Kâbe imamı

Kâbe imamı Südeysi “Bugün Suudi Arabistan ile ABD dünyanın iki kutbu. Allah’a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar” demiş.

Bu kişi Kabe-i muazzamanın imamı öyle mi?

Yazıklar olsun bunun ervahına.

ABD’nin dünyayı yönetmeyi “yeltendiği” doğrudur. “Demokrasi” getirmek palavrasıyla Irak’ı ne hale getirdiği malum. Dünyada kan gövdeyi götürüyor, dünyayı yöneten ABD’nin kılı kıpırdamıyor. Arakan’da itisaf (soykırım) var, Azerbaycan’da Ermeniler katliam yapıyor, İsrail Filistin’e kan kusturuyor.

Mekke İmamı olduğu söylenen birisi “hamdolsun dünyayı yönetiyoruz” diyor.

Bu ne rezillik, bu ne gaflet ve şaşkınlık ?

Mekke İmamının, bu akla ve hayale sığmayan ahmaklık nişanesi olan bu laflarını nasıl anlayalım?

Acaba “hadimül Haremeyn” sahipsiz mi?

Biz, Türk milleti olarak oralardan uzaklaştırıldığımızdan dolayı mı bu hamakat lafları edilmektedir?

Öyle anlaşılıyor ki, bin yıldan fazla zamandır İslam’a hizmet eden Türk milleti tekrar o mukaddes topraklarla alakalanması gerekiyor.

Hadimül Haremeyn bir gönül meselesidir.

Peygamber sevgisinin katıksız bir tezahürüdür.

Tanzimat’tan sonra köklerinden uzaklaştırılmaya çalışılan milletimizin maruz kaldığı dâhili ihanetlerle o mukaddes toprakların boynu büküktür.

Milletimiz tez elden aslî hüviyetine kavuşmalı ve mukaddes topraklar da hürriyetine kavuşmalıdır.

“Hamdolsun ABD dünyayı idare ediyor” diyen birinin arkasında namaz kılınır mı?

Zulme rıza zulüm değil midir?

Türk milleti olarak, içimizdeki sapı bizden baltalardan en kısa zamanda kurtularak asli kimliğimize kavuşmalıyız.

Bu hususta millet olarak hamleler yapılmaktadır.

Türk dünyası ve İslam dünyası, atası, Yavuz olan Kanunî olan ve Fatih olan dağ yürekli yiğitleri beklemektedir.

Eşyaya teslim olmayacak bir ahlaka sahip ve yıldırımları havada yakalayacak nesillere ihtiyacımız vardır.

POTPURİ

Gazeteci olduğu iddia edilen bir “iri” gazetenin köşe yazarı kendince diyanet işleri reisine saldırıyor. 20 Eylül 2017 tarihli yazısında diyor ki, “DİYANET İşleri’nin yeni başkanı Ali Erbaş’ın göreve başlama nutkundaki ifadelerden bir potpuri:

“Rahmeti rahmana kavuşmuş”, “Berhayat olanlar”, “Leyyin ve hikmetli bir dil”, “İnanç, düşünce ve beyin işgalcilerine karşı din güvenliğini sağlamak”, “Nusret eli”, “Makes bulmak”, “Derc etmek”, “Ahlak-ı hamide sahibi olmak”, “Sekinet veren sada”...

Biz henüz Diyanet İşleri reisini tanımıyoruz.

Kendisini, çalışmalarına bakarak tanımaya çalışacağız. Ama gazeteci olduğu söylenen adının da çok mühim olmayan bu arkadaş, yukarıda ifade edilenleri anlamıyormuş !....

“Rahmeti rahmana kavuşmuş”, ifadesini anlamıyor ama “mersi” lafını iyi bilir.

“Rahmeti” bilmez ama “saygı duruşunu” iyi bilir.

“Kanıksamayı “ bilir.

1948 yılında İsrail’in kuruluşuyla birlikte yayına başlayan bir gazetenin köşe-bucak yazarından daha başka ne beklenir.

Bu gazetecinin kullandığı ifadelerden biri “potpuri”.

Ne demek bu kelime?

“Potpuri” hangi lisandır?

Bu gazeteci tek partili dönemin milli şefi olan İsmet Paşa’nın şu lafını hatırlattı bana:

“Lisanımızdan Arabî kelimeleri ihraç edeceğiz”.

Bu solumtrak insanlar biraz tuhaf oluyor.

Şarapçı olanlar biraz daha tuhaf oluyor.