Muhteviyatını inancımız ve aile kültürümüzden alan “esnaflık”, Ahilik geleneğinden günümüze uzanan zincirin en son halkasıdır. 13. Yüzyıldan bu yana geçen süreçte, Anadolu başta olmak üzere edindiğimiz kadim coğrafyalarımızın en ücra köşelerinden bize dair en güzel hasletleri barındıran bir kültür mirasımızdır
Muhteviyatını inancımız ve aile kültürümüzden alan 'esnaflık', Ahilik geleneğinden günümüze uzanan zincirin en son halkasıdır. 13. Yüzyıldan bu yana geçen süreçte, Anadolu başta olmak üzere edindiğimiz kadim coğrafyalarımızın en ücra köşelerinden bize dair en güzel hasletleri barındıran bir kültür mirasımızdır. Sadece kazanç sağlamak değil, edep, terbiye, ahlak, liyakat sahibi olmak gibi, iyi bir insanda olması gereken özellikleri kişiye nakşetmeyi amaç edinmiş, ticaretin içerisinde yaşattığımız sosyal değerimizdir. Yüzyıllarca, Ahilik Teşkilatı içerisinde, özünü kaybetmeden günümüze kadar gelmiştir. İnsanımıza özgü, ticaret yapma karakterimiz üzerinde özel rolü vardır. Hak, adalet, güven, sabır, fedakarlık, kanaatkarlık ve emaneti gözetme gibi kazanımları yüceltmiş, daha birçok güzellikleri de toplumumuza kazandırmıştır.
Toplum üzerinde yapılandırıcı rolü vardı. İtibarı, diğer zümrelere nazaran en ön saflardaydı. Esnaf olmanın toplumsal anlamda ciddi sorumlulukları vardı. Bakınız, esnafımız Ahilik müessesesine katılırken nasıl yemin ederlermiş:
''Bismillahirrahmanirrahim. Ahi Evran yurdunda mesleğini icra eden biz zanaatkar ve ticaret erbabı olarak, çalışmayı ibadet sayan bir anlayışla, hakkın rızasını gözeterek halka hizmet edeceğime, Ahiliğin temel değerleri olarak cömertlik, doğruluk, dürüstlük, hoşgörü, güven, sevgi, sabır, dostluk, fedakarlık, adalet, kanaatkarlık ilkelerine ve komşuluk hukukuna uyacağıma,
Elime, belime, dilime, gözüme sahip çıkıp, günahlardan sakınacağıma, ölçü ve tartıda doğruluktan sapmayacağıma, 'müşteri velinimetimdir' düşüncesiyle onlara güler yüzlü davranacağıma, kaliteli mal üretip, hileli ve çürük mal satmayacağıma, yalan söylemeyeceğime, insanları kandırmayacağıma,
Hayatımın her döneminde kul hakkını gözetip, kimseye haksızlık yapmayacağıma, meslek eğitimi ve kurallarına bağlı kalacağıma, helalinden kazanıp, haram lokma yemeyeceğime ve Ahi esnafında olması gerekli ahlaki değerlere bağlı kalacağıma, Namusum, şerefim ve bütün mukaddesatım üzerine ant içerim.''
İçilen yemine baktığımızda, esnaflığın sadece para kazanmak amacıyla yapılan bir iş olmadığını, bir model, toplumsal bir rol, statü olduğunu anlıyoruz. Paradan daha çok, o paranın ve toplumsal değerleri koruyabilmek için insan onurunu yüceltmeyi telkin eden bir anlayışa sahip olunduğunu görüyoruz. Dolayısıyla; insanın var olduğu, onurun yüceldiği bir toplumda, devlet de var olmuştur. Var, kalabilmiştir.
Esnaflık; aile kurumunun ticari sahadaki yansıması gibidir. Aile kurumu, toplumun en küçük yapı taşıdır. Bir toplum, aile kurumunu muhafaza edebildiği derecede, devletini var kılabilir. Aile, ortak değerlerin harmanlandığı, insanın büyüme sürecini kavrayan doğal paylaşım sahası olarak, kişiyi kendine çeker. Aileden, topluma da benzer ilişki bağları oluşur. Bu bağlar aile temelinde yapıcı gelişirse, toplumsal anlamda da yapıcı bir karaktere bürünür. Toplumların da öbek öbek aidiyet duyguları, devletlerine bağlılık yönünde gelişir. Böylece millet bilinci oluşur. Bu anlamda; aile, devletin minyatür hali gibidir. Aileler dağılır, dağıtılırsa; devletler de çökmeye yüz tutar.
Bizim devletimiz, aile temelinden toplum geneline dek bu olumlamaların kümülatifi olarak kurulmuş, gelişmiş ve yükselmiştir. Kadim, medeniyetimiz de, bu temel üzerinde yücelmiştir.
Nitekim; Şeyh Edebali'nin, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'ye öğüdünde de bu hassasiyeti görüyoruz. Şeyh Edebali; Kuruluş döneminin Ahi Şeyhidir. Tüm Ahi Evran'ın lideri durumundadır. Tarihten anlıyoruz ki; Ahilik kültürünün 'Devlet-i Ali Osmaniye'nin kuruluşunda büyük rolü olmuştur.
Maneviyatın yanı sıra, esnaflığın temelinde usta, kalfa ve çırak ilişkisiyle başlayan bir disiplin vardır. Bu şu anlama geliyor. Toplumun, kendi içinde yukarıdan aşağı bir yapılanma, düzenleme dinamiği sürekli haldedir. Toplum, kendi istifadesini kendi içinden sağlamaktadır.
Esnaflık, toplum bireylerini çocukluktan başlayarak yetişkinliğe kadar geçen süreçte, talim ve terbiyeden geçiriyordu. Sokak; adeta, aile içi eğitim ortamına dönüşerek edep, ahlak ve güzel bir yaşayışa dair ne varsa insana yükleme imkanı oluşturuyordu. Toplumun inşası, sadece ailede değil, aynı zamanda hane dışında da gerçekleşiyordu. Elbette; esnaf ve esnafın bağlı olduğu kurumlarda (Ahilik yapısı kapsamında) gerçekleşiyordu. Bu disiplin, toplum değerlerine de uygun olduğundan esnaflık, aile kurumu gibi oturmuş ve günümüze kadar gelmiştir.
Tarihsel süreçle birlikte bu kadar güzelliği bugünlere taşıyan esnafın durumu, an itibariyle iyi görünmüyor. Ekonomik olarak her geçen gün, büyük sermaye şirketlerinin piyasa tahakkümü altında yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yasalar ve uygulamalar, makro düzeyde esnafı korur nitelikte değildir. Büyük şirketlerin lehine alınan kararlar; vergi afları, ticari ayrıcalıklar vs. esnafı, serbest rekabet koşulları içerisinde sindirmiştir. Büyük mağaza zincirlerinin, hiçbir kurala bağlı kalmaksızın, gelişi güzel artması küçük esnaf üzerinde bir heyulaya dönüşmüş, kepenkler kapanmakta, ya da faaliyetler askıya alınmaktadır. AVM kültürünün özendirilmesi, alışveriş davranışlarının değişmesi, esnafla birlikte aileyi de tehdit eder düzeydedir. Zira; temelinde ticari hayatı yaşanır kılan esnaflık bilinci, aile bilincinin bir uzantısıdır.
Esnaflığın, ekonomik faaliyet olma özelliği gibi sosyolojik olarak da ciddi bir misyonu vardır. Esnaflar, kişinin kendi ailesinden sonra çevresinde en yakın, en güvenilir diye itibar ettikleri kişilerdir. Onların kanaatleri önemlidir. Mahalleye, yakın çevreye model teşkil ederler. Alışverişlerin yapıldığı, zaman zaman borç ilişkisi kurulduğu kimselerdir. Hem toplumu iyi tanırlar, hem de toplum tarafından iyi tanındıklarından, ayrıca iyi olmak zorundadırlar.
Bu anlamda, esnaflık ve aile kurumu birbirine çok yakındır. Evlenecek gençlerin ilk araştırmaları da yine esnafın mütalaasıyla gerçekleşebilirdi. Aile kurumu ve esnaflık birbirini tamamlayıcı, toplumun hem ticari, hem sosyal anlamda en önemli değerlerindendir.
Siyasi partilerin seçim dönemlerindeki esnaf ziyaretlerinin temelinde de bu yakınlık vardır. Zira; esnafla temas, ailelere ulaşmanın en etkili yollarından biridir. Ancak; son zamanlar hem aile, hem de esnaflarımız ihmal edildi. Geçici çözümlerle sonuç alma çabaları yanıltıcıdır. Hazır paralar, ekstra krediler gibi temelsiz desteklerin kalıcı bir faydası olacağı düşüncesi yanlıştır. Bir yandan aileyi baltalayacak yasalara, sözleşmelere imza atıp; diğer yandan büyük şirketlere yeni alanlar açıp, vergi borçlarını silerek, bunu topluma fatura etmek, hem aile kurumuna hem de esnafın tezgahına ihanet derecesinde gaflettir.
Velhasıl; esnaflık, ticaretin aile formudur. Esnafı koruyabilirseniz aile kurtulur. Aileyi kurtarırsanız esnaflık da var olur, siyasette, siyasetçi de…
Hiç biri bir diğerinden bağımsız değildirler.