FETÖ’cülerin deprem vurgunu
Önceden ön hazırlıkları olsa da Fetulahçı yapı Erzincan'da kendini göstermeye başlaması 1992 Depremi iledir.
Kurumsallaşacaklardı. Akyazılı Vakıfları kapsamında Otlukbeli adlı okullarının açılması, burs toplanması, gazete abonelikleri için özel çalışma içerisine giriştiler.
Mart ayındaki depremden yeni çıkmış o insanlara dünyanın her tarafından yardım yağarken onlar Erzincan'ı yağmalamanın derdine düşmüştü.
Yemekli düzenlenen toplantılarda kendilerini ‘iş adamı' olarak tanıtan bazı zevat vardı.
“Biz onca işimizi, gücümüzü bırakıp neden buralara geldik biliyor musunuz” diyorlardı üst perdeden.
“Bizim neden özel okullarımız olmasın, itinayla yetiştirilmiş öğrencilerimiz olmasın, burada bizden doktorlar, hâkimler yetiştirilmeli...” diyorlardı.
Bu sırada kurdukları senaryo gereği onlardan olan, ama herkesin mali durumunun hiç de iyi olmadığını bildikleri biri huşu içerisinde ileri atılıyordu “Benden on bin lira!”
Fakir olduğu bilinen kişinin o haliyle on bin lira bağışlaması diğer katılımcıları mahcup ediyor; ister istemez kendilerine yakışır bir rakam belirtmek zorunda hissettiriyordu.
O anda ayarlanmış bir başka kişi devreye girip katılımcılara diyordu ki “Arkadaşlar üzerinizde para yoksa senette verebilirsiniz!”
Adam bunu söyledikten sonra cebinden hemen senet koçanını çıkartıyordu.
Katılımcıların artık üretebilecekleri bir bahaneleri kalmamıştı. Depremzedeler istemeye istemeye büyük rakamları imzalıyordu.
Ertesi gün, akşam çok büyük bir hata yaptıklarını anlayanlar, araya hatırlı kimseleri sokarak akşam taahhüt ettikleri rakamı ödeyemeyeceklerini belirterek senetlerini geri istedi.
Ama örgüt muhasebecisi “maalesef” diyerek, senetlerin bankaya devredildiğini artık muhataplarının banka olduğu söylüyordu.
İşte örgütün ilk para toplama operasyonu böyle gerçekleşmişti şehirde.
Bu anlatılanlar FETÖ'nün Erzincan'ı en hassas noktası olan deprem üzerinden ilk istismarı değildi.
1992 depreminden çok daha büyük olan 1939 depremiyle ilgili FETÖ evlerinde senelerce bir hikâye anlatıldı.
Bu hikâyeye göre Erzincan manevi olarak Fethulah Gülen için seçilmiş bir şehirdi. Gülen daha doğmadan manevi güçler Erzincan üzerinden onun için harekete geçmişti.
Hikâye şöyle:
“27 Aralık 1939 gecesi iki melek Erzurum'u depremle yıkmak için Allah tarafından görevlendirilmiştir. Erzurum'a gelen melekler annesinin karnındaki Fethulah'ı görünce onun insanlığın geleceği için gerekli çok büyük bir insan olduğunu anlarlar. Böyle birisinin asla zarar görmemesi lazımdır.
Melekler bir inisiyatif alarak 27 Aralık gecesi Erzurum'da olacak depremi Erzincan'a taşır.”
“Fethulah Gülen zarar görmesin” diye Erzincan'dan Tokat'a kadar uzanan coğrafyada kırk bin kişi ölür, yine binlerce insan yaralanır, evsiz barksız kalır.
Mukaddes Erzincan...
“Kutsî adam” Gülen'in diyetini ödemiş bahtiyar şehir...
FETÖ/PDY hikâyesini, Erzincan'dan başlattığına göre örgütün Erzincan'da çok daha yoğun bir çalışma yaptığını, üst düzey kriptoların bulunabileceğini gözetmek gerekir.
Önceki yazıda Erzincan Adliyesi'nde nasıl üst düzeyde bir yapılanmaya gidildiğini gördük.
Bahsettiğimiz tarihten sonrasındaki reis ve başsavcı dahi FETÖ/PDY kapsamında mesleğinden ihraç edildi.
Erzincan daha 15 Temmuz geçesi Saygıderğer Cumhurbaşkanı vatandaşlarını sokağa, vatan savunmasına davet ederken üst düzey bir partilinin “Tamam; her şey kontrol altında evlerinize gidebilirsiniz!” dediğine şahit olmuştu.
FETÖ gitti Erzincan kurtulamadı.
Sahi Erzincan ne zaman kurtarılacak?