Sevinçler ve kıvançlar bir millet için elbette önemlidir, birleştiricidir. Ancak acılar daha çok ortaklaştırır toplumları.
Beş ay önce ülkemiz ciddi bir sarsıntı sınavıyla sınandı.
Tüm vatandaşlarımız bir his seferberliği başlattı ve yaralarını sarma konusunda yarıştı.
Acıların, kederin nasıl ortaklaştırdığını kısacası nasıl millet olunduğunu gösterdi.
Bu esasen nasıl insan olunabileceğinin de önemli bir eşiği idi.
Kimi beden gücüyle, kimi mali desteği ile kimi de her dem dualarıyla bu acıyı hafifletmeye çalıştı.
Halen bu duygudaşlık devam ediyor ve edecek.
Yeniden ayağa kalkılacak.
Tekrar hayata tutunulacak.
Tüm acılara ve zorluklara rağmen…
Yüzyılın felaketi olarak adlandırılan bu yıkıcı depremi içeriden yaşayan ve kendisiyle beraber bu acının pençesinde olanları onarmaya çalışan, canla başla hizmet eden bir psikoloğun gönlünden durumu görmek istedik.
Adıyaman adının nasıl 'Acıyaman' ismine dönüştüğünü, bu süreçte duygu durum olarak nelerin yaşandığını depremzede Uzman Psikolog Necmettin Gürsoy'un anlatımıyla paylaşmak istedik.
Bayramlar en çok acıların bölüşülmesiyse eğer bu bayram gününde onları derinden hissetmenin tam günüdür.
Kederi yüksek olsa da iyi bayramlar.
Depremi nasıl yaşadınız? Kimler vardı?Nasıl kuruldunuz? Kimler enkaz altında kaldı?
-Deprem bizi uykuda yakaladı. 6 Şubat gece saat 04.17. İnanılmaz bir sarsıntı ile uyandık. Durmak bilmeyen bir sarsıntı. Biz binanın en üst katında,beşinci katında ikamet ediyorduk.İlk işim evimizin dış kapısını açmak oldu. Salonda kızım vardı, ona seslendim.Eşim uyanmıştı.Yüksek sesle dışarı çıkalım dediğimi hatırlıyorum. Karanlıkta süratle hazırlandık. Eşim ve kızım hazırlıklarını sürdürürken kendimize güvenli yer bulmaya koyuldum. Hemen teras katına çıkıp orayı kontrol ettim. Deprem devam ediyordu. Süratle geri indim. Üçümüz telefonlarımızın ışığında merdivenlerden aşağı inmeye başladık. Alt komşumuz (baba-oğul) karşılıklı oturuyorlardı.Oğlunun kapısı açılmayınca benden yardım istedi. Omuzlarımızla kapıya yüklendik. Açamadık. Biz yaralıydık, komşudan müsaade istedik. Kızımın başına kitaplık düşmüştü.Süratle aşağı indik.Dış kapıyı göremedik. Duvardan bir yer açılmıştı ve biz oradan dışarı çıkabilmiştik.Karanlıkta nasıl ve ne şekilde çıktığımızı çok göremedik. Alt komşumuz balkona çıkmışlardı. Bizden yardım istediler.Çünkü onlarında dış kapısı açılmıyordu. Bende balkondan atlayın dedim. Balkon bahçe zemini arası yüksekliği bir buçuk metre idi tahminen. Ben aslında onları birinci kattaki komşular zan etmiştim. Meğer ilk iki kat bodruma çökmüş,üçüncü kat birinci katın seviyesine inmişti.Biz onu fark edemedik.Sonradan üçüncü kattaki komşumuz benim uyarımı dikkate almışlar ve balkondan atlamışlar ve kurtulmuşlardı. Bunu sonradan öğrendik. Bizim bloktan 12 kişi,yan bloktan 7 kişi enkaz altında kaldı ve hiç kurtulan olmadı...
Biz süratle yaralı olarak arabamıza doğru gittik.Arabaya bindik ve bir müddet arabada kaldık. Olanları ve bitenleri arabanın içinde görmeye ve duymaya başladık. Sonra yan komşumuzun villası az hasarlı idi.Oraya geçtik ve havanın aydınlanmasını bekledik.Saat 09.00 doğru AFAD'ın sahra çadırına gittik ve orada sağlık görevlileri yaralarımıza pansuman yaptılar ve bizi acil ambülansla Devlet Hastanesine götürdüler. Yollar kapalıydı. Zor hastaneye ulaşabildik.
Devlet hastanesi mahşeri bir kalabalık ve hastane içerisi kan gölü halinde idi. Yaralarımıza uzun uğraştan sonra acil doktoru bulduk ve dikiş atıldı.Yaklaşık bu işlemler üç saat sürdü. Hastaneden çıktık, arabamız yoktu.Oto stop yaptık.Sağ olsun hayırsever bir vatandaş bizi arabamıza kadar getirdi.Arabamıza bindik en güvenli olan yeri aradık.Üniversite kampüsü içinde turizm ve uygulama oteline geldik orası da çok kalabalıktı.Kendimize oda bulmakta zorlandık.Biraz dinlendik saat 12.30 da ikinci depremi yaşadık ve oradan da süratle ayrıldık. Sonra TPAO (Türkiye Petrolleri Bölge Müdürlüğü) ne geldik.Orası güvenli bir yerdi.Işıklar,nöbetçi görevliler,ihtiyaçların giderilmesi hepsi mükemmeldi.Depremin üç gününü orada geçirdik.Sonra yollar açılınca ailece Ankara'ya geldik. İbn-i Sina Hastanesine başvurduk gerekli tetkikler yapıldı. Yaralarımız sarıldı. Tedavi sürecine girdik.
Depremde nelere şahit oldunuz?
-Depremde çok şeylere şahit olduk tabiatıyla. İnsanların çığlıklarını,imdatlarını,çaresizliklerini,koşuşturmalarını,şaşırmışlıklarını,neyi, nerede nasıl, ne zaman yapabileceklerini bilmediklerine şahit olduk. Anlamsız davranışlar,anlamsız koşuşturmalar,oransız tepkiler ve herkesin kendi canının derdine düştüğüne şahit olduk.
Yaşadıklarınızı hatırladığınızda hangi duyguları hissediyorsunuz?
-Yaşadığımız şeyin gerçek olmadığını,bunun bir rüya olduğunu düşündük. Aslında bu kadar anormal boyutta olan bir afete normal tepki verdiğimizi düşündük.Yinede metanetimizi korumuşuz,sağlıklı bir şekilde dışarı çıkabilmişiz. Kendimizi kutladık ve tebrik ettik.
Deprem anında evimizden çıkarken terlik,pijama ile çıkabilmiştik. Çok zorlandık bu konuda. Birisi bir gömlek verebilir mi acaba? Ayrıca üstümüzde nakit paranın olmayışı en zorlandığımız konular arasındaydı. Çünkü;mazot almak istiyorsun nakit para olmadan vermiyorlar ve ancak beş litre alabiliyorsun. Şehirden dışarı çıkmak istiyorsun çıkamıyorsun, yollar kapalı...
Depremde en zorlandığınız yaşantı neydi?
-Hastane ortamı bizi çok zorladı. Çok kalabalık bir ortam,insanlar yerde,yer kan revan içerisinde, sağlık imkanları yetersiz vs. İkinci olarak;depremin ikinci günü marketlerin yağmalanmasına şahit olduk. İki gün açlıktan sonra yağmalanan marketlerden ihtiyacımız olan meyve suyu ve bisküvi alabildik. Alırken çok zorlandık, tereddüt yaşadık. Valiliğin izni olduğunu,zaruri ihtiyaçlarının giderebileceğini duyduk. Bu bizi çok rahatlattı.
Onca zorluklara rağmen deprem bölgesinde sizi toparlayan,size güç veren hangi yaşantı oldu?
-Yardım konvoylarının şehre girişi,insanların ihtiyaçlarının giderilmesi (gıda, yiyecek vs.).Tırların günlerce şehre girişinin devam etmesi. Adını sanını bilmediğim,duymadığım dernek (STK) lar ve yardımseverler bize güç verdi ve umut verdiler. Gönüllü kuruluşlar,şehrin her bölgesine yemek çadırları ve yemek hizmeti veren gençler...
Deprem sonrası kendinizde izlediğiniz değişimler varmı?
-Kendimde bir yavaşlama his ettim. Nedenini asla bilemiyorum. Depremin bıraktığı maddi hasarın yanında,asıl ruhlarda büyük hasarlar bırakmış olması,ruhta yarattığı deprem ve izler olacak sanıyorum. Bunun tedavisi belki yıllar alacak. Özellikle birinci derecede yakınlarını kaybeden insanlar bunu daha çok his edecek...
Depremden sonra nereye gittiniz? Bölgeden ayrıldıktan sonra neler his ettiniz? Neler yaşadınız?
-Depremin dördüncü günü Ankara'ya geldiğimizi söylemiştim. Kendi sağlığımızla ilgilendik. Çok bir şey hissettiğimi hatırlayamıyorum.Yaşadıklarımızı birbirimize anlatmamız,çarşı pazarda alışveriş yaparken oradaki insanların bizi dinlemesi,bizimle duygudaşlık yapmaları bizleri rahatlattı. Yalnız olmadığımızı bize hissettirdiler. Çarşı pazar esnafından birisi; on beş gün burada yaprak kımıldanmadı,insanlar yemeğe çıkmadılar alış veriş yapmadılar.Sizin yaşadığınızın bir boyutunu bizler burada yaşadık. Bir hafta yediğimiz lokma boğazımızda kaldı, yutkunmakta zorluk çektik dediler.
Depremden sonra ne gibi planlar yaptınız?
-Depremden 15 gün sonra tekrar deprem bölgesine, Adıyaman'a geldim. Bu arada halk arasında şehrimizin ismi ''Acıyaman'' oldu. İletişim ve sosyal medya dünyasında bu isim çok zikredildi.Çaresizlik, duygusallık had safhada idi. Sanki acılarla beslenir olduk. Bu isimle mücadele ettik. Kendimizi acındırmayalım, memleketimize sahip çıkalım,normal hayata dönelim diye işe başladık ve epey mücadele verdik. Çabalarımız sonuç verdi. Depremin birinci ayı bitiminde semt pazarları kuruldu. İnsanlar pazarlarda buluştu. Bu bize çok iyi geldi. Canlandık. Üzerimizdeki kara bulutlar yavaş yavaş dağılmaya başladı. Bir pırıltı, bir ışık belirdi, bunu yaydık...
Bugün geriye baktığınızda deprem bölgesinde kalırken,buraya destek verirken sizi en çok ne zorladı?
-Geriye baktığımızda bizi en çok zorlayan halkın umutsuzluğu ve karamsarlığı ile mücadele ettiğimizde zorlandık. Yukarıda 'Acıyaman'' isminden bahsetmiştim.Bunu aştık çok şükür.Bu konuda Hatay halkı bize rol model oldu.Onlar depremin başından beri sosyal medyada umutlarını hiç kaybetmediler. Bunu duvar yazılarında gördük ve okuduk. 'Hatay'ımıza döneceğiz,orayı eski haline getireceğiz''vs bize büyük umut oldu.
Ayrıca hem depremi yaşamak,hem de gelip çalışmak bizi çok zorladı diyebilirim.Eskiden bir şarkı sözü vardı. 'Her şey onu hatırlatıyor.'' Biz bunu yalnız aşıklar yaşar zan ediyorduk.Halbuki bu depremde gördük ki; deprem bölgesinde yaşayanlar ve çalışanlar her gün ve her an bunu yaşıyorlar. Çünkü şehrin silüeti bozulmuş. Her taraf enkaz ve yığını haline gelmişti. Kaybettiğimiz yakınlarımız ve onca danışan ve tanıdıklar,ikinci,üçüncü derecede akraba ve dostlarımız. Her gün deprem muhabbeti, başka bir konu yok. İnsanlara nasılsın diyemiyorsun. Çünkü karşılığında 'Hiç iyi değilim hocam'' diyorlar. Tabiatıyla bu tablo insanı çok yoruyor ve umudunu törpülüyor.
Bölgede psikolojik olarak kendi ihtiyaçlarınızı ne kadar sonra fark edebildiniz?
-Kendi ihtiyaçlarımızı çok sonra fark edebildik.Hatta İstanbul'da daha önce beraber çalıştığım bir meslektaşımla telefon konuşması yaparken duygulandım. Anlatma güçlüğü yaşadım. Arkadaşta deprem bölgesinden çık buralara gel demişti. Onu dinledim Ankara'ya;Afyon'a gittim. Bana çok iyi gelmişti.
Deprem bölgesinde kimlerle temas içindesiniz? Temas ettiğiniz ilişkilerinizi nasıl değerlendirirsiniz?
-Deprem bölgesinde özel hastanede çalıştığım için geniş bir yelpaze grubu içerisindeyim. Yakınımızda olan Psikososyal çadırlara rutin ziyaretler yapıyoruz. Her konuda bilgi alışverişi sağlıyoruz.Terapi desteği ve pskiyatrik tabloda olanları uzmana yönlendirmeler gerçekleştiriyoruz.Sivil toplum örgütleri, Üniversiteler ve hayır kurumu dernekler psikolojik destek anlamında çok yararlı çalışmalar yaptığına şahit oldum.Bunların hakkı hiçbir zaman ödenmez.
Deprem bölgesinde psikolojik destek nasıl sağlanır?
-İlk aylarda depremzedenin yanında olmak,onunla konuşmak,duygularını ifade etmesini sağlayabilmek. Aynen yangında ilk suyun müdahalesi gibi yarar sağladı.Onunla oturup konforlu bir terapi imkanı asla olmaz ve doğruda değildir.Öncelikle barınma,yiyecek ihtiyaçlarının karşılanması en büyük psikoloijik destektir kanımca. Sonradan yanında olmak,oturup onunla konuşabilmek,neler yaşadıklarını anlatmalarını sağlamak en büyük duygu boşalımıdır.Depremin beşinci ayına girmişiz,hala duygularını yazılı veyahut sözlü ifade etme cesareti gösteremeyen bir yığın insan var. Özellikle deprem sonrası kaygı bozuklukları, post travmatik stres bozuklukları belirtileri gözlemlerimiz içinde yer almaktadır.
Tekrardan ülkemize ve bölge halkına büyük geçmiş olsun.Ölenlere rahmet,geride kalanlara sabırlar diliyorum. Bana bu imkanı verdiğiniz için sonsuz teşekkürler. Sağolun, eksik olmayın.
UZM.PSK. NECMETTİN GÜRSOY KİMDİR?
1953 yılında Adıyaman'da doğdu.İlk, ortaokul ve lise öğrenimini Adıyaman'da bitirdi.1977 yılında Ankara Üniversitesinde Psikoloji eğitimine başladı.1983 yılında askerliğini Kıbrıs.1. Ordu Psikolojik Harp Dairesinde yedek subay olarak tamamladı. 1984 yılında Ankara Gazi üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalında Psikolog olarak çalışmaya başladı. 1991 yılında Polis Akademisine yatay geçiş yaptı.Bu süre içerisinde yüksek lisan çalışmasını tamamladı. 2002 yılında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesinde misafir öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Uzun bir çalışma hayatından sonra 2008 yılında İstanbul Adile Sadullah Mermerci Polis Meslek Yüksek Okulundan kendi isteğiyle emekli oldu.Emeklilikten sonra 2008 yılından 2012 kadar Üsküdar Üniversitesinde Klinik Psikolog olarak çalıştı.2012 yılında memleketi olan Adıyaman'a döndü. On yıldır Özel Adıyaman Park Hospital Hastanesinde psikolog olarak çalışmasını sürdürüyor.