Koronavirüs dönemi bize bir kez daha gösterdi ki, Batı tıp alanını tamamen şirketlere ve istihbaratlara terk etmiş ve hastalıkların tedavisi konusunda ciddi adım atamamaktadır. Çünkü petrol sektöründen sonra belki de küresel şirketlerin en çok para kazandığı alanlardan biri de ilaç sektörüdür.
Koronavirüs dönemi bize bir kez daha gösterdi ki, Batı tıp alanını tamamen şirketlere ve istihbaratlara terk etmiş ve hastalıkların tedavisi konusunda ciddi adım atamamaktadır. Çünkü petrol sektöründen sonra belki de küresel şirketlerin en çok para kazandığı alanlardan biri de ilaç sektörüdür. Kadim tıp herhangi bir hastalığı ele aldığında o hastalığı tedavi etmeye yönelik çalışma yapar ve ilaçlar hastalığı tamamen iyileştirinceye kadar da sürerdi. Bugün ilaç sektörü hastalığı kökünden kurutacak ilaç üretmiyor, bilakis hastalığı belirli seviyede tutup sizi sonrasında başka ilaçlara mahkum ediyor. Onun içindir ki bugün dünyanın her yerinde bakın herkes elinde ilaçlarıyla geziyor.
Bugün modern tıbbın kullandığı alet edavatın yanı sıra ilaçların arkasında da kadim dönem Müslüman tıp alimleri duruyor. Bugün Batı da modern tıp ilminin gelişmesinde bu Müslüman alimlerin büyük rolü bulunuyor. Eserleri Batı dillerine çevrilen o ünlü tıp alimlerinden bazıları şunlardır: İbn-i Sina, er-Razi, Zehravi, İbnü's Salebi, İbnü'n Nefis ve İbnü'l Cezzar. Bu Müslüman tıp alimlerinin ürettiği ilaçlar tamamıyla hastalıklara kesin çözümler sunuyor ve hastalıkları bitiriyordu. Hepsi de bitkilerden üretilen ilaçlardı. Ancak halihazırda Batı'da ilaç sektörü bugün tamamen silah şirketlerinin kontrolündedir. İlaç şirketlerinin de Avrupa dahil dünyanın birçok ülkesinde Sağlık Bakanlıklarına nasıl sızdıkları ise gerçekten de ürkütücü. Bu konuda onlarca kitap bulabilirsiniz. Size bu konuda önereceğim kitaplardan biri şudur: Amerikalı Prof. Dr. Jerome P. Kassier'in 'On the Take: How Medicine's Complicity with Big Business Can Endanger Your Health (Av Peşinde: İlacın Büyük Sermaye ile Suç Ortaklığı Sağlığımızı Nasıl Tehlikeye Sokuyor?) kitabı.
ABD istihbaratı CIA'nın 1941 yılında 'Tıbbi İstihbarat' bölümü kurduğu ve ilaç şirketleri ile birlikte dünyanın birçok yerinde hastalıkların ve virüslerin varlıkları ile ilgili araştırmalar yaptıkları herkesin malumudur. Hele bugün tıbbi cihazlar konularındaki istihbarat çalışmaları ise ayrı bir konu. Anlayacağınız bugün tıbbın geldiği nokta artık insanlık için fayda sağlamıyor, bilakis zarar veriyor. Geçen haftalarda aktardığım Amerikalı doktor, yazar ve New England Tıp Dergisi'nin genel yayın yönetmeni Marcia Angell'in New York Review of Books'da 2009 yılında yayımlanan bir makalesinde şöyle diyordu: 'Son yıllarda ilaç şirketlerinin pazarlarını genişletmek için yeni ve son derece etkin bir yöntemi mükemmelleştirdiler. Hastalıkları tedavi edecek ilaçları geliştirmek yerine ilaçlarına uyacak hastalıklar geliştirmeye başladılar.'
Batı ilaç sektörünü bir silaha dönüştürürken, Türkiye başta olmak üzere birçok Müslüman ülke kadim ecdadlarının yolunda tıp alanında atılımlar yapmaya ve insanlığın hizmetine sunmaya devam ediyorlar. Türkiye geçen haftalarda kendi ürettiği tıbbi yardımları dünyanın birçok yerine gönderdi. Bir yandan içeride koronavirüs ile başarılı bir şekilde mücadelesini devam ettirirken, öte yandan sağlıkla ilgili ürettiği tıbbi techizatı dünyaya gönderiyor. Başta İtalya, İspanya, İngiltere ve ABD olmak üzere bugüne kadar toplam 35 ülkeye yardım gönderdi. Türkiye'den dünya genelinde yardım isteyen ülkelerin sayısı 90'ı aşmış durumda. Türkiye'nin yardım ettiği diğer bazı ülkeler ise şunlar: Çin, Kolombiya, Almanya, Hollanda, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Filipinler, Endonezya, Pakistan, Yemen, Tunus, Libya, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkeler...
Türkiye Suriye mültecilere yönelik insani ve tıbbi yardımlarını da aksatmadan devam ettiriyor. Hem Türkiye sınırlarında hem de Türk ordusunun kontrolünde bulunan Kuzey Suriye bölgesindeki bölgelerde yardımlar dikkatle sürdürülüyor. Türk Kızılayı ve Yardım organizasyonları oradaki çalışmalarına aralıksız devam ediyor. Korona virüsünün o bölgelerde yaygınlaşmaması için de yetkililer tarafından her türlü önlem alınıyor. Aynı zamanda bölgede muhtemel Korona yaygınlaşmasına karşı da ek hastane projeleri devlet tarafından hazırlanmıştır.
Türkiye sadece bununla kalmıyor. Korona virüse karşı ilaç çalışmalarına da hız verilmiş durumda. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan birçok üniversite tarafından yürütülen aşı çalışmaları yakından takip edilmektedir. Aşı konusunda ciddi adımlar atıldığı belirtiliyor. Erciyes Üniversitesi Aşı Araştırma ve Geliştirme Merkezi Müdürü Prof. Dr. Aykut Özdarendeli ve ekibi Virüsün Gen haritasını çıkarmayı başardı. Gen haritası koronavirüse karşı etkili olacak aşının üretilmesi için virüsü izole ettikten sonra en önemli adım olarak görülüyor.
Bunun yanı sıra Yıldız Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Muhammed Hamza Müslümanoğlu da bu hafta yaptığı açıklamada, 'Sıtmada kullanılan ilacın kimyasal olarak değişik formları var. Biz, benzeri ilaçta yeni bir molekül geliştirip yan etkilerini azaltma noktasında bir çalışma yaptık. Gerekli izinler gelir gelmez, bu ilaçlar üretilecek,' dedi. Fakat Ankara'dan gelen haberlerde Türkiye'nin koronavirüse karşı ilaç geliştirmede son noktaya vardığı belirtiliyor. Önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konuyla ilgili açıklama yapacağı iddia ediliyor.
Hasılı kelam, bugün gelinen noktada Müslüman ülkelerin tıp alanında insanlığın yararına yeniden büyük atılımlar yapmaları gerekiyor. Çünkü geldiğimiz noktada silah, ilaç, petrol ve sigara firmalarının dünyayı getirdiği noktayı hepimiz müşahade ediyoruz. Türkiye ve diğer Müslüman ülkeler ve Müslüman tıp alimleri insanlığın yararı için ortak çalışma yapmaları ve teknolojiden tutun ilaç sektörüne kadar her alana el atmaları gerekiyor. Çünkü insanlık bir uçurumun kenarında. Bu konuda Müslümanlara çok büyük görevler düşüyor. Bunun ilk adımı kadim tıp geleneğini yeniden ihya etmek olmalıdır.