İNGİLTERE’NİN DEĞİŞEN KÜRESEL STRATEJİSİ VE TÜRKİYE
İngiltere Başbakanı Theresa May’in Ocak 2017’nin sonuna doğru önce ABD ve sonra da Türkiye’ye yaptığı ziyaret, Brexit (İngiltere’nin AB’den çıkışı) sonrası yeni İngiliz stratejisinin çerçevesi hakkında önemli ipuçları vermektedir. May’in ziyareti esnasında Türk savaş uçağı yapımı için İngiliz Savunma ve Havacılık şirketiyle 125 milyon dolar civarında bir anlaşma imzalanmıştır. İmza sonrasında gerek Türk gerekse de İngiliz yetkililer bu adımın her iki ülke arasında savunma alanında önemli bir anlaşma olduğunu ifade ettiler. Ayrıca, bu anlaşmanın Türk-İngiliz ticari ve stratejik ilişkilerini daha ileriye taşımak için bir kapı aralayacağını belirtmişlerdir. Yine geçtiğimiz hafta İngiliz Parlamentosunun alt kanadı olan Avam Kamarasında Dış İlişkiler Komisyonu, Türkiye’nin önemi ve ikili ilişkileri geliştirmekle ilgili olarak geniş bir rapor yayımlamıştır. İki ülke ilişkilerinde artan bu ivme birkaç gün önce Antalya’da gerçekleşen Türk-İngiliz Tatlıdil Forumunda, İngiliz Devlet Bakanı Alan Duncan ve Dışişleri Bakanı Boris Johnson’un yaptığı açıklamalarla da teyit edildi.
Muhakkak ki klasik İngiliz küresel stratejisinde ABD’nin, İngiltere için vazgeçilmez ortak ve çok önemli olduğuna şüphe yoktur. Tarihteki amca-kuzen ya da John Bull-Uncle Sam ilişkisi Atlantik’in her iki yakasında var olmaya devam etmektedir. Türkiye ise, bölgesel politikalarda, özellikle de Ortadoğu’da İngiltere için işbirliği yapılabilecek en önemli ülkedir. İngiltere’nin Türkiye ile yakınlaşma çabaları birkaç noktadan ehemmiyet arz etmektedir: 1) İlk olarak İngiltere, AB’den çıkış kararı sonrası Avrupa’da maruz kalacağı siyasi, ekonomik ve stratejik boşluk ve dışlanmışlığı telafi etmek için yeni strateji geliştirme ve müttefikler bulma arayışlarına girmiştir. Bu çerçeve gerek Başbakan May, gerekse de yukarıda bahsi geçen İngiliz Bakanlar Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki ilişkileri güçlendirmek amacında olduklarını belirtmişlerdir; 2) İngiliz stratejisinin geleneksel olarak temerküz ettiği coğrafyaların başında Ortadoğu gelir. Bu durumun sebebi, hem bölgedeki İngiliz koloniyal geçmişine hem de bölgenin sahip olduğu enerji kaynaklarına dayanmaktadır; 3) Geleneksel Batı stratejisinin ve Atlantik İttifakının üst aklı olan İngiltere, hiçbir zaman harici siyasette zayıf ata oynamaz. Türkiye ile yakınlaşma çabaları, Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik konumuyla alakalı olduğu kadar Türkiye’yi güçlü bir devlet olarak görmesiyle de ilgilidir; 4) Şüphesiz ki İngiltere’nin Türkiye’ye yaklaşmasının önemli sebeplerinden biri de Kıbrıs meselesi ve adadaki İngiliz üslerinin varlığıdır. İngiltere için bu üslerin güvenliklerinin garanti altına alınması mühimdir.
İngiltere’ye ait olan ve Kıbrıs’ın Rum kesiminin batısında yer alan Akratori ve doğu kısmında yer alan Dikelya üsleri adanın yaklaşık olarak yüzde üçüne tekabül eden bir büyüklüğe sahiptir. Her ne kadar bu üslerin coğrafi yüz ölçümü küçük olsa da fonksiyonları itibariyle İngiltere için fevkalade büyük bir öneme haizdir. Bir defa bu üsler genelde Atlantik İttifakı ve özelde de İngiltere’nin Yakındoğu ve Ortadoğu siyaset ve stratejilerinin belirlenmesi ve uygulanmasında temel vazife görür. Akdeniz’deki İngiliz ticaretinin kontrol ve güvenliği için ve dünyanın yüzde 70 enerji kaynaklarının toplandığı Büyük Ortadoğu Bölgesindeki enerji kaynaklarına ulaşma noktasında adadaki bu üsler stratejik ve siyasi ehemmiyet taşır. Ayrıca yukarıda mevzu-bahs bölgelerde İngiliz çıkarlarını korumak üzere her türlü dinleme, kontrol, takip ve diğer askeri, stratejik faaliyetler bu merkezlerden yürütülür.
İngiltere’nin Kıbrıs Meselesindeki tutumuna bakıldığında, dönemin siyasi şartları ve stratejik konjektürüne göre değiştiğini görmekteyiz. Birleşik Krallık 1960’lı yılların ortalarına kadar Kıbrıs meselesinde Türkiye yanlısı vaziyet takınmıştır. Ancak, bu tarihten sonra gerek ABD’nin takip ettiği Rum yanlısı politikası (1964’te ABD Başkanı Johnson’un Türkiye’ye karşı ağır mektubunu hatırlamak lazım) ve gerekse de İngiltere’nin Rum bölgesindeki üslerini koruma endişesine düşmesi nedeniyle, Londra artık bundan sonra Kıbrıs konusunda Atina’ya yakın durmaya başlamıştır. Bu durum ise Türk-Amerikan ve İngiliz ilişkilerini olumsuz etkilemiştir.
Ne var ki, İngiltere özellikle Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda devamlı Ankara’yı desteklemiştir. Birleşik Krallık, AB içindeki Fransız-Alman etkisini Türkiye ile dengelemek istemiştir. Londra, AB’nin ulus üstü varlığının kendi ulusal yapısına baskın olmasını hiçbir şekilde istememiş ve daha gevşek bir siyasi oluşumdan yana olmuştur. Bunun içindir ki AB para birliğine katılmamıştır. AB’nin tarihsel olarak Türkiye’ye karşı ağır davranmasının bir nedeni de Atlantik etkisinin artmasını istememesidir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin güçlü olması şart ve kaydıyla, Türk-İngiliz münasebetlerinin gelişmesi her iki ülkenin de lehinedir. İki ülke arasındaki tarihi birikimin yanında, Avrupa ülkeleri içinde Türkiye’nin jeopolitik önemini, siyasi ve stratejik güncünü en iyi takdir edecek ülke İngiltere’dir. Türkiye’nin milli menfaat ve siyaseti çerçevesinde işbirliği yapabileceği ülkelerin başında da yine İngiltere yer alır. Çünkü diğer ülkelere göre daha çok işbirliğine yatkın ve öngörülebilir bir ülkedir. Bunun da tabiatıyla tarihi, siyasi, stratejik ve psikolojik sebepleri mevcuttur. Çok geniş ve derin bir konu olan bu mevzu üzerine yeri geldikçe değinilecektir.
* AYBÜ SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Ortadoğu ve Kafkasya Uzmanı.