Felsefe Okuyan Kasap Projesi
Zincirleme mantık sonucu ortaya çıkan bir hükmün, başlangıçtaki öneri ile ilişkilendirmek, sosyal konularda anlaşılması çok nadir olan bir durumdur. Anlaşılması güç olan zincirleme mantık sonucu bulduğunuz bir hükmü söylediğinizde, konuyu kavrayamayan kişinin size vereceği cevap, sizin aşağılayan bir ifade şeklinde olur. “Bana Felsefe yapma” şeklindeki karşı çıkışları çok duymuşsunuzdur. “Bana Felsefe yapma” sözü, aslında anlamadığı bir şeye karşı çıkarken, anlamadığını gizlemek için karşı tarafı aşağılama yolunu tercih etmektir. Söylemek istediği şey: “sen saçma sapan şeyleri, akli delillerle doğru göstermeye çalışıyorsun, ben bunu yutmuyorum”
***
Hele bu cümleyi, bir camii hocası veya bir medrese talebesi veya bir sofi meşrepli biri söyleyince, avam da kendine büyük bir destek bularak, felsefecileri küçümsemeye başlarlar. Zavallı felsefeci, çoğunluğun karşısında, zincirleme mantık yapmaktan vazgeçer; başlar, sadece felsefecilerin takıldığı mekânlar aramaya, ama nafile bulamazlar. Sonra belki biri çıkar diye kitap yazmaya, yazdığı kitapları da okuyan çıkmaz. Sonra zengin değilse, geçimini sağlamak için kendisini aşağılayan bir zihniyetin içinde çalışıp geçinmeye uğraşır. Başkasının emrinde çalışmak da zor gelmeye başlayınca, kendi işini kurmak için uğraşır. Bunların içinden, kendi işini kurup, sadece hobi olsun diye felsefe okuyan kişilerde çıkabiliyor. Esnaf, ama felsefe okuyor. Hele hobi olarak felsefe okuyan bir kasap gördüğünüzde, durum daha da sizi güldürebilir. Kasaptan et almak için bir kasap dükkanına giriyorsunuz, tezgahın yanındaki masaya, bir bakıyorsunuz, “Bertnard Russell’ın [Batı Felsefesi Tarihi]” kitabı. Böyle bir durumda, sormadan edemezsiniz. “Af edersiniz, siz nerde okuyorsunuz?” Şaşkınlığınızı gizleyemezsiniz. Türkiye de çok mümkün görünmeyen bir sahne hayali benimkisi…
***
Hayal etsenize, bir kasaba giriyorsunuz, tezgah da İsmet Özel, kanlı dana budunu parçalarına ayırırken, size “üç mesele”sini sizin anlayacağınız bir dilde özetliyor, anlamadığınız bir yerleri sorduğunuzda, “siz zaten bunu anlayamazsınız!” demeden, sabırla size anlatmaya çalışıyor. Sonra yan taraftaki, kuruyemişçi de Dücane Cündioğlu, kahve makinesinde, size kahvenizi hazırlarken, tanrıyı şehre indirme projelerinden bahsediyor.
***
Aslında bu gün hayal dediğimiz, böyle sahneler, ilim tarihimizin en parlak dönemlerinde vardı. İmamı Azam bir kumaş satıcısı idi, bazen tezgaha bakardı, Aziz Mahmut Hüdayi ciğercilik yapmıyor muydu? O zamanların ilim ehli, halkın içinde yaşayarak, halkın yaptığı meslekleri icra ederek, ilim ile uğraşıyorlardı. Bu gün ilmin yuvası kabul edilen üniversitelerin kapısından içeriye, öğrenci olmayan kişileri almıyorlar. Felsefeye meraklı olan hangi esnaf, gidip bir üniversite’deki felsefe profesöründen bilgi alabilir.
***
Gerçek ilmi halka indirmez isek, cahil kalan halkın hangi terör örgütlerinin elinde maşa olacağını bilemezsiniz. İlim fildişi kulelerde, dar bir zümre arasında olmamalıdır. İlim halka inerse terör taraftar bulamaz. Bu gün yeryüzüne baktığımızda; terör, gelişmemiş Müslüman halkların olduğu alanlarda, kendine en çok taraftar buluyor. Bu bir tesadüf olamaz. Terör ile mücadele etmek, cehalet ile mücadele etmekten geçer. Öyle ise esnafımızı inceleyelim, kaç kişi ilimle uğraşıyor, sıradan insanın yaptığı meslekleri icra eden; temizlikçi, çaycı, garson, börekçi, büfeci, şoför; felsefe, kelam, mantık, sosyoloji alanlarda kitap okuyor, ya da bilgi sahibi olmak için araştırma yapıyor.
***
Toplumun bir kısmı ilimle-bilimle meşgul oluyor, diğer kısmı cahil ve ezik kalıyorsa terör kendine hep taraftar bulur. Bu gün hala terör taraftar buluyorsa, yanlış giden bir şeyler var demektir. Hep birlikte yanlışları tartışıp, çözüm yolları bulmalıyız. İlmi toplumun bütün katmanlarına taşımalıyız.
***
Ne zaman bir kasap dükkânında, “felsefe okuyan kasap” görürsem, ilim halka inmiş demektir, terörle mücadelede en önemli merhaleyi geçmişiz demektir. Zincirleme mantık sonucu bulunan hükmü beğendiniz mi? Afiyetle kalın…