Michel Maffesoli. “Sosyal hayatın olduğu gibi bireyin de hiçbir yere ait olmadığını, devamlı bir ikamete sahip olmakla övünemeyeceğini hatırlatan bir dalgalı yer sosyolojisi de mevcuttur” diyor.
Michel Maffesoli. 'Sosyal hayatın olduğu gibi bireyin de hiçbir yere ait olmadığını, devamlı bir ikamete sahip olmakla övünemeyeceğini hatırlatan bir dalgalı yer sosyolojisi de mevcuttur' diyor. Haklı mı bu söyleminde sizce? Değişim ne demek? İnsanlar ve dolayısı ile toplum neden değişir? Dahası değişmek ihtiyaç mıdır?
Tüm bu soruların arkasında yatan bir rutinlik, durağanlık ve ritimsizlik olduğunu görmemiz mümkün. İnsan, kendisini bir yere koysa dahi, zaman ve mekan sürekli değişiyor.
Gökyüzündeki bulutların rüzgarın ritmine uyum sağlayıp süzülerek yer değiştirdiğine şahit oluyoruz çoğu kez. Bir ırmağın yüzeyine yerleştirdiğiniz odun parçasının yer değiştirdiğini ve aslında durağanlığa karşı değişimi nasıl arzu ve tutkuyla istediğini görüyoruz bazen. Kosmos'da var olan imgelerin bir şekilde hareketlik içerisinde olduğunu biliyoruz.
İnsan ve toplum değişmeli midir?
Bana göre yaşama bırakılmış göçebeleriz herbirimiz.'Yeryüzünü sizin için var ettim öyleyse keşfedin' mefhumunu yerimizde sayarak ve yaşamı ritimlemeyerek algılayabilmemiz mümkün değil. Şekil değiştiren insanlar/toplumlara entegre olarak değişiyoruz. Bu insan olmanın/olabilmenin adı.
Değişim farklı olanda başlar. Farklı olana duyulanan içgüdüsel istence karşı aklın, buna kayıtsız kalamayışı bir nevi. İlkede, düşüncede, bireyde ve toplumda…
Farklı olanın tanınma arzusu ya da merakın giderilmesiyle tıpkı mevsimsel değişikliğin hissettirdiği rüzgar gibi sirayet ediyor bedenlerimize ve zihinlerimize. Değişimin iç güdüsü kuvvetli olmasaydı ilkçağdan bu yana değin var olan insalığın geldiği nokta burası olmazdı şüphesiz. Bu da insanı katı bir varlık olmaktan ziyade akışkan (alak) bir varlık yapar. O halde değişimin önündeki direnç neyin nesiydi?
Bunu iki şekilde açıklayabiliriz;
Toplumsal Değişimin Zorunluğu: Kültürde, yapıda ve kamusal işleyişin temellerinde rastlanan pratiklerin değişim göstermesini, değişimin nedenselliği arasında görebiliriz. Tabi bu işin sosyolojik tarafı. Ancak tüm pratiklere rağmen gelişim gösteren değişimin bir süreç olduğunu kabul etmeyen dinamiklerde yok değildir. İşte onlar; despotlar, kaotikler ve gözetleyicilerdir. Aynı zamanda stabilizasyon ayarı yapılarak yeryüzüne yerleştirildiğine inanan kümelerdir de.
Bireyde ceryan eden değişim: Ben ikincisini daha çok önemsiyorum. İşin duygu ve travmatik bir tarafı var burada. Doğumundan ölümüne kadar genişleyerek değişen insanın, bütünsel olarak bir kabın içine dolduruluşu ne kadar akıl dışı ise, bireysel değişimi revizyonist olarak nitelemekte o derece akıldışıdır. Cam fanus içinde ki birikimlerimizin birbirinden farkının olmayışı ve tek tiplilik anlayışının içten içe verdiği iç huzur ve güven bir bakıma aldanıştı.
Düşünün! Bir kabın içindeyiz ve içine istedikleri şeyleri doldurup kapağı kapatıyorlar. Olan bitene alıştık derken ağzı kapalı kabı bir anda sallayarak karıştırıyorlar! İç içe geçmişlik daha ne olabilir ki? Belirsizlik girdabıyla terbiye ediliyoruz bir nevi. Değişim ise bir yoldur. Bu yol ileri yönlüde olabilir geri yönlüde. Yani olumlu da olabilir olumsuz da. Ama ben her ikisiylede ilgilenmiyorum. Daha çok değişime giden yolun nedeniyle ilgileniyorum.
Bu daha çok gelişim ile ilgili bir şey. Önce yürümeyi öğreniriz sonra da keşif yaparak dolaşmayı. İlk adımlarımızda yer/ mekan değiştirme arzusuyla dolu doluyuz. Daha net ifadeyle merak doluyuz. Ve bu hiç değişmedi. Dolayısı ile doğumdan ölüme kadar edindiğimiz bilgi, birikim, duygu değişimleri, şaşkınlıklarımız değişime giden yolların nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Bı nedenler sarmalı kosmos'da bizi biz yapan şeyler. O halde bizi biz yapan sebeplere sarılmanın kötü bir tarafı olamaz.
Unutmayın! Gelişme giden yoldasınız ve değişim yoldaşınızdır. Bu yolda ilerlerken şunlar aklınızın köşesinde bulunmalı;
Zamanı demleyin. Sonra arkanıza yaslanıp süzülün. 'Ritmsiz yaşamaktansa yok olmayı yeğlerim' sloganınız olsun. Kimsenin değişmesine karışmayın. Sizde kimseyi karıştırmayın. Yaşam ampirik (deneysel) izlenir ve hayat laboratuvarınıza karışılmasına izin vermeyin. Artık aynadaki yansımanıza sığdırmayın görüntünüzü. Göldeki yansımanıza odaklanın çünkü orası çerçevesiz ve çok daha ferah. Yeryüzü haritanızı kimseye çizdirmeyin. Ellerinize alacağınız özgüven boyası ile tuval karşısında dilediğinizi resmi yapın.