DOSTUMUN dâvet ettiği bağ evinde büyük dedesiyle tanışmıştım. Herkes konuşuyor ama o susuyordu. Oysa hep tersi olmaz mıydı? Ya da olması gereken bu değil miydi? Büyükler konuşur, hayat tecrübelerini anlatır, o günlerden bu güne işimize yarayacak deneyimler taşınmaz mıydı?
DOSTUMUN davet ettiği bağ evinde büyük dedesiyle tanışmıştım.
Herkes konuşuyor ama o susuyordu.
Oysa hep tersi olmaz mıydı? Ya da olması gereken bu değil miydi?
Büyükler konuşur, hayat tecrübelerini anlatır, o günlerden bu güne işimize yarayacak deneyimler taşınmaz mıydı?
Hep böyle bilmez miyiz? Veya alışageldiğimiz durum bu değil midir?
Evet, öyleydi.
Ayrıca ben çocukluk demlerimi daha çok dedemle geçirdiğimden yaşlılarla oturup kalkmayı sever ve onları can kulağı ile dinlerim.
O gün yine nasip devşirmek niyetindeydim ama kandilime bir damla bile yağ damlamamıştı.
İşin doğrusu şu ki, marazlanmıştım.
Zaman geçtikçe rahatsızlık kat sayım artıyor ve içimden homurdanıp bir şeyler anlatmasını diliyordum.
Heyhat.
Yok, bir kelime bile etmiyordu.
Sormamak için kendimle büyük bir mücadele vermişsem de başaramayıp yenik düştüm.
Uzunca bir süre beni süzdükten sonra belli belirsiz sadece şunu söylemişti:
'Geçmiş çok kırılgandır evlat. Köz haline gelmiş bir kömür gibi dikkatle yaklaşılmalıdır.'
…
YENİLİR yutulur cinsten değildi.
Çok ağır gelmişti bu söz omuzlarıma.
Günlerce topal bir ördek gibi yalpalayarak dolaştıktan sonra ancak üzerimden atabilmiştim.
Bütünüyle sıyrıldığımı ise söyleyemem.
Ne vakit geçmişe dair bir söz söyleyecek olsam ya da iki satır bir şeyler karalamaya niyet etsem hep bu öğüt gelir aklıma.
Hemen hizalanırım.
Kendime çeki düzen veririm.
Ve mümkün olduğunca kendimi içinden çekip alarak anlatmayı yeğlerim.
Zira geçmiş çok kırılgandır.
Gücenebilir.
…
NE kadar önemsersiniz bilemem ama bu mühim bir meseledir.
Nasılsa tanıkları kalmadı vurdumduymazlığı ile eksiltme veya ilavelerde bulunarak anlatımlar yapmak çok tehlikelidir.
Anlatılan öykünün içinde yer alanların hayatın öte yakasına geçmiş olmaları, onlara haksızlık yapmamızı mubah kılmaz.
Mazur göstermez.
Sorumluluktan kurtarmaz.
Helallik alma imkanına sahip olmadığımızdan ekstra daha dikkatli olmamız icap eder.
…
GEÇMİŞE dair anlatımlar yapılacaksa dikkatli olunmalıdır.
Takdim, tehir yapılmamalıdır.
Güne, söze ve söylenme şekline sadık kalınmalıdır.
Tonlamalara önem verilmelidir.
Vurgu noktaları kaybedilmemelidir.
İçinde yer alan kişiler gıyaben bile olsa geçmiş zaman diyerek haksızlığa uğratılmamalıdır.
Kişi kendisini o gün içinde bulunduğu yanlışlardan arındırarak bir kahraman edasıyla hikayenin içine yerleştirmemelidir.
Sevdiklerini yüceltme ve sevmediklerini yerme gibi bir tutum geliştirmemelidir.
Yaşanan her ne ise bağlamından asla koparılmamalıdır.
Efsaneleştirilmemelidir, zira bu bile zulümdür.
…
GEÇMİŞİN kırılganlığını hesap edemeyenler bugünü doğru yaşayamazlar.
Vaktin hakkını veremezler.
Kendileri olma yolculuğunda mesafe alamazlar.
Bu sebeple dün ve bugün birbirine doğru bir biçimde bağlanmalıdır.
Zincirden halkalar kopmamalıdır.
Bütünlüklü bir bakış kazanılmalıdır.
Demem o ki; geçmiş kırılgandır.
Özen gösterilmelidir.
Ya Selam!