Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından uygulanan Toplum Yararına Programlar (TYP) bir umuttu. Ama çok üzgünüm ki ülke genelinde yüzbinlerce kişiye hak kaybı ve mağduriyet yaşattı.
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından uygulanan Toplum Yararına Programlar (TYP) bir umuttu. Ama çok üzgünüm ki ülke genelinde yüzbinlerce kişiye hak kaybı ve mağduriyet yaşattı.
Fakat böyle olmayabilir.
TYP kapsamında çalışanlar yaşadıklarını, içinde bulundukları durumu, sıkıntılarını anlattıklarında hakikaten duyarsız kalmam imkansızdı.
Kendi yüreklerinden süzülen kelimelerle yaşadıklarına ve taleplerine bakalım;
'Bizler TYP kapsamında çalışanlar olarak 3-6 ve 9 aylık sürelerle istihdam edilmekte olup deprem bölgesi ve tüm kurumlarda ayırt edilmeksizin, çaycı, temizlikçi, güvenlik, büro elemanı olup asgari ücretle iş kolu haricinde neredeyse her iş yaptırılıp çalıştırılmaktayız.
Amacımız sadece iş, aş ve çocuklarının geçimi olan bir kesimiz.
Devletimizin kurumlarında çalışıp kadrolu olmayı hayal etmeyi bırakın sadece iş sürekliliği istiyoruz.
3-6-9 aylık iş-giriş çıkışları yapılan asgari çalışma koşulunda büyük bir çoğunluğu kadın çalışan olan bizler ilk defa bir kuruma girip çalışıyor ekmek parası kazanıyor, ev geçindiriyor ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyoruz. Fakat bir sonraki dönem acaba çalışacak mıyım kaygısı taşıyor, bu kaygıyla birlikte psikolojik sorunlar yaşıyoruz.
TYP kapsamında çalışarak geçinen on binlerce aile var birçoğu kira veriyor, çocuk okutuyor.
35 yaş üstü çalışanlarız ve özel sektörde yaşınız yüksek sizi çalıştıramayız cevabı ile karşılaşıyoruz. Her kapı yüzümüze kapanan, şansı olmayan bir kitleyiz. Sefalete ve açlığa terk ediliyoruz.
Kurumlar bizlerden memnun ve her sene kişilerin değişmesinden onlarda şikayetçi!
Düşünsenize Milli Eğitim Bakanlığı, güvenlik, temizlikçi, çaycı bütün çalışanlara alışıyor.
Çalışanlar güvenilir, çalışkan, okullar pırıl pırıl, çocuklar güvende, velililer memnun ancak
tekrar yeni çalışanlarla değişim ve tekrar bir alışma süreci yaşatılıyor.
Bizler her 3 ayda bir işsiz kalma, korku ve endişesi taşıyarak çalıştık. Ara verilen o 3- 4,5 aydan sonra geri çağrılma sürecinde evlerimize ekmek götüremedik maaş alamadık.
Yine güvenlik görevlisi olarak okullarda çalıştırılan işçilerimiz belli eğitimlerden geçerek belge alıyor.
İnsanlarımız sadece haklarını istiyor. Devletimiz bizlerin sesini duymalı ve mağduriyetlerimizi bir an önce sonlandırmalıdır. Bizler Sayın Cumhurbaşkanımızın bu mağduriyetleri bilmediklerini düşünüyoruz. Kendisine konunun gereği gibi ulaşmadığına inanıyoruz çünkü 'Kimseyi mağdur etmeyeceğiz' diyen bir Cumhurbaşkanımız var. Bilse muhakkak bizleri dinler ve bu mağduriyete son verirdi.
Etten bir duvar kurulmuş ve ilettiğimiz kişiler önemli bulmayıp bunu kendisine iletmiyor. Ankara'ya gidildi, ulusal kanallara çıkıldı, twitter da sesimizi duyurmaya çalıştık ama ulaşamadık.
Amaçları sadece evlerine ekmek götürmek olan kira ödeyen ,çocuk okutan, hasta çocukları, eşleri boşanmış olan tek başına ayakta durmayan çalışan kadın arkadaşlarımız, çocukların ihtiyaçlarını karşılayamayan kahrolan babalarız. Yani hepimiz çok mağduruz. Acil bizlerin görülmesi duyulmasını istiyoruz.
Mağduriyetlerimiz son bulmalı, işlerimizi geri istemek en doğal hakkımız değil midir?
İhtiyaç olduğu gerekçesiyle kamuda geçici olarak çalıştırılan bizlerin devamlılık istemesi hakkı değil mi?
Bizden sonra yine aynı şekilde alınıp 3-6-9 ay çalışıp, çıkartılıp nereye gidersen git denilmek balık gibi ortada bırakılmak ne kadar doğru?
12 ay çalışma şartını taşımadığı için kıdem tazminatı, ücretli izin dahil hiçbir sosyal hakka sahip olmayan bizlerin yaşadığı mağduriyetleri gidermek devletimizin anayasal bir sorumluluğu ve görevi değil midir? '
Durum tam da böyle!
Duymak gerek bu sesi…
Zaten dünyayı bir başkasının sesini duyabilenlerin yeri yapabilseydik bu kadar acı yeryüzünde olmazdı. Gözyaşlarının çoğu mutluluk için akıtılırdı.
Aşı, ekmeği, çocuğu için yardım isteyenlerin sesini yine duymayacak mısınız?
Seçiminiz ne olacak?
O gözyaşları gün gelecek hepimizi yakmadan önce…
Sadece şimdi var, biliyorsunuz değil mi?