Gündem

FETÖ'nün eski imamı Said Alpsoy Fethullah Gülen'i bilinmeyenleriyle anlattı

Abone Ol

Gülen’in bütün hayatını, davranışlarını, düşüncelerini ve FETÖ dediğimiz yapılanmanın en baştan bugüne kadar bütün alt unsurlarını Gülen’i merkez alarak anlatan FETÖ’nün eski imamı Said Alpsoy çok çarpıcı ifadeler kullandı. “Merkezde yer aldığına inandığım düşündüğüm ve tespit ettiğim hususu göz önünde bulundurmadan yapacağınız bütün tespitler ve bütün çözümler en baştan ya yanlış olacaktır yâda eksik kalacaktır” diyen Alpsoy şunları kaydetti;

KENDİLERİNE KUTSİLER ORDUSU DEDİLER

Gülen’in 10-15 yaşları arasından itibaren yani akıl baliğ yaşlarda iken kendisinin ‘’Ahir Zaman Mehdisi’’ olduğu konusunda zihninde bir fikir oluştumuş. Yaklaşık 65 senedir bütün hayatını buna adayan Gülen, örgütü tamamen şahsı çevresinde şekillenmiş olduğu için FETÖ’nün her şeyi bu unsura dayalı olarak şekillendi, oluştu ve bugüne geldi.

F.Gülen, ben ‘’Ahir zaman mehdisi olarak gönderildim.’’ düşüncesini yapılanmadaki herkese benimsetmeye çalıştı. Herkes bu fikri algı dünyasının merkezine yerleştirdi. Kendilerini de “Biz ahir zamanda seçilmiş bir cemaatiz, İslam’ı dünyada yeniden ayağa kaldıracak ve hâkim kılacak jargona göre ifade edilecek olursa ‘Kutsiler Ordusuyuz” diye adlandırdılar.

İSLAM FIKHINI REDDETTİ

Bu noktada bizlerin bildiğimiz Ehli Sünnet vel cemaat olarak kabul ettiğimiz klasik kitaplarda anlatılmış olan İslam Fıkhını reddettiler ama bunları söylem düzeyine taşımadılar. Açık açık bunlar ifade edilmedi. Artık bütün Türkiye’nin malumu olmuş olan için ve dışın birbirilerinden farklı olması özellikleri anlaşılmıştır.

Düşünün ki yüzbinlerce delil ve inkâra yer olmayacak şekilde mesela 15 Temmuz’un faili olduklarını doğrudan ortaya çıkmıştır. Hiç utanmadan sıkılmadan bile halen “Bu bir tiyatrodur bizim bunda hiçbir kabahatimiz yok” diyebiliyorlar. “Özel Kuvvetler Komutanlığı karargâhındaki hain Semih Terzi’yi alnından vurup öldüren, Şehit Ömer Halis Demir o da hizmettendi.” diyecek kadar aklı da mantığı da aşan ölçüde takiyye anlayışını uzaktan yakından alakası olmayan bir münafık tarafları var.

15 TEMMUZ’A BU DÜŞÜNCEYLE GELİNDİ

Diğer özellikleri ise “Ben mehdiyim ya da biz Mehdi'nin cemaatiyiz düşüncesi ile klasik İslam fıkhını reddedebiliriz” düşüncesidir. Helal-Haram, farz gibi konularda bizim Ehli Sünned dünyası olarak bildiğimiz klasik bir edille-i şeriyye anlayışı vardır. Kitap, Sünned İcmai Kıyas gibi konularda çok rahatlıkla ispat edilebilecek biçimde kesinlikle böyle bir tavrın içerisine girdiler. Bununla ilgili binlerce örnek verilebilir. Bu tavrın içine girmelerini de kendi kendilerine meşru kılan içselleştirmelerine sebebiyet veren o baştaki merkez unsurun “Ben mehdi’yim” düşüncesidir. Bu adamın çocuk yaşlardan itibaren kafasında kabaca şöyle bir paradigma oluşuyor.

“Ben Mehdiyim ve ben her şeyi yaparım, başkaları için klasik fıkıhta yasak olarak haram olarak tanımlanmış olan bütün fiiller bana benim bu özellikteki pozisyonum itibariyle helaldir” düşüncesi vardır.

“Fıkıh benim ayağımı bağlamaz, benim faydalı gördüğüm gerekli gördüğüm taktirde düşündüğüm, aklıma gelen ve arzu ettiğim herşeyi yapabilmeye bir imtiyazım vardır” düşüncesi derece derece Cemaatte yeralan herkesin aklına yerleştirildi. 15 Temmuz’a bu sayede gelindi. 15 Temmuz bu sayede gerçekleşti.

Bakın burada bir empati yapalım. 15 Temmuz detayına girelim. Sözüm meclisten dışarı ama farzedelim FETÖ mensubu olarak o akşam o olayda görev almış olun. Diyelim ki bir savaş pilotusunuz ve F16’nıza bindiniz. Uçak ağzına kadar bomba ve mühimmatla yüklü ve size hedef verilmiş. Size Ankara’nın içersindeki sivil halkın bulundukları noktaları ve Meclisi bombala emir verilmiş. Şimdi empati yapalım ve düşünelim. Yani normalde bir insan karşısındaki sivil halkı vurma emrini yerine gtirmez. Müslüman olduğunu zanneden birisi silahsız olan kendi masum insanına bu kadar rahatlıkla gidip nasıl bombalayabildi? Bu bir kişiyle sınırlı kalan istisnai bir durum değildi.

15 TEMMUZ PSİKOLOJİK OLARAK DA ELE ALINMALI

İster tank personeli isterse de savaş uçağı pilotu veya helikopter personeli olsun, “Ya Siz ne diyorsunuz? Yapılacak şey midir bu hareket?” diyen kimseleri de görmedik. Sanki hepsi cephede harp etmiş gibi düşmana karşı bir harekat emri almışçasına hiç tereddütsüz kendilerine verilen bu emre riayet ettiler.

Hem bu arkada bıraktığımız olay hem de Allah korusun bundan sonrası için gerekli tedbirlerin zamanında alınabilmesi adına psikolojik arka planını çok ciddi bir konu olarak kabul edilip doğru teşhisi koymamız lazım ki doğru tedaviyi yapabilelim.

“İŞİMİZE YARAYAN HELALDİR”

Ben 17 senedir fiiliyat arka planına sahibim. İki tane yayınlanmış ve yanyınlanmakta olan bu konu ile ilgili Inceleme-araştırma sahibi ehli kalemim. Ama burada şunu görüyoruz. Bu adamlarda Haramı ve Helali belirleyen tek ölçü “İşimize yarayan herşey otomatikman Helaldir” ölçüsüdür. İşte bu ölçü ile bu kötülükleri yaptılar. Bu altyapı nedeniyle bundan sonra kendilerine verilecek emirlere göre ellerine geçecek fırsata göre yapabilecekleri bütün kötülükleri yapabilirler. Mesela ortada yeni doğmuş 3 aylık kundaktaki bir bebek var. Öteki tarafta o çocuğun katledilmesi şartına bağlı olarak on milyon dolar para var. Size deniyor ki “bir bıçak alıp o kundakdaki bebeği öldür 10 milyon dolar senin” Oradaki mükafat ne kadar büyük olursa olsun siz yapamazsınız. Sizin müslümanlığınız ve vicdanınız engel teşkil eder. Ama bu adamlar böyle değil. Şunun iyi bilinmesi lazım; F.Gülen şahsı olmak üzere bu insanlar sizin benim bildiğim tanıdığım kendimizinde bir parçası olduğumuz normal insan veya Müslüman kapsamı içerisinde yer alabilecek insanlar değil. Dolayısıyla bunları anlayabilmek için onların gerçek kimliklerini ve kişiliklerini ilk önce doğru anlayabilmek lazım. Aksi taktirde bütün anlama gayretleri eksik yada yanlış olacaktır.

Buna yönelik bütün savunma baştan itibaren sakat olacak veya eksik olacak, çünkü teşhis yanlış olacak. Onların düşünce sistemleri bizimkinden tamamıyla farklı çalışıyor.

Bu psikopatoloji düşüncesinin içinde yetiştiği çevre ile ilgili birbirini tamamlayan iki sebebi var.

AİLESİ AKIL HASTASIYLA DOLU

Birincisi, Gülen’in kendi anlatımlarına göre ailesinin arasında çok ağır akıl hastalarının olduğudur. Gülen’in teyzesinin halk tabiriyle zincire bağlayarak ancak zabdedilen birisi olduğunu biliyoruz. Bunu bize FETO bizzat ağzından anlattı. Teyzesinin en sonunda zabdedilemez hale geldiğini ve Erzurum'da hastahanede psikiyatri bölümüne yatırıldığını, bir ara fırsat bulup kendisini hastahanenin dördüncü katından aşağıya attığını söyledi. Irsi olarak ve köken olarak gene kendi anlatımlarına göre görüyoruz ki bu çocukluk yaşlarından itibaren çok farklı bir psikolojiye sahip.

CEKETİ TERS GİYİP DİKKAT ÇEKMEK İSTEMİŞ

Burada bir dikkat çekici unsur da sürekli dikkatlerin üzerinde olması ve toplanması eğiliminde merkez şahıs olmak istemesidir. Mesela buna örnek verirsek yine kendi anlattığı bir hikayede şunu biliyorum.
Erzurum'da bir medresede eğitim aldığı yıllarda yani 10 ile 15 yaşları arasında insanların dikkatini çekmek için artık yapacak hiçbir şey bulamazmış. Erzurum'da Çarşının ortasında böyle kalabalık olduğu bir zamanda mesainin dağıldığı akşam saatlerinde ceketini ters giyermiş. Çarşının ortasındaki kalabalığın içerisinde caddede bir aşağıya bir yukarıya gider gelirmiş. Bunu da bizzat kendisi anlattı.

Bu anektotlardan yola çıktığımızda görüyoruz ki karşınızdaki normal bir insan değil. Şunu özellikle belirteyim ki bu anlattıklarım bir düşmanın ya da ona iftira atan bir kişinin değil bizatihi kendi ağzından duyduklarımızıdır.

Burada bilmemiz gereken önemli olan konu da biz bu insanın doğuştan itibaren anormal bir insan olmadığını görüyoruz. Ortalama 10-15 yaşındaki bir kişi Mehdi kelimesini belki duymamış olabilir ama bu anlamda normal bir insan değil. Medresede yetişen bir insan öncesinde yetiştiği köydeki aile çevresinde iyi kötü bir İslami aile çerçevesinde bu kavramların bilincinde. Yani ortalama 15 yaşındaki bir Türk gencinin o yaşlarda Mehdiyi duymaması normaldir. Ama önceden de duymuş ve beyninde zannediyorum şekillenmiş olan Mehdi inancı ve imajı şu şekildedir.

KENDİSİNİ PEYGAMBERDEN SONRAKİ ADAM OLARAK GÖRÜYOR

Gülen denen şahıs kendisini Hz. Muhammed (S.A.V.)’ten sonra ikinci büyük bir insan olarak görüyor. Efendimizden sonar imanın gereği olarak bir peygamber gelmeyeceğini hepimiz biliyoruz.

Peygamberlik’ten sonra İslam tarihinde Gülen’in kendisini uyarlayabileceği en iyi hedef Mehdiliktir. Evliya ya da kutupluğu Kabul dahi etmez. Çünkü evliya da kutup da kendi devrinden sonra yerlerine birileri gelen makamlardır. Alimliğin Lafı bile olmaz. O zaman işte Mehdi bütün tarihlerde bir tane olduğu için bunun ikincisi olmadığını bildiğimiz için Mehdiliğe yönelmiştir.

Bu şahsın hastalıklı olduğunu şuradan da tespit edebiliriz. Zaman zaman ben mesih de olabilirim diyor.
Çevresinden “Siz Mehdi veya Mesih değil misiniz” diye sorulduğunda duruma göre açıkça “Evet ben Mesihim” veya “Ben ne Mesih ne de Mehdiyim” diyerek duruma göre ortada bir cevaplar verirdi. Bu bir çelişki olmaz mı diye düşünüldüğünde olmadığı sonucuna varılır. Çünkü Gülen normal bir psikolojik yapıya sahip bir insan değil. Bahsettiğimiz insan zaten hasta bir insan olduğu için düz mantık da çelişkili olabilir.15 Temmuz ve sonrasındaki gelişmeler de dahil olmak üzere bütün davranışları doğru anlaşılması lazım. Parçaların yerine doğru yerleştirilmesi lazım yoksa bütün anlamalar eksik olacak ve yanlış olacaktır.

ÇEVRESİNDEKİLER GÜLEN’İ SORGULAMIYOR

Çevresindeki kişiler F.Gülen’in mesih olduğunu ya da olmadığını neden anlamıyorlar veya ona nasıl bu şekilde sımsıkı bağlı kalıyorlar?

Gülen’in mesih olmadığını bilen ve bile bile lades diyen ve sonunda da menfaat ilişkisi sağlayan kişiler vardır. Benim tahminim bu tür insanların içerisinde orantısal olarak nispeten daha küçük bir kategoriye sığdırabilecegimiz bir şekildeler ama hep varlar.

İçlerindeki birçok insan dini Fethullah Gülen'den öğrendiği için baştan itibaren saptırılarak getirildiler. Gülen’in bu tür çelişkilerini çözebilecek, dolayısıyla da sorgulamalar yapabilecek bir düzeyde değiller. Zaten kişiliği itibariyle böyle çok şüpheci ve sorgulayıcı olan insanlar FETÖ ile hayatının bir döneminde karşılaşmışsa bile çok kısa zamanda ekarte ediliyor. Hatta bunlara yapılanmanın jargonu ile ‘’ARIZA’’ adı veriliyor.

Bu yapılanmayı sorgulayan ve itaat etmeyenler için yukarıdaki abiler “Aman onu bırakın onunla ilgilnemeyin. Vaktinizi zayii etmeyin. Bu tür insanlar ileride bize sürekli baş ağrısı yapacak tipler. Bunları bünyeye dahil etmeyin” derler. Zaten bu tip insanları çıkarttığınızda en az problemli, sizi en az eleştitiren ve size en az itiraz eden bir topluluğu elde etmiş oluyorsunuz.

5 KAT BÜYÜK KÜSKÜNLER ORDUSU VAR

FETÖ’nün teknik bir tabirle küskünler ordusu var. Şu an FETÖ mensubu olan Türkiye çapında örnek veriyorum 100 kişi var ise bunun en az 5 katı büyüklüğünde bir de küskünler ordusu var. Küskünler ordusu diye tabir ettikleri kişiler ise bir zamanlar bu yapıda bulunmuş sonra çeşitli sebepler ile ayrılmış ve bünyenin dışına kendisini çekmiş olan kişilerdir. Bu normal bir sosyolojik durum olarak kabul edilemez.

Şu ana kadar bu konu ile ilgili benim gözlemlediğim kadarıyla yapılan incelemeler ve araştırmalarda hiç üzerinde durulmadı. FETÖ’yü anlama açısından bu çok önemli. Bu yapının kendisinden hariç kat kat fazlası kendisini dışarıya çekmiş olan büyük bir kitle var, asıl dikkat edilmesi gereken nokta orası.

"GÜLEN ÇOK KEZ KÜFRE GİRMİŞTİR"

‘’FETÖ’’de yer alan kişilerin bütününe genelleme yaparak kafadan kafir hükmünü verebilirmiyiz derseniz cevabım hayır olur. Peki kime kafir deriz? Açıktan açığa helali haram, haramı helal yapıyorsa, bunu Kabul edip savunanlar da bu hatası ikaz edildiğinde o ikazı kabuıl etmiyor dinlemiyorsa küfre girmişlerdir bunlara kafir denilir.

Gülen’in çok sayıda küfre girdiğine şahit olduğum bir sürü olay olmuştur. Mehdilik düşüncesi F.Gülen’in iliklerine kadar işlemiştir. Birçok yazı ve fetvasında aslında küfre girdiğini ve bunları yaydığını görmek mümkündür. F.Gülen’in kendisine bakış açısı “Ben ahir zaman mehdisiyim. Amerika'yı da kullanırım CIA’de kullanırım Rusya’yıda kullanırım. Kullanılan taraf ve zarar gören taraf ben değilim bu Amerikalılar ve Ruslar enayi ve parmağımın ucunda oynatıyorum” şeklindedir. Abdestliyken abdesti bozan hallerden birisi yerine getirilmiş olsun ve o insan istediği kadar benim niyetim temizdi desin. Onun abdesti bozulmuştur bunun niyetle hiçbir alakası yoktur. Bu da bunun gibidir. Yani şimdi sen emrindeki bir topluluğu veya bir cemaati CIA’nın emrine verip fiiliyatta onların projesinde çalıştırdıktan sonra “Aslında niyetim iyiydi” diye avunsanda bu seni haklı kılmaz. Mahkeme-i kübrada Cenabı Allah'ın elinden seni de kurtarmaz.

KENDİSİNİ KURTARILMIŞ OLARAK GÖRÜYOR

Gülen bu kadar kötü amellerinin hiçbirisini kötü olarak görmez ve asla Kabul etmez. Çünkü kendisini doğuştan kurtarılmış olarak görür. Hesap ve günahların mesuliyetinin dışında olarak görür kendisini. Ahir zamanda tüm dünyaya islamı yayacağını düşündügü için her şey caizdir onun için. Bunu da bu şekilde çok üstü örtülü kelimelerle sürekli olarak etrafına söylemiştir. Gülen bu kötülüklerin komutasındadır. O yüzden emir altındaki insanlara bu kötülükleri yaptırır. Bunlar insan fıtratının kaldırabileceği şeyler değildir.

Peki o zaman bu mekanizma nasıl sağlandı?

Ben işin içinde olduğum için şunu biliyoruz ki çok yoğun olarak yapılan bir telkin daha doğrusu bir beyin yıkama operasyonu yapılıyor.

Bir yangını söndürmek için görevli itfaiye erisiniz ve yakanızı paçanızı hiçbir şekilde ateşe kaptırmayacaksınız. Bu kulağına gerçekçi olarak gelmeyebilir. Gelen telkinleri münfet bir kulakla kabul etmeyi ve dinlemeye hazır hale gelmiş olan insanı düşündüğümüzde bu çok ikna edici bir argümandır. Şimdi metaforları yerine oturtursak büyük bir yangın var. Dünya genelinde manevi bir sapıklık, Ataizim ve İslam düşmanlığı olarak bakıldığında yerine oturuyor metaforlar. Bunların karşısında itfaiye erleri olmuş olmak bile başlı başına korkunç bir şerefdir. Bu yangını söndürmek için insanların yakasına paçasına sıçrayan hafif ateş ise günahlardır.

Baştan senin içinden normal müslüman vicdanının üreteceği tepkinin potansiyelini söküp alıyor. Fasıldan birilerinde “Allah erinin günahı olmaz yani günaha karşı muaf” cümlesi geçiyordu. Bu İslam dininin altına dinamit koymaktan başka bir şey değildir.

GÜLEN MASON AJANI MI?

Masonluk konusunun tam detayına girersek şunları söyleyebilirim, F.Gülen’in 1976 tarihlerinde Mason locasına kayıtlı gibi bir resmi belge ortaya çıktı. O dönemlerde yayınlanan resmi belgelerden bir tanesinde 1971 senesine ait 9. Kol Ordu Komutanlığı sıkıyönetime ait Milli İstihbarat raporları var. işte o raporda ‘’F.Gülen’’le alakalı birtakım karanlık güçler tarafından “Müslüman cemaatler arasında fitne çıkartmak amacıyla yerleştirilmiş bir ajandır” diye bir ibare olarak rapor mevcuttur.

1965 senesinde Kırklareli Merkez vaiziyken dönemin Ermeni Patriğine bir mektup yazarak 1915 Ermeni soykırımını desteklediğini ifade eden mektup göndermiştir. Olayı vatandaşın kafasına bu şekilde yerleştirip süreci sıkıntıya sokmaya çalışmıştır. Bu en tehlikeli durumlardan birisidir. Bu adamla ilgili söylenen her idiaya balıklama atlamamak lazım. Masonluk veya Kardinal iddiaları ise belgelenmediği için bu iddialar onlara ağırlık kazandıracaktır. Bana kalırsa bunlarla uğraşmayıp asıl mücadeleyi gölgede bırakmamaklazım

FETÖ İLE MÜCADELE

FETÖ’nün mason yada kardinal olması şu anlık bir şey ifade etmiyor. Çünkü bunlarla mücadele etmek için ortada binlerce olay varki bunların en büyüğü 15 Temmuz olayıdır. Onun mason yada kardinal olup olmaması onu ne aklar yada nede karalar. Çünkü elimizde çok somut olarak belgeler ve olaylar var. Bunlarla mücadele etmek en doğru mücadele biçimi olacaktır.

Sineği değil bataklığı kurutmak için benim gibi veya onların aralarından çıkan insanlardan oluşan bir birim kurulup bunların hepsini deşifre etmek gerekiyor. Özellikle biz onları hal ve hareketlerinden tanıyabildiğimiz için bize de bu mücadelede yer verilsin. Biz devletimizden bunu bekliyoruz. Biz ‘’FETÖ’’ ile mücadelede yer almak istiyoruz, mücadelerle alakalı bununla görevli kişileri eğitim vererek bilinçlendirmek en doğru mücadele şekli olacaktır.

ÖZEL HABER: ALİ ÇAĞLAR TİNBEK / İSTİKLAL GAZETESİ