Türkiye-İran ilişkilerinde güvenlik belirleyici bir konuma sahiptir.
Türkiye-İran ilişkilerinde güvenlik belirleyici bir konuma sahiptir. Türkiye-İran ilişkilerini güvenlik açısından değerlendirirken; ikili ilişkiler ve bakış, bölgesel gelişmeler ve ittifaklar ile uluslararası güvenlik açısından gelişmeler çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bunlardan birisi üzerinde yoğunlaşılırsa çıkan sonuçlar eksik ve hatalı olacaktır. Gerek ikili ilişkilerinde, gerekse bölgesel politikalarında Türkiye ve İran, siyasi ilişkileri iyi dahi olsa birbirlerine karşı güç dengesi siyaseti izlemektedir. İki ülkedeki tarihi rekabet ve jeopolitik rekabet nedeniyle, ikili ilişkilerin iyi olduğu dönemlerde dahi şüpheci ve güvenlikçi bakış Türkiye-İran ilişkilerinde etkili olmuş, iki ülke arasındaki güç dengesi korunmaya çalışılmıştır.
Önümüzdeki süreçte Kafkaslar ve Orta Asya bağlamında İran’ın Türkiye’ye karşı daha sert ve rekabet dolu tutumunu göreceğiz. Ayrıca belirtmekte fayda var. Özellikle baktığımız zaman son dönemlerde İran ile Türkiye arasında bazı önemli gelişmeler olmuştur. Suriye hususunda Türkiye’nin daha aktif bir konuma gelmesi İran’ı son derece rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlığın içte ve dıştaki yansımalarını da görmekteyiz. Özellikle şu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Son yaşanan Ankara bombasının ardındaki ülke bana gelen bilgilerden de elde edilen verilere göre İran olduğu konusunda önemli iddialar var. Hatırlarsanız ilk patlayan Ankara’daki bombada Rusya parmağı olduğunu açık ve net bir şekilde yazmıştık. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tam da Azerbaycan ziyareti ve iki ülke arasında birtakım önemli imzalar atılacağı sırada bombalar patladı. En son yaşanan Ankara patlamasında yine Recep Tayyip Erdoğan Azerbaycan’a gitmek üzere iken patlama meydana geldi. Acaba tesadüf mü? Tabi ki değil… Bu yaşanan ikinci bomba olayında da Azerbaycan’la yapılan görüşme ve atılacak bazı önemli imzalar İran’ın Kafkasya çıkarlarına ters düştüğü için, İran bu görüşmenin engellenmesi için bu bombalama olayını kurguladığı gelen iddialar arasındadır. En sonunda da Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan Azerbaycan’a gidemeyince, bu sefer İlham Aliyev Ankara’ya geldi ve o önemli stratejik görüşme yapıldı ve imzalar atıldı. Bu süreçte yani ikinci bombanın patlama sürecinde de Ahmet Davutoğlu ve İran Dış İşleri Bakanı Cevad Zarif ile görüşmeler yapıyordu. Bu da sıradan bir görüşme değildi. İran özellikle artık bu dönemde Büyük İran Hayali için çalışmaları iyice hızlandırmış durumda. Kasrışirin Antlaşması dönemi bitmiştir artık! Bu dediklerimi iyi analiz etmek lazım...
Yine baktığımız zaman İran-Batı anlaşmasıyla Şii İran'ın yerini Fars İran almıştır... Bölgede İran eksenli köklü bir değişime hazırlanıyorlar... Bu bağlamda sadece Ortadoğu değil, Kafkasya'da ön plana çıkmaya başlayacak!
Ayrıca son aylarda Türkiye ve özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşıtı haberlere geniş yer ayıran iktidara yakın İran medyası, ülkemizi terörle özdeşleştiren uluslararası karalama ve iftira kampanyasına büyük destek veriyor. İran’ın resmi ve gayri resmi medyasında, Türkiye’ye yönelik karalamalar son dönemde zirveye ulaştı.
Tam da bu zamanda Hamaney’in ‘’Büyük İran Hayali’’ hiç yabana atılacak bir durum değildir. İran’ın resmi haber ajansı İrna’nın Van’la ilgili bir haberinde, bölgenin adı Fars hâkimiyetini hatırlatacak şekilde ‘’Ganch’’ olarak verilmesi de gayet manidardır.
Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki tarihsel geçmişten bu yana İran’ın ne olursa olsun politikasının asla değişmediği gerçeği ön plana çıkmaktadır. Türkiye’ye karşı İran tarafından yapılan psikolojik savaşı da iyi analiz etmek gerekir. İran, Ortadoğu’da dini bir devlet gibi davranırken, Kafkasya ve Orta Asya’da normal bir ulus-devlet gibi hareket etmektedir. Ortadoğu’da rejimin dış politikası ön plandayken, Kafkasya ve Orta Asya’da devletin dış politikası ön planda tutulmaktadır. Bu politikaya genel bir örnek vermek de mümkündür: ‘’Kafkasya’da Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan Dağlık Karabağ sorunu ve İran’ın bu sorun karşısında aldığı tavır dinin İran dış politikasındaki yerini açık bir şekilde göstermektedir. İran Azerbaycan’la sadece aynı dini paylaşmakla kalmayıp, aynı zamanda aynı mezhebi (Şiilik) hatta Şiiliğinde aynı kolunu (İmamiyye Şiası) paylaşmaktadır. Buna rağmen, Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan’nın “haklı davasında” destek vermediği gibi Ermenistan’la gayet iyi ilişkiler kurabilmektedir.’’ Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Tarihteki ‘’İrangate’’ vakasını da bu bağlamda incelemek yerinde olur.
ürkiye, baktığımızda, bölgedeki diğer ülkelere göre daha farklı bir pozisyonda bulunan ve İran gibi geçmişte önemli bir imparatorluk kültürüne sahip bir ülkedir. Sonuç olarak, Türkiye ve İran farklı politikalar izleyen, farklı cephelerde yer alan ve farklı devletsel özellikleri taşıyan Ortadoğu’da iki güç ve rakiptir.
İki ülke arasında, dönemsel yumuşamalar yaşansa da birbirinden bir adım önde olmayı amaçlarlar ve politikalarını bu doğrultuda güçlerini göstermek için sürdürürler. İki ülkenin bölgesel güç olma hırsı, onları her zaman bölge üzerine elini uzatan bir güç olmaya itmiştir. Ortadoğu’nun hiç bitmeyen istikrarsız ortamı, İran ve Türkiye için, güçlerini göstermeleri konusunda önemli bir sahadır. Ve son dönem olaylarının gösterdiği gibi, iki ülkenin bu bölgesel güç olma arzusu kısa vadede bitmeyecektir. İran’ın son dönemdeki Türkiye politikasını çok dikkatli takip etmek gerekmektedir. İran tarafından yapılan açıklamalar ve İran’ın Türkiye’deki yapılanmalarını esas alacak gruplar ve kişilerin de Türkiye’ye karşı tavırlarını ve söylemlerini iyi analiz etmek lazımdır. Her ne olursa olsun bu toprakların yegane umudu her zaman Türkiye olmuştur. Geçmişten beri öyledir. Haçlı Seferlerinde Haçlılar ile ittifak içinde olanlar değil, Haçlılara karşı savaşanlar bu toprakların umudu ve lideri olmuştur…
Ve son söz: Önümüzdeki süreçte Kafkaslar ve Orta Asya bağlamında İran’ın Türkiye’ye karşı daha sert ve rekabet dolu tutumunu göreceğiz. Türkiye buna karşı tedbirlerini şimdiden almalıdır.’’