Mesleğe ilk başladığım yıllardı. Star TV’de Turnike programında yönetmen yardımcısıydım. Güner Ümit’in yaptığı büyük gaf sonrasının ertesi günü işe geldiğimde TV binasının önünde büyük bir kalabalık vardı.

Mesleğe ilk başladığım yıllardı. Star TV'de Turnike programında yönetmen yardımcısıydım. Güner Ümit'in yaptığı büyük gaf sonrasının ertesi günü işe geldiğimde TV binasının önünde büyük bir kalabalık vardı. Güvenlik barikatını kartımı göstererek geçtikten sonra içeriye girmemle birlikte taşlar atılmaya başlandı. Bina içerisinde bekleyişimiz sürerken kalabalığın dağılmasıyla birlikte güvenlik güçleri de olay yerini terk etti. Ama bir süre sonra kalabalık tekrar gelerek binanın içerisine girdi. Silah sesleri, çığlıklar, koşuşturmalar arasında birkaç arkadaşımla birlikte arka bölümde yer alan radyo odalarından birine girerek kapıyı kilitledik ve karanlıkta büyük bir korku içerisinde bekledik. 'Çalışma arkadaşlarımızdan birine bir şey mi oldu?' endişesiyle süren gergin bekleyişimiz seslerin kesilmesiyle sona erdi. Herkes büyük bir travma yaşamıştı. Sonrasında 'Aşağıdaki matbaanın girişini bulsalardı binayı ateşe vereceklerdi' diye söylendi. Bizi en çok üzen olaylardan biri de orada çalışan ve sevdiğimiz bir kişinin de kitleyi sakinleştirme yerine onlarla bir olmayı seçmesinin ortaya çıkmasıydı.

Güner Ümit'in meslek hayatını sonlandıran bu olayda belki de o binada yanarak ölecektik. Bu hadiseden sonra o kitlenin yaptığı bu yanlış dolayısı ile asla Alevi vatandaşlarımıza yönelik tavrımda değişiklik olmadı. Zaten doğru olan da buydu.

Olay bir süre sonra kapandı ama emin olun bu yanlış adı muhafazakar olan bir kanalda olsaydı çok daha büyük boyutlara taşınacağından zerre şüphem yok.

Aslında bizlerin arasında böyle bir ayrım olmadığını yaşayarak da gören biriyim. Örtündükten sonra tanıştığım Alevi bir ablam Ramazan ayında evime geldiğinde ısrarla yemek yemeyi istemez bende ısrarla ona yemek yedirirdim. Karşılıklı olarak insanların inancına saygının sadece yaşanmış tek bir örneğidir bu.

28 Şubat sürecinde artan baskılar sonucu gerçekleştirilen Cuma eylemleri Beyazıt Meydanı'nda yapılıyordu. TV 8'de spiker olarak görev aldığım yıllardı. Haber Koordinatörümüz 'Deneyimli bir muhabir gönderelim' diyerek benim olayları takip etmemi istemişti. Farklı bir haber yakalama düşüncesi ile Beyazıt'a değil Sultanbeyli'ye gitmiştik. Cuma namazı sonrası ortalık sakindi. Hemen Beyazıt'a geçelim derken haber merkezinden telefon geldi ve kalabalık bir grubun Atatürk Anıtına doğru yürüyüşe geçtiği bilgisi verildi. Yine barikatları aştık bu kez yol kenarından çocuklar taş atıyordu. Herkes Beyazıt'taki olayları takip ettiği için tek TV kanalı biz vardık. Kameraman arkadaşım yolu ikiye ayıran yere çıkıp görüntü almaya çalışıyordu. Bende diğer bir arkadaşımla kalabalığın içerisinde ilerliyorduk. Polisler, medyayı gördükleri için kalabalığın daha da gerginleştiğini söylerken ben de kendisine 'Biz de görevimizi yapıyoruz.' demeye kalmadan arkamdan büyük bir darbe aldım. Polisler hemen etrafımızı sararak bizi bir eczaneye soktu. Hayati tehlikemiz olduğu için grubun otobana inişine izin verildi. Kaburgalarım çatlamıştı. Bu kez çektiğim acıdan ziyade Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkacaklar, tüm toplumu baskı altına alacaklar kurgusu zihnime işlediği için dindar insanlar hakkında çok da iyi düşünmemiştim. Hastanede çarşaflı refakatçı bir kadını görünce bana bir şey yapmaya geldiğini sanmam bu korkunun en net tezahürüydü. Dikkatimi çeken bir olaysa şu an sebebini çok daha iyi anladığım bu hadisenin yaşanmasına adeta sevinen siyasilerin ve basın mensuplarının olmasıydı.

İnançlı insanları kötü göstermek için kazanılan bir mevzi gibiydi. Oysaki yaratılan canavarın karşısında İmam Hatiplerin ve Kuran Kurslarının kapatılması, başörtüsü yasağı, insan hakları ve hukukun çiğnenmesi, inanç özgürlüğü ve eğitimde fırsat eşitliği hakkının hiçe sayılması vardı.

Yıllar sonra tanıştığım inançlı bir teyze 'Sağlığına kavuşman için o dönem sana çok dua ettim' diyecekti bana!

Tekrar Star TV'ye dönelim. Muhabirliğe geçmiş ve Gece Hattı ekibine katılmıştım. Kendisi ateist olan bir yöneticimizin bana ilk uyarısı işe gelirken açık kıyafetler giymemem noktasındaydı. Şaşırmıştım, çağdaş bir insan ve söyledikleri! Nedenini sorduğumda daha önceki deneyimlerinden yola çıktığını belirterek erkek olan çalışanların ilgi odağı haline gelinmesinin sakıncalarıyla birlikte hemcinslerimin kıskançlık yaparak tavır alabileceği görüşünü paylaşmıştı.

Bu çelişkiler yumağı ile ilgili size daha birçok örnek verebilirim. Sayfalar yetmez o nedenle sadece birkaçı ile devam edelim.

Çalıştığım bir ekonomi kanalında rahmetli Necmettin Erbakan'ın partisi seçimden birinci çıktığında editörlerimizden biri kafasına takke gibi bir şey takarak 'Yandınız kızlar çarşafları hazırlayın, sizi zorla çarşafa sokacaklar, meyhaneleri kapatacaklar' korkusunu bir anda ortama yaymıştı. Bu kişi ile daha sonra AK Parti iktidara geldiğinde bir belediye başkanının danışmanı görevini yaparken karşılaşmıştık. Böylesine bir ikiyüzlülük çıkar olduğu zaman ortaya çıkmıştı.

Diğer taraftan ise kadınlar çalışamaz diyen bir 'hoca'nın kendi kızının çalıştığını öğrendiğimde şaşkınlık yaşamıştım. Yıllarca başörtüsü mücadelesi verdiğini söyleyen bazı insanların başörtülü çalıştırmaya gelince çok da hevesli olmadıklarını, kızını okutmayan bir kişinin eşini hastaneye götürdüğünde kadın doktor istemesinde ki çelişki karşısında da benzer bir şaşkınlık yaşamıştım.

Bunları size niye anlattım?

Samimiyetsizlik, adaletsizlik gibi tavır sergileyenler her topluluğun içerisinden çıkabilir.

Biz büyük fotoğrafa bakmak zorundayız.

Namaz kılmayana ölüm fermanı verebilme gibi gerçek dışı ve kışkırtıcı bir söylemde bulunan kişiyle İHL'lilere sapık yakıştırması yaparak hakaret eden zihniyetin birbirinden hiçbir farkı yoktur.

İslam ile alakası olmayan, korkunç bir açıklamaya tepki gösterirken Gülşen tercihlerinden dolayı tepki almış algısı oluşturanlar ile bir olup yaptığı yanlıştı diyebilme erdemini artık bu toplumun göstermesi gerekiyor.

Bir kadının açık ya da başörtülü olması kendi tercihiyken kadın bedeni üzerinden modernlik safsatası yapılması ve halen alıcı bulması inanılmaz bir gariplik.

Teknoloji, bilim, sanat vb. alanlarda insanlığa yararlı olan birey topluma fayda sağlar.

Modernliği kadın giyimi üzerinden tartışmak kadar aptalca bir yaklaşım olamaz.

Gülşen çıkıp gençlere uyuşturucu kullanımının zararı hakkında bir mesaj verseydi bir anlam taşırdı.

Ya da bir din adamı herkesin inancı kendine diyebilseydi kıymetli olurdu.

Kendi tribününden alkış alma peşinde olanlar için bu sözlerimin bir anlam ifade etmemesinin ya da alıcısının az olmasının hakikaten hiçbir önemi yok.

Toplumu kutuplaştırarak bölmeye çalışanlara karşı durabilecek adil insanlara sesleniyorum ben!

Yıllardır aynı oyunlara kanmaktan bıkmadık mı?

Bir kadına giyim tarzı üzerinden değer biçilmesinin ne kadar aşağılayıcı bir şey olduğunu neden görmemekte ısrar ediyoruz?

Ülkemizi bölmek arzusu içerisinde olanlara karşı tek yürek olmamız gerekirken konuştuğumuz konulara bakın!

Bir kadının açık giyinmesi hakikaten kimseyi ilgilendirmezken başörtüsü takmayı tercih eden bir kadını gerici göstermenin de tek bir mantıklı yanı yok.

Kendimizi ait hissettiğimiz bir topluluk içerisinde yapılan bir haksızlık varsa ona karşı durmaktır adil ve onurlu olan!

'Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; çünkü o, takvaya en yakındır.' ayetini kendine ilke edinmeye çalışan bir fani olarak inançlı ya da değil adil ve vicdanlı olan herkese diyorum ki;

Kötülük kimden gelirse gelsin karşısında duralım ki iyi insanların varlığı tüm oyunları bozacak güce ulaşsın.