Son zamanlarda tıp otoritelerinin zararları konusunda hem fikir olduğu bir gerçeklik var. Bu ortak fikir şudur ki: “Şeker en tatlı zehirdir”… Madem öyle, hepimizin sağlığını yakından ilgilendiren bu duruma karşı hâlâ duyarsız ve sessizkalmak mantıklı bir iş değildir.
Son zamanlarda tıp otoritelerinin zararları konusunda hem fikir olduğu bir gerçeklik var.
Bu ortak fikir şudur ki: 'Şeker en tatlı zehirdir'…
Madem öyle, hepimizin sağlığını yakından ilgilendiren bu duruma karşı hala duyarsız ve sessizkalmak mantıklı bir iş değildir. Bana göre hepimizin bu konuda bilinçlenip, etrafını bilinçlendirmesi de toplumsal bir vazife haline gelmiştir.
Peki, bahsettiğimiz şeker hangi şekerdir, öncelikle bunu açıklamanın kafalardaki soru işaretlerini kaldırmak açısından faydalı olacağını düşünüyorum.
Şeker, karaciğerimizin ve beynimizin sağlıklı çalışabilmesi, karaciğerin sentez yapabilmesi için mutlaka gereklidir. Aksi takdirde karaciğer görevini yerine getiremez ve ölür. Bu durumda şeker zararlıdır diyemeyiz elbette, ama bahsettiğimiz şeker doğal şekerdir. Tamamen insan doğasına uygun, doğal yollardan elde edilen şekerdir.
Bizim sağlığımızı tehdit eden ise' rafine şeker' diye tanımlanan endüstriyel şekerdir. Yani şeker kamışı, şeker pancarı veya nişasta bazlı (mısır gibi) bitkilerden, fabrikasyon ortamda ileri teknoloji ve kimyasal katkılarla üretilen, doğallıktan tamamen uzak olankristal şekerdir. Kimyasallarla beyazlatılmış hali ise zaten bizim sofra da kullandığımız toz şekerdir. Glikoz şurubu, suni yollarla elde edilen fruktoz şurubu, mısır şurubu ve aspartam gibi tatlandırıcılar iserafine şekerden daha da tehlikelidir. Bu ise daha korkunç bir durumdur.
Rafine şeker ve türevleri, insanın doğasına tamamen aykırıdır. Hiçbir besin özelliği taşımaz, boşuna kaloridir. İşte bu yüzden insan vücuduna girdiğinde, vücudumuz onu yararlı bir besin olarak değilde vücudumuz için bir tehdit olarak algılar ve zararlarını saymakla bitiremediğimiz zehir olarak tanımlar…
Çikolatalar, bisküviler, tatlılar, pastalar, bebe bisküvileri, bayram şekerleri, lokumlar, dondurmalar, krakerler, ekmek gibi en bilinen ve her gün evlerimize giren ürünlerden tutunda daha birçoğunu sayamadığım fabrikasyon ürünlerde rafine şeker ve tatlandırıcılar kullanılmaktadır.
Adeta etrafımız dört bir yandan sarılmış durumda acil çıkış kapısı aranıyor! Kaçmalıyız…
Doğal şekerin rafine şekere veya tatlandırıcılara dönüş öyküsü daha iki yüz yıl bile yok, sanki çok büyük ihtiyaç gibiymiş gibi lanse ediliyor sektör tarafından bu durum…
Önceden insanlar şeker tüketmiyorlar mıydı, atalarımız bu ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar mıydı da rafine şekerlere ihtiyaç duyuldu.
Tabi ki karşılıyorlardı insanlık tarihinde iki yüz yıl nedir ki daha öncesinde binlerce yıllık bir gelenek var. Atalarımız tamamen doğal yollardan, bal tüketerek, üzüm, elma, armut, hurma gibi yaş ve kuru meyveleri yiyerek, meyvelerin suyunu sıkarak, meyveleri kaynatıp pekmez yaparak, tamamen insan doğasına uyumlu şekilde şeker ihtiyaçlarını karşılıyorlardı.
Ne zaman ki insanlık doğallıktan ayrılıp rafine şekerle tanıştı böylece hastalıklardan kurtulamaz oldu.
Şimdi burada dikkat etmemiz gereken, acaba günah keçisi şeker mi yoksa daha çok para kazanma hırsı için doğallığı bozan biz insanoğlu mu? 'Az maliyetle çok kazanmak' duygusu içinde hareket eden insanlık kendi sonunu hazırlamak için yarışıyor. Sonra bu durumdan yine kendisi şikayet ediyor.
Allah sonumuzu hayreylesin…
Sevgi ve muhabbetle.