“TUTUCU olmamak gerek, izin vermek gerekir gitmesine. Gitmesi gerekenlerin tutulması sineye yüktür. Dahası akla, zihne yüktür. Bedene yüktür hatta. Gitmesine izin ver. Gitmesi gerekenler gitsin…”

'TUTUCU olmamak gerek, izin vermek gerekir gitmesine.

Gitmesi gerekenlerin tutulması sineye yüktür.

Dahası akla, zihne yüktür.

Bedene yüktür hatta.

Gitmesine izin ver.

Gitmesi gerekenler gitsin…'

BU sözleri işittiğimde vefasızlığın bu kadarına pes dedim.

Olmazlandım.

Nasıl yani diyerek öteyi beri karıştırmaya başladım ve bunun asla doğru olmayacağını haykırdım kendimce.

İnsan dediğin vefa değil midir?

Değerlerine sahip çıkmak en önemli yüksek insani değerlerimizden değil midir?

Vefası gidince insan geriye bir yığın et ve kemikten gayrı ne kalır geriye?

'İzin verilemez' diyerek oturduğum yerden sesimi yükseltmiştim.

OYSA dinlediğimi tam olarak anlayamamıştım.

Kelimenin bendeki çağrışımı öne geçmiş söylenmek isteneni tam kavrayamamıştım.

Cehaletin verdiği sahte cesaretle de öne atılmış güçlü şekilde itirazımı dile getirmiştim.

Esasen mesele tamamen başkaymış.

GİTMESİ gerekenler, gitmeli.

Misafirliği fazla uzatmanın kime ne yararı olacaktı ki!

Kötülükleri muhafaza altına almak bizi çürütür.

Hırslarımıza sarılmak bizi içten içe yok eder.

Öfkelerimizi tutmak onları söndürmemek hem bizi hem de çevremizi yaralar.

Fesatlık başkalarına yönelik sanırız ama ilkin bizim kalbimizi vurur.

Rekabet, hep önde olma arzusu, sürekli başarı tutkusu bizi tutuklar, nefessiz bırakır.

Bu sebeple artık bunları tutmaktan vazgeçmeli, gitmelerine izin vermeliyiz.

BAZI şeyleri göndermek ise kolay değildir.

Ayrıca bir gayreti ve emeği gerektirir.

Örneğin cehaletin gitmesi ancak hakikatli bir ilme talip olmakla ve bunun gereklerini yerine getirmekle ancak mümkün olur.

Kendiliğinden gitmez salıverseniz bile.

Kalmak için diretir.

Konforunuzu sağladığını hatırlatır, yenilenmenin sancılarını öne sürer ve göndermemeniz için didinir.

Cehaletin getirdiği aldatıcı mutluluk ile öğrenmenin sancılarını önünüze döker ve aklınızı çelmek için nice hilelere başvurur.

KABALIKTA gitmemek için mücadele eder.

Nezaketin, inceliğin güçsüzlük olduğunu öne sürer.

Sorunları çözme hususunda kabalığın her zaman işe yaradığına türlü örneklemeler yaparak inandırmaya çalışır.

Hasılı kalmak için entrika çevirir.

Ve bunun altından kalkmak her zaman kolay değildir.

Azim gerektirir.

KENDİNİ beğenmişlik duygusunu, kibri kolay kolay başınızdan def edip gönderemezsiniz.

Siz onu salsanız bile o sizi salmamak için yeni yollar dener.

Öz benliğinizi acımasızca yaralamaktan kaçınmaz.

Başkalarının gözünde nasıl küçüleceğinize ilişkin kandırıcı misaller sunar.

Bu hissi göndermek yine kolay değildir.

Önce sahih bir niyet ardından samimi bir çaba lazım gelir.

GİTMESİNE izin verme kararı önceliklidir.

Nelerin gitmesi gerektiğine ilişkin doğru tespitler yapmak başlangıç için mühimdir.

Bize olan maliyetleri yani verdiği hasarları tarafsız bir biçimde tespit etmek yine kararlılığımızı güçlendirecektir.

Gitmesi gerekenlerin listesini oluşturup önem sırasına koyduktan sonra destur çekip işe başlamalıdır.

Şunu asla unutmamalıyız ki, gitmesi gerekenleri göndermedikçe daha önce asla salmamamız gerekirken bırakıverdiklerimizi geri alamayız.

Kalbimizi yoklukları ile çorak bırakan güzelliklerin dönüşleri için gerçekten gitmesi gerekenleri artık göndermeliyiz.

Coşkunun gelmesi için kedere sarılmaktan vazgeçmeliyiz.

Mutluluğa erişmemiz için bizi aşağılara çeken hasetten fesattan uzak kalmalıyız.

İmanın gelmesi için inkardan, aşkın gelmesi için nefretten kaçmalıyız.

O gün dinlediğim ihtiyar haklıydı kısacası.

Tutucu olmaya hiç gerek yok, gitmesi gerekenlere izin vermeliyiz artık.

Ya Selam!