KORKU filmleri ve romanları belki de günümüz insanının en çok ilgisini çeken konuların başında gelmektedir. “Korku kültürü”nün hakim olduğu bu çağda insanlar korkularını anlamayı onlarla baş etmenin yolunu da düşünmektedir.
KORKU filmleri ve romanları belki de günümüz insanının en çok ilgisini çeken konuların başında gelmektedir. 'Korku kültürü'nün hakim olduğu bu çağda insanlar korkularını anlamayı onlarla baş etmenin yolunu da düşünmektedir. Bundan dolayı edebiyat alanında 'korku' duygusu geniş yer almıştır. Korku üzerine, birçok şiir, öykü, roman ve yazı kaleme alınmıştır. Oğuz Atay 'Korkuyu Beklerken' isimli öykü kitabında bunalımlı insanları ve bunalımlı yaşamları anlatmıştır. Atay bu kitapta, toplum dışına itilmiş, kendini toplumtan uzaklaştırmış, içine kapanık, çıkar yol bulamayan, kimliksizleşmiş bireylerin dünyasını tanıtır.
Milattan önce yaşamış olan Romalı ünlü şair ve filozof Titus Lucretius Carus, 'De Rerum Natur' adlı şiirinde korku çoğu kez kaçmaya sevk eder ama bazen insanı öyle bir ele geçirir ki kıpırdamaktan bile aciz bırakır:
'Oysa derin bir korkuyu duyunca zihin, ürperir
Can, hepten, görürüz titrediğini korkudan, elin
Ayağın, terler döktüğünü, tüm gövdenin ıslandığını,
Tutulur dilimiz, kesilir sesimiz, çınlar kulak,
Titrer dizlerimiz, kararır gözlerimiz, görürüz
Nasıl yere serdiğini birden, bir can
Korkusunun kişileri sık sık.'
İngiliz yazar ve şair Philip Larkin, 'Dockery and Son' (1963) adlı şiirinde 'hayat ilkin sıkıntı, sonra korkudur' der. Murathan Mungan 'Omayra' adlı müthiş şiirinde korkuyu şu dizelerle anlatır:
'Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
Çünkü hiçtir bütün duygular
Korkunun verimi yanında.'
Necip Fazıl Kısakürek de 'Ölünün Odası' adlı şiirinde korkuyu şöyle betimler:
'Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş; Yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş. Süt beyaz duvarlarda çivilerin gölgesi; Artık ne bir çıtırdı, ne de bir ayak sesi....
Yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü; Üstü boynuna kadar bir çarşafla örtülü.'
Asaf Halet Çelebi'nin ise, 'Harput' şiirinde korku masala birleşip ön plana çıkar. Çelebi, şiirde çocuklukta masalların dinlenmesiyle oluşan geniş bir hayal gücünün, korku unsurlarıyla birleşmesi ve bunun 'ben' üzerindeki etkisi fantastik bir şekilde sunulur. Şair, Harpût'a seslenir ve korkuyla ondan uzaklaşır:
'harpût kulaklarını sarkıt eski korkutlar çıkıyor karanlıklardan bacadan düşen harpût görmek istemiyorum gözümden ye beni duymak istemiyorum kulağımdan ye beni düşünmek istemiyorum kafamdan beni yût harpût.'
Üstad İsmet Özel de 'Amentü' adlı şiirinde korkuyu, emperyalizmin insanları aç bırakma güdüsü olarak yorumlar ve şöyle anlatır:
'Budur işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku işte şehirleri bayındır gösteren yalan işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla güç bela kurduğum cümle işte bu; ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan tenimin olanca ağırlığı yok oldu.'
Attila ilhan 'Korkunun Krallığı' adlı şiirinde, gece baskınlarının ve tutuklamaların olduğu 12 Eylül dönemi ile özdeşleştirir korkuyu:
'Korkuyorum korktuğumun bilincindeyim birileri şalteri indirdi indirecek işim bitik'
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy da, ölüm-kalım savaşının yaşandığı İstiklal Savaşı'nı anlattığı dizelere şöyle başlar:
'Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.'