Daha önce Soykırımcı İsrail'in Filistinlilere yaptıklarını, konunun tarihsel ve teolojik arka planını; demografik, sosyolojik ve kültürel soykırım boyutunu İstiklal Gazetesindeki köşemde İsrail'in Filistin Soykırımı başlıklı yazımda yazmıştım. O nedenle tarihsel ve teolojik geçmişi uzun uzadıya detaylandırmayacağım.
Daha önce Soykırımcı İsrail'in Filistinlilere yaptıklarını, konunun tarihsel ve teolojik arka planını; demografik, sosyolojik ve kültürel soykırım boyutunu İstiklal Gazetesindeki köşemde İsrail'in Filistin Soykırımı başlıklı yazımda yazmıştım. O nedenle tarihsel ve teolojik geçmişi uzun uzadıya detaylandırmayacağım.
Tarihte ilk olarak Napolyon tarafından dile getirilen, daha sonra 1897 Yahudi Konferansında sistematize edilen, 1917 Balfour deklarasyonu ile somutlaştırılarak icra aşamasına getirilen Osmanlı idaresindeki Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurma planı, Birinci Dünya savaşında İngilizlerin Filistin'i işgali ve manda toprağı haline getirmesi sonucunda 19. Yüzyıl boyunca bölgeye yavaş yavaş devam eden Yahudi göçüyle, çok daha yoğunlaşarak sistematik bir şekilde mütemadiyen devam etti ve ilerletildi. İngilizlerin, manda idaresi altında bulunan Filistin topraklarında bilinçli ve sistematik olarak uyguladıkları yüksek vergi ve harçlar, idari prosedürler nedeniyle hayatın çekilmez yaşanmaz hale gelmesi, vergilerini ödeyemeyen Filistinlilerin ellerinden topraklarının alınması, bölgeye yerleştirilen Yahudi göçmenlerin saldırıları sonucunda bir kısım Filistinlilerin topraklarını satıp göç etmesi söz konusu oldu. Ancak bu husus, hiç bir zaman genele etki eden rasyonel ve bilimsel bir argüman olmadı. Çünkü 1922'de Filistindeki Filistinli nüfusu toplam nüfusun % 85'i iken, 1947'de ise hala % 61'ini oluşturuyordu. 1948'de Ben Curzon tarafından kurulan İsrail devletinin toprağı, Filistin topraklarının sadece % 5'ini oluşturuyordu. O bakımdan Filistinlilerin topraklarını sattıkları, onun sonucunda İsrail devletinin kurulduğu; akla, mantığa, bilime, tarihe, sosyolojiye aykırı kocaman bir Yahudi yalanıdır (Yahudi Yazar İsrael Zangwill). Soykırımcı İsrail devleti kurulduktan sonra (Nagbe) büyük felaketle birlikte barbar Yahudiler tarafından 1 milyon Filistinli zorla yurtlarından sürüldü, 750 Filistin köyü yok edildi, 10 binlerce insan katledildi (cenin, bebek, çocuk, kadın, genç, yaşlı, sivil ve masum demeden), ve vahşi ve barbar tehcir ile birlikte zor şartlar, sürgün, insanlık dışı yaşam, olumsuz koşullar ve hastalıklara bağlı olarak 100 binlerce insan hayatlarını kaybetti.
Bu bağlamda 1948'de Filistin'de % 5 toprağı olan İsrail, 4 Arap-İsrail savaşı, katliam ve sürgün, soykırım, zorunlu tehcir ve baskılar sonucu bugün bu toprakların % 95'ine hakim. Soykırımcı İsrail bu aşamaya Filistinlilerin topraklarını satın alarak değil, 1948'den beri vura vura, öldüre öldüre, baskı ve zorunlu tehcirle, Filistinlilerin ellerinden toprakları zorla alıp 1 milyon Yahudi yerleşimci hırsızı Filistin topraklarına yerleştirerek, büyük kıyım ve soykırım yaparak geldi.
Bugün dahi günümüzde Filistin topraklarında ve İsrail'in egemen olduğu Filistin topraklarının tamamında nüfusun % 51'i Filistinli, % 49'u da Yahudi dir.
İsrail devletinin egemen olduğu topraklarda 1 milyonun üzerinde Filistinli yaşamaktadır.
Ancak ortada Filistin Devleti yok.
Neredeyse Filistin toprağı ve Vatanı da kalmamış. Aslan çakala boğduruldu.
Günümüzde 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren İsrail, Hamas'ın roketli saldırısını gerekçe göstererek uluslararası hukuk, insan hakları, savaş hukukunu derinden ihlal edilerek Gazze'de Filistinlilerin, ceninlerin, çocukların, gençlerin, kadınların, yaşlıların, sivil ve masum insanların üzerine bombalar ve roketler yağdırıyor, ölüm kusuyor. Karadan, havadan ve denizden kuşatıp saldırarak, kudurmuş köpek gibi gök kubbeden soykırım kusuyor, yamyam olup vahşet yağdırıyor. Gazze'deki 2.5 milyon insanın 10 gündür elektriğini, suyunu, gıdasını, yakıtını ve nefesi ile hayat damarlarını kesiyor. Bütün dünya insanlık damarı kurumuşçasına, alçaklardan sadece trene bakar gibi bakıyor! Kimsenin elinden bir şey gelmiyor…
İsrail bu soykırımı 75 yıldır yaptı, yapıyor; dünyadaki Müslümanlar, Araplar, İslam dünyası sadece izliyor. Hiçbir şey yapmıyor. Kınıyorlar, ıkınıyorlar, protesto ediyorlar, dua ediyorlar… Ancak sonuç sıfır, icraat yok. Dünyada yeminli ve en büyük İsrail düşmanı İran ne yapıyor? Büyük öfkeleniyor, İsrail'i yok ederiz diyor… Ancak icraat sıfır. Bugünü kadar İsrail'e bir bomba, füze atmadı. Çünkü Amerika, İsrail ve Batının uşağı, ona hizmet ediyor, düşmanmış gibi görünerek mezhepçilik üzerinden Müslümanları bölüyor, Türk'e düşmanlık ediyor, emperyalist Batıya çalışıyor. Barbar Batı'nın Kafkasya'daki piyonu Ermenistan'ın bir numaralı destekçisi.
Arap dünyasının neredeyse tamamının yönetimleri Emperyalist Batının çıkarlarının havhavlığını yapıyor. Halklar da satılmış yönetimleri deviremiyor.
İsrail daha bir hafta içinde binlerce sivil ve masum insanı katletti. Şeytanice, barbarca, kancıkça, kahpece, terörist bir yöntemle, soysuz ve lanetlenmiş sıfatına yaraşırcasına hastaneyi vurarak 700 masumu, çocukları ve bebekleri vurarak soykırıma uğrattı.
Ama ne hikmetse dünyadan ses yok, 2 milyar Müslümandan, sinek vızıltısının ötesinde, çıt yok ve icraat/eylem sıfır!
Siyasi, diplomatik, ticari, ekonomik, sportif, kültürel vb. her türlü ilişkileri, İsrail ile teknik olarak kesmek mümkün iken, bunlar yapılmıyor.
Sömürgeci, işgalci ve istilacı; Siyonist, Emperyalist ve kapitalist; küresel soykırımcı Batı ise İsrail'in Filistinlilere uyguladığı soykırımı keyifle, köşesinde kıs kıs sırıtarak izlemiyor, bir şey yapıyor ve tüm askeri gücü ve kapasitesi ile (uçak gemileri) İsrail'i destekliyor, hunharca kendini tatmin ediyor, müslüman kanı içiyor…
Dünyadaki 2 milyar Müslüman da kuyruğunu arka ayaklarının arasına alarak, pespaye ve sefil bir şekilde onları izliyor.
İki ayaklı adam taklidi yapıyor. Bizimkiler bir şeyi iyi yapıyorlar. Hakkını vermek lazım: İki ayaklı adam taklidi!
Ortadoğu'da, İslam dünyasında ve dünyada barış, güvenlik ve istikrarın sağlanması; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü standartlarının en üst seviyeye çıkartılması; adalet, özgürlük ve eşitlik ilkelerinin gerçekleştirilmesi; medeni, zengin, müreffeh toplum ya da toplumların oluşturulmasının en temel şartlarından biri bağımsız, birleşik, coğrafi bütünlüklü, başkenti doğu Kudüs olan FİLİSTİN DEVLETİ'nin derhal kurulması, ilan edilmesi ve BM ve dünyada kayıtsız ve şartsız tanınması, sonrasında hemen Filistin ile İsrail arasında nihai barış anlaşmasının imzalanmasıdır.
İsrail'in buna yanaşmaması halinde zorlayıcı tedbirlere başvurularak BM ve NATO çerçevesinde Türkiye'nin inisiyatifinde uluslararası barış gücünün Filistin'e ve İsrail'e (Kudüs'e) gönderilmesi, bu olmuyorsa ivedi İslam barış gücü oluşturularak bölgeye gönderilmesi, bu olmuyorsa Turan barış gücü oluşturup bölgeye gönderilmesi, bu da olmuyorsa Türkiye tek taraflı proaktif diplomasi ile birlikte 1967 sınırlarında, BM kararları uyarınca uluslararası hukuka uygun olarak Gazze ile birleşik bağım Filistin Devletini teknik olarak tanıyıp, diplomatik ilişki ve işbirliği geliştirmesi uyarınca, askeri ve güvenlik konuları dahil, her alanda anlaşmalar imzalanarak uluslararası hukuk ve meşruiyet dahilinde Türk Ordusunu (Asker) Filistin Devletine ve Kudüs'e göndermek suretiyle bölgede, barışı, güvenliği, istikrarı ve kalkınmayı, Filistin'in doğu Akdeniz'deki enerji haklarını da korumak dahil, sağlamalıdır.
Böylelikle Türkiye dünyada 2 milyar Müslümanın namusunu, şerefini, izzetini kurtarabilir, insanlığın onurunu da koruyabilir.
Yukarıda ifade edilen çerçevede Ülkemiz/Milletimiz fiili, siyasi, diplomatik ve askeri icrai faaliyetleri gerçekleştirmeye; sofistike insanlık değerlerini kurtarma, koruma ve kollama kudretine, imkan ve kabiliyetine, kapasitesine, aynı zamanda Milli güç ile savunma/güvenlik/askeri teknolojisine sahiptir.
Saygı ve selamlarımla…