Sühreverdî’nin adı Ömer, babasının adı Muhammed’dir. “Ebû Hafs” ve “Ebû Abdullah” künyeleriyle meşhur olmuştur. İbnü’n-Neccâr, “Ebu Nasr”; Zehebî ise “Ebu’l-Kâsım” künyelerinden bahseder.
Sühreverdî'nin adı Ömer, babasının adı Muhammed'dir. 'Ebû Hafs' ve 'Ebû Abdullah' künyeleriyle meşhur olmuştur. İbnü'n-Neccar, 'Ebu Nasr'; Zehebî ise 'Ebu'l-Kasım' künyelerinden bahseder. Şihabüddin', 'Şeyhü'ş-Şüyûh', 'Şeyhü'lİslam', 'Şeyhü'l-Ârifîn' lakaplarıyla da tanınır. Soyu Hz. Ebû Bekir'e kadar ulaşır. Bundan dolayı 'el-Bekrî', 'et-Teymî' ve 'el-Kureşî' nisbeleriyle de anılmıştır. Eflakî Dede, Sühreverdî'nin Hz. Ebû Bekir (r.) neslinden gelmesi münasebetiyle Mevlana Celaleddin-i Rûmî ile akraba olduklarını kaydeder. Şihabüddin Sühreverdî, on altı yaşına kadar doğum yeri olan Sühreverd
Kasabası'nda yaşadı. İlk eğitimini de yine burada aldı. Babası, o altı aylık bir çocukken vefat ettiğine göre ilk tahsilini amcasının gözetiminde ve/veya ondan aldığı düşünülebilir. İlk tahsili hakkında kaynaklardan ancak bu mahdut bilgileri edinebilmekteyiz. Sühreverdî'nin ikinci memleketi Bağdat'tır.4 On altı yaşında geldiği Bağdat'ta ömrünün seksen yıla yakın bir kısmını geçirdi. Sühreverdî Bağdat'a
Amcası Ebû Necîb Abdülkahir ile birlikte yüksek tahsil yapmak için gelmiştir. Bağdat'ta amcasının vefatına kadar ondan; daha sonra da o dönemde Bağdat'ta bulunan diğer alimlerinden ilim tahsil etti. Başta amcası olmak üzere devrin bilginlerinden tefsir, hadis ve Şafii fıkhı okudu. Sühreverdî'nin amcasından Nizamiye Medresesinde müderrislik yaptığı esnada ilim okuduğunu ve bu süresin iki yıl kadar olduğunu kaydeder. Bu sonuca ise Ebû Necîb'in Nizamiye Medresesine 545/1148 yılında tayin edilmesini ve burada aralıksız on iki yıl müderrislik yaptığını, Şihabüddin Sühreverdî ise on altı yaşında Bağdat'a geldiğine göre (553/1158-59) amcasının Nizamiye Medresesindeki ancak son iki yılına yetişmiş olabileceğinden hareketle ulaşır. Sühreverdî'nin amcası ile olan asıl talebelik-hocalık münasebeti amcasının kendi medresesinde gerçekleşmiştir. Sühreverdî Bağdat'ta Kelam, Fıkıh, Tefsir, Hadis ve Tasavvuf ilimlerini tahsil etti. Kaynaklar, Sühreverdî'nin bu ilimler arasında hadis ilminde tebahür ettiğini yazar. Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin, Sühreverdî için, 'Sen Irak'ta meşhur olanların ahirisin' dediği rivayet olunur. Şihabüddin Sühreverdî tasavvufi eğitimini önce amcası Ebu'n-Necîb Sühreverdî'den daha sonra da şeyhi olan Abdülkadir Geylani'den almıştır. İlk intisabını amcasına yapmıştır. Bu ikisinden başka daha birçok şeyhle de görüşmüştür. İlim tahsilinden sonra uzunca bir süre insanlardan uzaklaşıp halvetle meşgul olmuş oruç, namaz ve zikirle meşgul yaşı kemale erdikten sonra amcasının Dicle nehri kenarındaki medrese ve tekkesinde vaaz vermeye başlamıştır. Son derece etkili konuşmalarının kısa zamanda geniş bir kitlenin hüsn-i kabulüne mazhar olduğu ve pek çok kimsenin kendisine intisap ettiğini anlatmaktadırlar.
Sühreverdî, Sûfîlik ve şeyhliğinin yanı sıra Şafiî mezhebinde fakih ve hadis ilminde meşhur bir bilgindi. Onun bu birkaç sıfatı kendisinde toplamış olması halkın dikkatini üzerine çektiği gibi dönemin siyasi erkanının da dikkatini celbetmiştir. Şihabüddin Sühreverdî, dönemin halifesi yanında büyük bir mevkie sahip olduğu gibi diğer Müslüman memleketlerde de saygın bir yer edinmişti. Özellikle kendisine bağlı bulunan çok sayıda mürîdi sayesinde Bağdat'taki şöhreti diğer Müslüman bölgelere de ulaşmıştı. Sühreverdî'nin bu yönünü çok iyi tahlil etmiş bulunan Halife Nasır, zayıflamış olan Bağdat yönetiminin otoritesini iade ve Selçuklu devletinin dağılması gibi sebeplerle ortaya çıkan bazı fitneleri bastırmak, komşu İslam Devletleriyle bazen dostluk münasebetlerini güçlendirmek bazen de sulh sağlamak amacıyla onu, elçi sıfatıyla diplomatik seyahatlere göndermiştir. Sühreverdî, Şam'daki Eyyûbî Sultanı Melik Eşref'le birkaç kez görüşmüştür. Yine Harzemşah sultanıyla da elçi vasfıyla görüşmüş ve onu Bağdat'ı ele geçirme düşüncesinden vazgeçirmeye çalışmıştır. Sühreverdî, Erbil Atabeklerine de elçi olarak gönderilmiştir. Sühreverdî, 618/1221 yılında Konya Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat'a Halife Nasır'ın mesajını götürmüştür. Sühreverdî, bu seyahati esnasında Necmeddin Daye ile görüşmüş, o yazmış olduğu Mirsadü'l-İbad adlı eserini Sühreverdî'ye takdim etmiştir. Kitabı çok beğenen Sühreverdî, onu Alaeddin Keykubat'a sunmuştur