GENÇLERİMİZE!!!
Dini meseleleri konuşurken, din dairesini pek umursamayan ve ikaz
edince de "ihtilaf olabilir" diyen genç kardeşlerimizin
dikkatinedir bu yazı.
Alimlerimizin ihtilafı tarifi şudur: "Hakkı tahkiken tespit, bâtılı
iptal niyetiyle iki muarızın delil getirmesidir."
Peki dinde ve dini meselelerde hakikatın ortaya koyulmasında
ihtilaf etme hakkı kimlere aittir? Sana bana mı, senin düşüncen
benim düşüncem ile mi "katılmıyorum, katılıyorum" garipliğine düçar
olanlara mı?
Yine alimlerimiz, ihtilaf hakkının müctehidlere ve fakihlere ait
olduğunu beyan etmiştir. Avama düşen ise; çenelerini, din duygusuna
büründürdükleri nefsani sloganlarla yorarak ihtilaf zannettikleri
ama ihtilâk olan boş konuşmalar değil, her meselede müctehidlere ve
fakihlere tabi olmalarıdır. Bu meselede İbn Abidin şöyle
demektedir: "İhtilaftan murad müctehid imamlar arasında fer'i
meselelerde cerayan eden ihtilaftır."
Ümmetin ihtilafının rahmet olduğunu beyan buyuran sahih hadisin
evvelinde Efendimiz Aleyhisselam şöyle buyurmuşlardır: "Size
Allah'ın kitabından bir delil bulunursa onunla amel etmek icab
eder. Terki hakkında hiç kimsenin özrü olamaz. Şayet Allah'ın
kitabında yoksa o zaman geçerli sünnete müracat etmek gerekir. Bu
hususta bir sünnet de yoksa ashabımın söyledikleriyle amel
edilir."
İşte biz bu yola, erkana mezheb diyoruz. Dini meseleler konuşmanın
iki saiki vardır:
1-Ya mezheb mensubiyeti ve mesuliyeti ile,
2-Ya da temelsiz, çer çöpe benzeyen, fıkhî mensubiyetten uzak,
mesuliyetten hâli malumat birikintileri ile.
Ehl-i Sünnet olduğunu iddia edip batıni, rafizi, mutezili
delillerle akidevî yorumlar yapılamayacağı gibi, hak amelî
mezheblerden birine tabi olduğunu söyleyerek de menhecin dışına
çıkılamaz.
Dini meseleleri konuşurken Hakk Teala'dan korkmamak, nefsü hevanın
tazyik ve tahrikiyle ahkam kesmek, "fetvaya en cüretkâr olanınız,
ateşe en cüretkâr olanınızdır." hadis-i nebevisine muhatab olmayı
gerektirir. Allah cümlemizi muhafaza buyursun.
Din adına konuşmanın, ilmî gayret sarfetmenin adresleri bellidir
muhterem kardeşlerim: Medreselerdir, usul ve icazet sahibi
hocalardır.
Dünyada ilim adına ne varsa tasnifini usül belirler. Hatta bütün
muktesabatı yutsanız dahi usül olmadan ilim olmuş olmuyor. Her
yolcunun akıbeti niyyet, her yolun neticesi usüldür. Kaide, usul,
yol demek mezheb demektir, başka bir şey demek değildir. Bu
kıstasın inkarı, mezhebe hor bakmanın ikrarı olacaktır.
Hüküm ve son söz; her fiilimizde fıkh-ı zahirin, her akide ve
düşüncemizde fıkh-ı ekberin, takva ve vicdanımızda fıkh-ı
bâtınındır.
Bu yollar usul ve erkanla mukayyeddir.
İmam-ı Azam hazretleri buyurdu ki:
"Allah'ın diniyle ilgili bir konuda şahsî kanaatinize göre hüküm
vermekten sakınınız, sünnete tabi olunuz. Kim ki sünnetten
ayrılırsa, dalalete düşer, sapıtır."
İmam Şafiî buyurdu ki;
"Muhkem bir habere dayanmadan veya ictihad yapmadan bir söz
söylemek günaha çok yakındır. Allahu Teala, Peygamber Efendimiz
Aleyhisselamdan başka hiç kimseye, ilmî bir delile dayanmadan din
hususunda herhangi bir söz söyleme hakkı tanımamıştır. İlmî delil
ise, Kitap, sünnet, icma, asar ve mahiyetini beyana gayret ettiğim
kıyas-ı fukahadır."
Milel ven nihal nedir? Milel; vahye ve şer'i şerife tabi olandır.
Nihal; nefs u hevasına göre düşünen, yaşayan, konuşandır. Dikkat
buyrunuz, nihal şemsiyesi fısku fucur ehlini değil, din adına
usulsüz konuşurken dalalet yollarını açan ve bidatlere dalan
kimseleri gölgeler.
Şimdilik biz gençlere düşen şey, ister ilim yolunda ister cihad
uğrunda adım adım mesuliyet ve mensubiyet şuuru ile ilerlemek,
usulü takip etmek, hakka itaat etmek, mezheb ve menhecimize ittiba
etmektir. Geri kalan konuşma gayretleri kîl u kâl olup, dâl
olmamızla kalmaz aynı zamanda fırak-ı dâllede kol başı mûdil
olmamıza neden olur.
Her türlü şirkten, bidatten, Ehl-i Sünnetin gayrisi akidelerden,
hak yola muhalif fiillerden Allah azze ve celleye sığınırız...