Fırsat zamanı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz günü TBMM’de yaptığı konuşmada kullandığı şu ifadeler dikkat çekiciydi:
"15 Temmuz bize göstermiştir ki devlet olarak, millet olarak güçlü olmak zorundayız. Eğer güçlü değilsek bize bir tek gün bile yaşama hakkı vermeyecek o kadar çok düşman pusuda bekliyor ki isimlerini tek tek saymaya kalksam çok ciddi uluslararası krizle karşılaşırız."
İsimlerini saymaya gerek yok.
Cisimleri gün gibi âşikâr çünkü.
O kadar da pişkinler ki, yüzünüze karşı sırıtıp, sırtınızı sıvazlayıp arkanızdan dolap çevirmeye devam ediyorlar.
Mesela, ABD Büyükelçisi sıfatıyla ülkemizde bulunan terörist Uluslararası Af Örgütünün fahri temsilcisi John Bass isimli zat, eline aldığı “Türkiye: Tüm insan hakları savunucularını serbest bırak” yazılı pankartla militanlığa soyunmuş…
Üstelik bu eylemi, savundukları kişilerin seçilmiş cumhurbaşkanını diktatör ilan ettikleri bir ülkede yapıyor.
Yapabilme cesaretini gösteriyor.
Gerçekten diktatörlükle yönetilen bir ülke olsaydı, anında kulağından çekilip, sınır dışına fırlatırlardı.
Nasıl bir diktatörlükse, hala bu ülkede görev yapmaya devam edebiliyor.
Mesela bizim büyükelçimiz benzer bir tavrı gösterse, “ABD: FETÖ’yü iade et” yazılı bir pankartla poz verse, bu fotoğrafı da sosyal medyada paylaşsa başına neler gelirdi siz düşünün.
Evet, Cumhurbaşkanının tek tek ülke ismi zikretmesine gerek yok, hal ve hareketleriyle, bir yıldır gösterdikleri tavırlarla “onlar biziz” diye takdim ediyorlar kendilerini.
15 Temmuz senaryosunu yazanlar onlar.
FETÖ’yü de PKK’yı da besleyenler onlar.
PYD’ye silah verir görünüp PKK’yı silahlandıranlar onlar.
Hatta DEAŞ’ı Türkiye’ye karşı kışkırtanlar da onlar.
Suriye’de Türkiye’nin kendi sınırlarını güvence altına alma girişimlerini engelleyenler onlar.
Uluslararası alanda kaybettikleri itibarı hazmedemeyince daha fazla patinaj yapıyorlar ve gittikçe batıyorlar.
Bugün “Saddam’ı devirdikten sonra Irak’ta kaybettik, bölgeyi İran’a kaptırdık” itirafından bulunan New-York Times’ın, Türkiye’deki mevzi kayıplarını da yazacağı günler yakındır; kuşkunuz olmasın.
Zira Türkiye eski Türkiye değildir.
Yanağının birine tokat yiyince ötekini de uzatan Türkiye yok artık.
O tokadın hesabını soracak bir Türkiye var.
Önceki gün toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlar bunun habercisidir.
“Bazı müttefik ülkelerin PYD-YPG terör örgütüne verdiği silah ve mühimmatın PKK terör örgütünde ele geçiriliyor olması; Türkiye’nin, bunların farklı isimler altında gözükse de aslında aynı örgüt olduğu konusunda ısrarla ortaya koyduğu ikaz ve itirazındaki haklılığını bir kez daha teyit etmiştir” ifadesi ayağınızı denk alın mesajıdır.
Dost bildiklerimizin dosyaları kabarık.
Tüm hain planları da belgeli.
O yüzden daha fazla sineye çekme zamanı geçmiştir artık.
Şimdi hamle zamanıdır.
Kirli planlarını suratlarına çarpma zamanıdır.
Fırsat bu fırsattır.
“Eylemci” sözde sefire dersini vermekten başlanabilir mesela.