Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti…. (Bakara-30)
Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti…. (Bakara-30)
(Ve İblis) şöyle dedi: "Madem ki sen beni saptırdın, yemin olsun ki ben de senin dosdoğru yolunun üzerine onlar için pusu kuracağım; sonra da hem doğrudan ve açıktan, hem de dolaylı ve sinsice, hem suret-i haktan görünerek hem de zaafları ve güdüleri kullanarak sokulacağım onlara: Ve Sen onların çoğunu nankörlük eden kimseler olarak bulacaksın." (A’raf-17)
Bizler yeryüzünün halifeleriyiz. En çok bilinen anlamıyla yeryüzünün yöneticileriyiz. Yaşadığımız sürece yeryüzünü yönetmenin, imar etmenin, iyiliği emredip kötülükten alıkoymanın, madden ve manen meydana gelebilecek bozulmalara engel olmanın, zayıfın, mazlumun, emanetimize verilmiş canlı cansız tüm mahlûkatın hakkını korumanın kısacası bu sayılanların karşısında olan gizli açık her düşmana karşı Allahu Teâla yolunda mücadele etmenin adıdır halifelik.
Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi âlemlerin Rabbi’nin dosdoğru yolu üzerine pusu kuran şeytan ne kadar farklı yollarla ifsad etmeye çalışıyorsa bizler de bir o kadar farklı yollarla mücadele etmek zorundayız. Bunun için bilmeye, öğrenmeye, idrak etmeye, uyanık olmaya, doğrudan veya gizli olarak gelen saldırıları fark edebilmeye ve mücadele için gerekli azim ve donanıma sahip olmaya mecburuz.
Yaşadığımız hayatı sadece görünen yüzüyle değil, hadiselerin arkasında gizli olan amaçları, sinsi planları, şeytani tuzaklarıyla fark etmek zorundayız. İnsanlık tarihi sûret-i haktan görünerek yapılan kötülüklerle doludur. Günümüzde de bunun birçok örneğini gerek kitlesel gerekse bireysel alanda bizatihi yaşamıyor muyuz?
Geçen yazımda bu mücadelenin karşı safında yer alanları deşifre etme mahiyetinde bir yolculuğa çıkacağımızı yazmıştım. İşte bu yolculuk, mücadeleye küçük de olsa bir katkı yapma isteğinden başka bir şey değildir. Hepimiz bu mücadelenin bir köşesinden tutmak zorundayız. Az veya çok demeden, “ne etkisi olacak ki” demeden… Herkes kendisine verilen imkân ve nimetler nispetinde hesap verecektir.
Muhtaç olduğumuz rehberlik Kur’an-ı Kerim’de, en güzel örneklik de Rasulullah’ın Kur’an’ın rehberliğinde yaşamış olduğu hayatında mevcuttur. Geriye kalan sadece bizim çalışmamız ve bu yola kendimizi adamamızdır. Rabbimizin yardımı peşi sıra gelecektir hiç kuşkusuz. Bizi yeryüzüne halife yapmakla şereflendiren Rabbimize karşı bir yükümlülüktür bu.
Karşı taraf aslında güçsüzdür. Onların güçlü görünmesi bizim güçsüz olmamızdandır. Bizler az da olsak bu yolda mücadele ettiğimiz sürece er ya da geç galip gelecek olanlarız. Nice az topluluklar Allah’ın izni ve yardımıyla kalabalık olanlara karşı galip gelmişlerdir. Yeter ki feda etmeye hazır olalım. Yeri geldiğinde zamanımızı, zevklerimizi, arzu ve isteklerimizi, uykularımızı, maddi varlıklarımızı feda edebilmeliyiz ki gerektiğinde canımızı da feda edebilelim bu yolda.
Çok uyuduk. Artık uyanma ve uyuyanları uyandırma zamanıdır. Önce düşmanı tanıyalım, sonra metotlarını öğrenelim. Sonra karşı mücadele yöntemleri geliştirelim ve en nihayetinde taarruza geçelim.
İslam nûrdur. Müslüman o nûrun taşıyıcısıdır. Karanlık bizâtihi bir mefhum değildir, nûrun olmamasının adıdır. Haydi, o nûru karanlıkların üzerine doğru taşımaya başlayalım biiznillah.
Bir sonraki yazı tarihten günümüze karanlık örgütlere giriş yazısı olacak inşallah.
Selam ve dua ile…