Daha önce de açıklandığı üzere, sufiye ve Melametiyye, III./IX. yüzyılda mevcut olan iki farklı tasavvufi ekolle ilgili terimlerdir. Bunlar sırasıyla, Bağdat ve Horasan ekolleridir. Melamiliğe gönül vermiş kişi «Elkâsibü habibullah» Çalışan Allah’ın sevgilisidir...
Daha önce de açıklandığı üzere, sufiye ve Melametiyye, III./IX. yüzyılda mevcut olan iki farklı tasavvufi ekolle ilgili terimlerdir. Bunlar sırasıyla, Bağdat ve Horasan ekolleridir. Melamiliğe gönül vermiş kişi «Elkasibü habibullah» Çalışan Allah'ın sevgilisidir. Gereğince dünya işlerinden bir meşru kara meşgul olmak lazımdır. Ve ancak menzile (eve) geldikte ikilik pasını üzerinden silip atmak üzere Hakk' a teveccüh ve niyaz eylemek gerekir. Yine aynı yerde: Hakikat yolunun erleri üçü-beşi bir araya gelip gönüllerinden «masiva» muhabbetini atmak üzere dahili sohbet olduktan sonra «Allah'ın fazlından i rızk talep eyleyin», kavl- i kerimi üzere herkes dağılıp karlarına meşgûl olalar». Yine o yolda: « Hakikat yolunun erleri menzili ya tevekkül iledir yahut kazanç çalışma iledir. İlim ve ibadetle meşgul olanlar cihanda çoktur. Sana faide ondandır ki her gün akşama dek halkın beğendiği işte olasın ve her gece sabaha dek Hakk'ın beğendiği amelde olasın» Ebu Said Ebül-Hayr'e «...falan kimse su üzerinde yürür dediklerinde filan kuş dahi su üzerinde yürür deyu buyurdular ve falan kimse bir lahzada bir şehirden bir şehre varır dediler şeytan dahi bir nefeste doğudan batıya varır dediler. Pes bunlarda kıymet olmayacak ehlullah kimlerdir? deyu sual ettiler. Buyurdular ki halk içine karışıp alış veriş eyleyip bir an dahi hüda'dan gafil olmaya; velilik rütbesi budur dediler». Kur'an' ın «O, kişiler ki ticaret ve alım satım Allah'ı anmaktan kendilerini alıkoymaz» (Nur suresi, ayet 37) hükmüne uyarak vahdeti kesrette (teklikte çokluğu, çoklukta tekliği ) aramanın sakıncası kalmayacaktı. Öyle olunca «her gün akşama dek halkın beğendiği işte» olmanın iman ve itikat tarafına zarar vereceği düşünülemezdi. Tasavvufun şekilci bir hal almasına tepki duyan Horasanlı sûfîlerin ortaya koyduğu melamet dünya ve ahiret dengesini iyi muhafaza eden erdemli İrfanlı tasavvuf erbabını gaye edinir. Esasında Horasan bölgesinde ortaya çıkan fütüvvet ve melamet anlayışlarını kesin çizgilerle birbirinden ayırmak oldukça zordur. Melamilerin öğretilerinin büyük bir kısmı fütüvvet ehlinin öğreti ve adetlerinden beslenmiştir. İlk dönem fütüvvet ve melamet anlayışlarının birbiriyle iç içe bir görünüm sergilediklerini söyleyebiliriz. Tasavvufi bir yol olarak Melametiyye'nin, aşırı zühd anlayışına sahip ve III./IX. yüzyıl Horasanında muazzam bir etkisi olan hareketlere karşı keskin, fakat ince ve iyi tasarlanmış bir reaksiyonu temsil ettiğine şüphe yoktur. Bizzat Melametl reaksiyonun kendisi, İslam'ın başlangıcından itibaren belli çevrelerde mevcut olan zühd karşıtı eğilimin devamı durumundadır. III. yüzyılla birlikte tekke ve dergahını kuran farklı çizgi, yorum, hatta kıyafetleriyle değişik bir grup olarak İslam toplumunda yerini alan sûfiler arasında 'iç tenkid' konuları da gündeme geldi. Bunların en güçlü ve kalıcısı Melamî-Melameti olarak isimlenen dervişler tarafından ortaya konulmuştur. Tasavvufun esası nefs terbiyesidir. Ancak sûfilerin bazı tavır ve davranışları buna aykırıdır. Çünkü gösterişle iç içedir. Bunların başında tekke ve zaviyeler gelmektedir. Tasavvufî hayatta 'gizlilik esastır. Dervişler için yapılmış özel bir mekanda oturmak veya dervişlere has bir kıyafet giymek 'ben dervişim' demektir ve tasavvufun temel esprisine aykırıdır. Dolayısıyla sûfîlere ait bir mekan ve kıyafet yoktur, olmamalıdır. Onlar buluştukları her yerde sohbet etmeli, herkesin giyindiği gibi giyinmelidirler.
Son söz; Horasan ekolü melameti sade ve gösterişten uzak övme ve yerilme konusunda halkı göz önüne almayan sadece hakkın kendilerine muamelesini önceleyen ve haktan gayrı ve ona hizmetten gayrı hiçbir şeyi üstün ve aşağı görmeyen Türk irfanın fütüvvet anlayışı ile beraber ikinci temel yapı taşıdır.