Başlıktaki soruya cevap vermeden önce tarih ilmi ile ilgili birkaç konuya değinmek istiyorum. Bilinmeli ki, tarih ve lügatte pehlivanlık olmaz. Bu alanda belgeler konuşur. Tarih bir inanç alanı değildir, bir bilgi ve belge alanıdır.
Başlıktaki soruya cevap vermeden önce tarih ilmi ile ilgili birkaç konuya değinmek istiyorum. Bilinmeli ki, tarih ve lügatte pehlivanlık olmaz. Bu alanda belgeler konuşur. Tarih bir inanç alanı değildir, bir bilgi ve belge alanıdır. Bir şeyin tarihi kendisi değildir. Birçok ülkede felsefe yerine felsefe tarihi öğretildiğinden o ülkelerde gerçek filozoflar yetişmez. Çünkü herkes felsefenin tarihini konuşur felsefe yapmaz. Felsefe yapmadığı için de her kafadan bir ses çıkar. Tarih ilmi içinde ana sorunlardan biri felsefenin yaşadığı sorunla aynıdır.
Genel anlamıyla baktığımızda tarih, devletlerin en sevdiği şeydir. Devlet memurları tarihi yazdığı için, bordroya göre tarih değişir. Nitekim vakanüvisler; sultanların, padişahların, şahların, kralların ve prenslerin ekmeklerini yedikleri için onların istedikleri şekilde tarihi yazmışlardır. Bu aynı zamanda ideolojik ve mezhebi tarih yazıcıları için de öyledir. İdeolojik ve mezhepçi tarih yazıcıları da bazen hakikatleri gizler ya da tahrif ederler.
Tarih dünün değil, bugünün ilmidir. Tarih paradigmaları doğrulamak için kullanılmamalı, hakikatleri dile getirmelidir. Nitekim Hegel şöyle der: 'Hakikat senin onu anlayıp ya da anlamamana göre değişmez ve dönüşmez." Sahabiler arasındaki olayları da okurken bu hakikatleri gözden kaçırmamalı. Sahabeler arasındaki çekişmelerin dini temeli yoktur. Bunlar tamamen siyasidir. Yine unutmamalı ki, sahabilerin çoğu farklı kabilelerden olsalar da uzaktan ya da yakından hem akrabaydılar hem de kız alıp veriyorlardı. Mekke'deki küçük Arap kabilelerin çoğu çok yakın akraba idiler. Birbirlerine olan kızgınlık veya barışmalarını bu nazardan da okumak gerekiyor.
Müslüman tarihçiler, tarih ilmi içinde bir metodoloji oluşturmuş ve böylece resmî tarihin dışına çıkabilmişlerdir. Zehebi, İbnu'l Cevzi, Dineveri, ibni Esir, İbnü'l Kesir, İbn Hallikan, Taberi, İbn Haldun gibi daha birçok Müslüman tarihçi, tarih ilmini kendi oluşturdukları metodoloji ile başarılı bir şekilde ortaya koymuşlardır. Böylece diyebiliriz ki, Müslüman tarihçiler resmî söylem dışında halkların tarihini ele alan ilk tarihçiler oldukları gibi tarih için çok başarılı bir metodoloji de ortaya koymayı başarmışlardır.
Şimdi bu kısa tarihi bakış açısından sonra yazımızın başlığındaki soruya gelelim: 'Hz. Hüseyin İstanbul'un Fethine katıldı mı?' Emevilerin iktidarı döneminde Muaviye, miladi 668 yılında önce Süfyan b. Avf ardından da Yezid b. Muaviye'nin komutasında İstanbul'un fethi için iki ordu gönderdiği bütün tarihî kayıtlarda kesin olarak geçmektedir. İstanbul'un fethine katılmakta Müslümanlar için adeta bir yarış halini almıştı.
Sebebi ise Hz. Peygamber (sav)'in şu hadisine dayanıyordu: 'Ümmetimden Kayser'in şehrine gaza eden ilk ordu, mağfirete nail olmuştur, onların günahları affedilir' buyurmuşlardır. (Buhari, Cihad, 93) Hz. Peygamber (sav)'in bu hadisine nail olmak için İstanbul'un fethi için çıkan orduya 60'a yakın sahabi iştirak etmişti. Bunlar arasında, Ebû Eyyûp el-Ensarî, Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Ömer, Hüseyin bin Ali, Abdullah bin Zübeyr, Ebu Salana el-Haşni gibi birçok ünlü isim vardı.
Sünni tarihçilerin birçoğu, Şii tarihçilerin de bazıları Hz. Hüseyin (ra)'in İstanbul'un fethine iştirak ettiğini teyit eder. Bu tarih kitaplarından bazıları şunlardır: 'İbn Asakir, Tarihu Dımaşk', 'Ebu Abdillah Şemsüddin ez-Zehebi, Tarihü'l İslam ve Vefeyatü'l Meşahiri ve'l-a'lam', 'Ez-Zehebi, Tezhibu Tehzibi'l Kemal fi Esmai'r Rical', 'Kemaluddin ibnü'l Adim, Bugyetü't Taleb fi Tarihi Haleb', 'Salahuddin es-Safedi, El-Vafi bi'l Vefeyat', 'İbn Kesir, El Bidayetu ve'n Nihayetu', 'Sıbt İbnu'l Cevzi, Mir'atü'z Zaman fi Tarihi'il-Ayan' vb. daha birçok tarihî kitapta konuyla ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Şii kaynaklarda da Hz. Hüseyin'in İstanbul'un fethine katıldığı kaydedilmektedir. Şii alimlerden Seyyid el-Meraşi, 'Şerh İhkaku'l Hakk' adlı kitabının cild 27, sahife 1'inde buna yer vermektedir. Kitabı günümüzde tashih edenlerde biri de es-Seyyid İbrahim el-Miyanci'dir. 2003 yılında hayata gözlerini yuman Iraklı ünlü Şii alimlerden Dr. Ahmed el-Vaeli de verdiği hutbelerde ve kitaplarında Hz. Hüseyin'in İstanbul'un fethine katıldığını belgeliyor. Ancak el-Vaeli, Hz. Hüseyin'in Yezid'in komutasındaki orduda değil, Süfyan bin Avf'ın komutasındaki ordu ile fethe katıldığını belirtiyor.
Hasılıkelam, tarihî belgelere baktığımızda Hz. Hüseyin'in İstanbul'un fethine katıldığı ayan beyan bir şekilde ortaya çıkıyor. Şii kaynaklarında birçoğu bunu doğrulamaktadır. Lübnan'da konuştuğum birçok Şii alim de bunu teyit etmişti. 'Şerh İhkaku'l Hakk' gibi Şiilerin en önemli tarihî rivayetlerin olduğu kitapta da bu teyit edilmektedir.
Zühd ve takva sahibi Hz. Hüseyin (r.a), insanlara yardım ve iyilik etmeyi seven, Müslümanlar arasında huzur ve sükûnu sağlamak için gayret gösteren, Hz. Ali (ra) ile birlikte birçok cihada katılan ve İstanbul'un fethine de iştirak eden örnek şahsiyetlerden olduğuna tarih şahit olmuştur...