalmasına göre türk
ordusu Baku’den çekildi. Yrine İngliiz birliği girdi. 1919’da
inglizi ordusu Baku’yü terk etti. Yerine bağımsız milli bir
cumhuriyet kuruldu. Başkanlığına Mehmet Emin Resulzade seçildi.
Nisan 1920’de kızıldordu Azerbeycan’ı işgal etti. 28 Nisan’da
Bakü’ye girdi. Aralık 1936’da Azerbeycan SSCB’nin onlatı
Cumhuriyetten birisi oldu.
Bakü hiç çatışmadan ve direnmeden Rusların eline geçti. Bu da akla
bazı şüpheleri getirmektedir. İsmet Bozdağ, Türkiye’nin Rusya’ya
Bakü’yü bırakmak zorunda kaldığınına değinir. Çünkü işgalden önce
Türkiye’den Bakü’ye temcilciler gidiyor, onlara güvence veliyorken,
Rusya’nın böyle bir işgali kansız gerçekleştirmeleri akla bir çok
soru getiriyor. 1928 yılında Rusya Azerbeycan’ı İran’la aralarında
paylaştılar.
BİR EMPERYAL SAVAŞ “l. DÜNYA SAVAŞI” VE RUSYANIN TAVRI
1914-17 yıllarında Tatar, Başkur, Kırım ve Azerbeycan Türklerinden 200 bin kişi askere alındı. Bunlar, Rus menfaati uğruna çok ölü verdiler. l. Dünya savaşında Ruslar, Alman cephesinde çok esir vermişlerdir. Bu esirlerden çoğunluğunu ise Rusya vatandaşı Türler oluşturmaktadır. Almanya, zossen kampında kalan bu Türkleri müttefiki olan Osmanlı saflarına kazanmak isteyince, bunlardan bin kişilik bir tabur oluşturuldu. 1916 yılında İstanbul’a gelen bu tabur, daha sonra Irak cephesindeki savaşlara katıldılar.
1916 Ayaklanması
1916 yılında Rusya’da, Çarlık Rusyasının savaş kayıplarının
telefisi için yabancılardan ek vergi ve askere almak ve askere
göndermek istemesi üzerine bir çok bölgede şiddetli ayaklanmalar
çıktı.
Bolşevik İhtilali
1917 yılında Kerenski hükümetini deviren Lenin, İktidarı ele
geçirdi. Bunun üzerine iç savaş çıktı. İç savaş yıllarında Türkler
aktif olarak kızıl ordu saflarında savaştılar. Sovyet kayıtlarına
göre kızıl ordunun %20-30’unu gayri Ruslar teşkil ediyordu. Yani
250 binin üzerinde bir Müslüman asker vardı.
Rusya’daki Müslümanların Özgürlük Mücadelesi
1917 yılında “Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı” toplandı. Buradan
çıkar karar, her bölgenin kendi mücadelesini, ayrı ayrı
sürdürmesiydi. Tatar Türkleri 29 Kasım 1917 yılında Kazan’da
toplanan meclis “İdil – Ural Devleti’ni” ilan etti.
Temmuz 1917 yılında “ll. Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı’nda”
Harbi Şura toplanmasına karar verildi. Harbi şura, asker toplamaya
başladı. 1918 yılında 50 bin kişilik bir ordu oluşturulmuştu. Fakat
1918 yılında Ruslar bu orduyu dağıttılar.
Dağıstan’da ise 10 bin kişilik bir şeriat ordusu kuruldu. Fakat bu
ordu da Bolşevikler tarafından dağıtıldı.
- Dünya Savaşı Sonrası
Almanlar, hızlı bir şekilde Rusya’da ilerliyorlardı. Onların bu
başarısı üzerine yüzbinlerce esir elde ettiler. Bu esirler oldukça
zor koşullarda yaşıyorlardı. Almanya’daki esir Türler için devreye
giren Türk yetkilileri, Almanların dikkatini değişik milletler
üzerine çekti. Alman ss organı ise, insan ihtiyacını savaş
esirleriyle karşılamayı düşünüyordu. Böylelikle gönüllü Kafkas
birlikleri oluşturuldu. Katılım oldukça yüksekti. 1943 yılı başında
bu birliklerin sayısı 100 binin üzerindeydi.
Savaştan sonra, Sovyet yönetimi Almanlara katılan milletlerden
hesap sormaya başladı. İade edilen askerler hemen asılıyordu. Kırım
Tatarları vatan haini ilan edilip, bir çoğu öldürülüyor veya
sürgüne gönderiliyordu. Diğer Kafkas milletlerden Çeçen-İnguş,
Karaç-Balkar ve Meshetler de topraklarından sürülüyorlardı.
İbrahim Halil ER