19 Eylül “Gaziler Günü” olarak kutlanmaktadır. Dinimiz İslam’da şehitlik ve gazilik pek yüce makamlar olup Allah(cc) indinde mükafatı çok büyüktür. Şehit ve gazilerimizi minnet ve şükranla yad ederken içimizi acıtan bazı olayları da unutmamamızın gerekliliğine inanıyorum.
19 Eylül 'Gaziler Günü' olarak kutlanmaktadır. Dinimiz İslam'da şehitlik ve gazilik pek yüce makamlar olup Allah(cc) indinde mükafatı çok büyüktür.
Şehit ve gazilerimizi minnet ve şükranla yad ederken içimizi acıtan bazı olayları da unutmamamızın gerekliliğine inanıyorum.
Ne yalan söyleyeyim ben de aşağıda üzerinde duracağım olayı unutmuştum! Sosyal medyada duyarlı bir vatandaşımızın paylaşımı hatırlattı ve içimi tekrar acıttı! Bu yazımda yer verme mecburiyetinde olduğumu hissettim.
İnanın, sizin içinizi acıtmak istemezdim; ancak, ülkemin insanı özellikle de gençlerimiz ülkemiz üzerinde ne büyük oyunlar oynandığı ve ne büyük ihanetler yaşadığını bilsin, istedim.
Kabullenilmesi zor ama gerçek bir olay. Ülkemiz iç ve düşmanlarla savaşırken son kırk yılda on binlerce şehit verdi vermeye de devam etmektedir.
Gerektiğinde milyonlarca da verilebilir; ancak, ihanet ve göz göre göre Anadolu evlatlarının heba edilmesi insana çok dokunuyor çok!
Düşünüp de duygulanmamak hatta ağlamamak mümkün değil!
Bu ülke çok ihanet gördü bundan sonra da görebilir. Bunlardan Elazığ-Bingöl karayolunda 33 askerimiz ile Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar OKAN ve arkadaşlarının katledilmesi ihanet ve acının tam katmerlisi!
Ali Gaffar OKAN olayına girmeyeceğim. Her iki olay ile ilgili malumatlı bilgi edinmek isteyenler küçük bir araştırmayla bilgi sahibi olabilirler; ayrıca, bu olaylarla ilgili videolarda internette mevcuttur.
Kısa da olsa 24 Mayıs 1993 yılında Elazığ-Bingöl Karayolu Bilaloğlu mevkiinde otobüslerinin önü kesilerek topluca götürülüp katledilen yani şehit edilen 33 savunmasız askerimizin hikayesini anlatacağım ve o gün yaşananlarla ilgili bir GAZİMİZİN anlattıklarından bazı bölümleri paylaşacağım.
Umarım yüreğinizi acıtmam diyeceğim de acımaması mümkün değil; ACIYACAK!
Gerçekten bu olay öncesi yaşananların kabulü mümkün değil!
Göz göre göre gariban Anadolu çocukları PKK'ya kurban veriliyor.
Bu şehitlerden 7 tanesi Konya, 8 tanesi Denizlili. Olayın olduğu zamanlarda anlatılmıştı. Konyalı şehit askerimizin birinin babasının evi ziyaret ediliyor. Ziyaret edenler şehit askerin babasının evinde bırakın kilimi 'kara çul' olduğunu söylediler. Bu kadar gariban!
24 MAYIS 1993 günü askerlerimiz Malatya'dan iki sivil midibüse bindiriliyor. Hepsi sivil giysili, hiçbirinde silah olmadığı gibi kendilerine refakat eden tek bir askeri personelde yok!
İşte en acısı en vahimi burası!
Saat 18.00. Bingöl'e 10 kilometre var. Dağlık, dar bir yol. Birden silah sesleri yankılanıyor. İlk virajı geçtiklerinde 50 PKK'lının karşı yönden gelen Bingöl Tur'a ait bir otobüsü durdurup çoğunluğu terhis olmuş ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan 50 yolcuyu esir aldığını görüyorlar.
Şoföre bağırırlar; 'Geri dön geri dön!' şoför oralı bile olmaz!
Kısa olsa da hikayeyi o olayı yaşayan gazimiz Osman PARTAL'dan dinleyelim:
'Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför bir ara lastik patladığını söyleyip durdu. Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm. Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum. Galiba telsizle konuşuyordu.
Şemdin Sakık;'Eylem planlanırken buradan askerlerin geleceğini bilmiyorduk' diyor. Yalan söylüyor. Çünkü, ilk otobüsün en ön koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu.
'Arkada, geliyor' cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya. Yani, bizi bekliyorlardı.'
Gazimiz çok şeyler anlatıyor ben gerisini yazmayacağım. Anlattıkları acı üstüne acı!
Zaten, sonradan hepsi açığa çıktı, gazimizin anlattığı gibi Şemdin SAKIK her şeyi televizyonlarda itiraf etti. Sakık:
"Eylem olacağını telsizden dinledikleri halde korumasız asker gönderdiler. Ordunun tarihinde böyle bir şey yoktur. Bir yerde bozuk bir tank olsa başına 50 tane nöbetçi dikilir. O bölgede bırakın askeri, korumasız sivil bile gezemiyordu.
Bütün bunları yan yana getirdiğimde diyorum ki; 33 er savunmasız olarak örgütün önüne atıldı. Eylemi yapan Celal Barak, Diyarbakır cezaevinde 10 yıl aralıksız işkence görmüş biridir. Daha sonra bir çatışmada yaralı ele geçirildi. Alıp konuşturulması mümkün iken öldürüldü.'
Neler olmuş neler!
Anlatılacak çok şey var ve de bir kısmı anlatıldı; maalesef, anlatılanların çoğu da unutuldu gitti!
Halk olarak unuttuk unutmasına da ateşin düştüğü yerlerin bu kadar acıyı unutması mümkün mü?
Çok söze gerek yok; anlamak isteyene bu kadar az şey çok şeyi anlatmaya yeter de artar!