Türkiye adım adım cumhurbaşkanı ve TBMM seçimlerine giderken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın adaylığına ilişkin tartışmalar sürüyor. 18 Ocak'ta AK Parti Grup Toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adnan Menderes'in 14 Mayıs 1950'de "Yeter söz milletin" diyerek sandıktan zaferle çıktığını vurgulayarak, 2023 seçimlerinin de 14 Mayıs'ta yapılacağını belirtmişti.
Anayasa'nın 101'inci maddesinde ise "Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir" deniyor.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ 2018 yılındaki yeni seçim kanunundan dolayı Erdoğan'ın adaylığı önünde bir engel olmadığını belirtirken bu durum anayasa profesörleri arasında da tartışma yarattı.
Karar gazetesine konuşan Eski Yargıtay Birinci Başkanı ve Eski İ. D. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Sami Selçuk, 'Erdoğan 3. kez aday olabilir mi?' sorusunu yanıtladı.
Prof. Dr. Selçuk şunları söyledi: Ben anayasa hukukçusu değilim. Ancak sorunuzu Anayasa'mızın ilkokul çocuğunun bile anlayacağı temel hükmüne ve hukukun ilkelerine göre yanıtlamaya çalışacağım. Görüyorum ki, şu anda iktidarın nimetlerinden yararlananlar ile hukuk etiğine göre yalnızca 'hukukun dediği'ni (juris dictio) savunan hukukçular karşı karşıya. Birinci kesimdekiler, sözgelimi, bu kesimde yer alıp, anayasa hukuku değil, hukuk tarihi hocası olan, ancak nedense anayasa hukuku uzmanı sanılan bir kimlikle ortaya çıkan ve asıl uzmanlık alanını hiç açığa vurmayan şu andaki TBMM Başkanı'na göre, yani onun nitelemesiyle kendisi gibi 'gerçek hukukçular'a göre, sistem değiştiğinden görevdeki cumhurbaşkanı üçüncü kez aday olabilirmiş. Yine birinci kesimde yer alıp, verdiği sözlere pek bağlı kalmayan Adalet Bakanı da, evlere şenlik ve de çok engin hukuk düşünürü duruşuyla aynı doğrultuda konuşuyor.
'KENDİ DEMEÇLERİNİN HUKUKLA HİÇBİR İLGİSİ YOK'
Hemen belirteyim ki, ben, bu tartışmada, geçmişte bana görüşlerini söyleyen öğrencilerim gibi, ikinci kesimde, yani yukarıdakilerin deyişiyle gerçek olmayan, sahte hukukçuların yanında yer almaktan şeref ve kıvanç duymaktayım. Biliyorum ki, hukukçularla ilgili bu ayrım ve ulaşılan yukarıdaki sonuç, aşağıda değineceğim maddeyi okuyan ilkokulu bitirenleri bile hem çileden çıkaran, hem de kaba bir yanlışın dolaylı bir itirafıdır. Öyle ki, yukarıda adı geçenlerin ve kendilerini kamuoyuna gerçek hukukçu diye sunanların dediği gibi, kendi demeçlerinin hukuk ve hukukun yorumuyla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Dahası ikisi de, işlerine geldiği gibi yorum yaparak, yorumun kurallarını çiğneyerek yadırganası, saçma bir görüşü savunmuşlardır. Onların dayanaksız ve çürük dayanakları da 'yeni sistem'.
Oysa bu kişilerin sahte görüş sahipleri dedikleri hukukçulara, bu kesimden biri olmakla gurur duyan bana göre, yeni sistemde de yürürlükteki Anayasa'nın bu konudaki temel ilkeyi içeren hükmü yorumu yasaklayacak biçimdedir. Çünkü çok açıktır: 'Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir' (m. 101/2). Bu madde yürürlüktedir, efendiler!?. Yeni sisteme geçilirken de kaldırılmamış. Belki de unutulmuş, ama iyi de olmuş.
'BU DENLİ AÇIK BİR HÜKMÜN YORUMU OLUR MU?'
Şimdi bana soracaksınız. Peki, onların dedikleri gibi bu denli açık bir hükmün yorumu olur mu?
Asla olmaz. Olamaz. Çünkü Roma hukukundan bu yana yorumda en önemli ilke şudur: 'Anlam açıksa yorum yapılmaz' (interpretatio cessat in claris) ya da 'açıklık durumunda yorum yapılmaz' (in claris non fit interpprtatio). Kamuoyunun dikkatini çekmek isterim. Bu yorum yasağını sürdüren ve şeriata dayanan Mecelle de böyle demektedir: 'Tasrih mukabelesinde delalete (aracılık ederek kanıtlama) itibar edilmez' (madde 13). Kısaca 'sarahat (açıklık) karşısında delalete itibar yoktur.' Çünkü fıkıhta, 'sarahat, delaletten akvadır (güçlüdür, üstündür).'
Demek, her boyda ve her katmandaki insanlar, iki kez seçilememe gibi bir 'temel ilke'yi düzenleyen bu anayasal hükme kesinlikle uyacaklardır. Sizler, ABD'de de bir başkanın iki kez seçileceğine ilişkin temel hükme uyulmadığını hiç gördünüz mü? Elbette görmediniz. Dahası kimsenin aklına bile gelmez böyle bir durum.
'TÜRKİYE'DE BÖYLE BİR İSTİSNAİ DURUM YOK'
ABD'de sadece bir kez ikinci Dünya Savaşı sırasında, yani çok olağanüstü koşullarda Başkan Franklin Delano Roosevelt için kullanılmıştır, bu istisnai durum. Peki, Türkiye'de böyle bir istisnai durum var mı? Çok şükür yok. Öyleyse neyi ve neden tartışıyoruz? Çünkü hukuku hiç özümsemedik ve ona hiç saygımız yok da ondan. İnsan, ancak kendi yaptığı hukuka, kendi verdiği söze, hem de şerefi üzerine ant içerek verdiği söze uyarak başka insanların güvenini kazanabilir.
Umarım, YSK'nın büyük hukukçuları, hiç değilse bu kez tartışılan bu konuda 'aynı konuda norm' arayacak ve böyle bir norm varsa hukukun önemli bir sorunu olan 'hükümlerin (normların) yarışması' (concours des normes, concorso di norme) kurallarına göre karar verecek yerde, kendilerini yasama organının ya da Anayasa Mahkemesi'nin yerine koyarak 'mühürsüz oylar'la ilgili maddeyi yürürlükten kaldırdıkları gibi, 'yetki yağması'nda (salahiyet gaspı, usurpation de pouvour, usurpazione del potere) bulunup, 'yokluk' (keenlemyekûn) yaptırımıyla sakat olduğundan hukuk dünyasında doğmayan bir karara imza atmazlar.
Çünkü her şey tükenir, bilim asla tükenmez; tüketilemez. Öncekilere öykünme (taklit) ise, düşünmeden ezberlemektir. Ezber ise, asıl işlevinden, yani düşünme işlevinden kopardığı için beyni çürütür. Bu yüzden ezber, hem yanlışlara yol açar, hem de, Ionna Kuçuradi'nin dediği gibi, insan hakkının çiğnenmesidir. Bundan kaçınmayı, Sokrates'in, Decartes'ın araştırmadan görüş bildirmeyi yasaklayan, Husserl'in 'bildiklerini ayraca al' öğüdüne bağlı kalmayı kendine vazgeçilemez bir yöntem olarak benimseyen her hukukçu, 'hukukun dediği'ne uyar.
'CUMHURBAŞKANLARI ÜÇÜNCÜ KEZ ADAY OLAMAZLAR'
Kısaca bu konuda anayasal boyuttaki yazılı hukuka göre, cumhurbaşkanları üçüncü kez aday olamazlar, kuralına bağlı kalır. Çünkü Anayasa'nın bu maddesi, yani ancak iki kez seçilmeye izin veren bu maddesi, şeref üzerine ant içilen ve bu konuda 'ilke düzeyinde olan kesin bir anayasal buyruk'tur. Şu anda bu ilkeden saparak istisnai durumları gündeme getirmeye gerek yoktur. Hiç kimse, yorum görüntüsü altında hukuk normuna işkence ederek (torturare la norma) hukukla oynayama kalkışmasın. Çünkü hukuk, eninde sonunda buna kalkışanı çarpar.