Gerçekle yüzleşmek, zifiri karanlık bir odadan güneşli, apaydın bir ortama adım atmak gibidir. Bazen böylesi aydınlık da geçici olarak körlük yapabiliyor. Buna uyanış yolculuğunda hissedilen hoşluk diyebilirken tam zıttı ise aldanıştır!
Gerçekle yüzleşmek, zifiri karanlık bir odadan güneşli, apaydın bir ortama adım atmak gibidir. Bazen böylesi aydınlık da geçici olarak körlük yapabiliyor. Buna uyanış yolculuğunda hissedilen hoşluk diyebilirken tam zıttı ise aldanıştır! Gerçekle yüzleşmek ise tam olarak şöyledir; 'İnsan; kendi kurguladıklarıyla birbirini ötekileştiren bir canlıdır. Politika, ırk, sistem ve cinsiyetçilik budur.' Bana göre cahilistlerin dünyasında yaşanan gelişmelerdi bunların tümü.
Doğumdan ölüme kadar geçen sürecin adıydı yaşam ve bu sürede kendisini yetiştirdiğini düşünen birçok insan başka sürülerin malı olmaktan kurtulamıyordu. Cüzi miktarda tattırılmış olan özgür hareket edebilme yetkisi cahillerin dünyasında kıdemli bir olgu olarak var oluşunu sürdürebiliyordu. Her kesim için sorun olmasa da yeryüzü esefle-Safilin döneminin tam içinde bulunuyor artık. Bu esfel-i-Safilin döneminin sorumlusu olarak yine insanları görmeliydik ki şöyle diyordu Hz. Ali; 'zalimlerin saltanatı, cahillerin omuzlarında yükselir'.
Öyle ya Cahil'us ne medeniyet tanır ne de farklı ideoloji, her an her yerde ve de işte. Her yerde demişken inançlılar arasında yok muydu cahil' us?
Olmaz mı hemen ona da bakalım;
Samimi muhafazaların anlamadığı bir nokta var ki, Allah başta Müslümanlar olmak üzere tüm insanlara 'İkrah' Oku demiş olmasına rağmen Kur-an'ı Kerim'in ve Peygamberin hayatının sünnetinin, hadislerinin hakkıyla okunup anlaşılmış olmamasıydı. Ama ona göre okumanın çok da mühim bir tarafı yoktu ve o tafsil-i imanın yerine taklid-î iman etmenin mutluluğunu yaşıyordu kendi içinde.
Hazırcılık iyidir. Beş dakikada pişen hazır çorbayı içmez ama paketlere sarılı ambalajlı hazır iman her daim işlerine gelmiştir. Biraz göstermelik koksa da din ve içindeki dinamikleri savunduğu olur. Olur, ama o kadar. İdeolojiden bir farkı yoktur çoğu kez dinin onun hayatında. Kendisi yapmasa da az biraz tövbe edip bu yollara girenleri, gayretli olup hata edenleri görmesinler hiç. 'Aaaa! Öyle olmaz ama yaptığın yanlış yani ayakların pozisyonu doğru değil' diyerek çayını yudumlar allame-i cihanımız. Karşısındaki şaşırır. Acaba yanlış yaptığımda bana ne olacak diye düşünür garip garip ve şunu söyler;
'Ben yeni yeni alışıyorum da ondan belki eksikliklerim olabiliyor'.
Geri kalmaz cahil'us;
'Yeni alışıyorsan madem baştan en doğrusunu öğren. Nasıl öğrenirsen öyle gider. Ne bilim biz yapmıyoruz ama bize öyle dediler işte. Vaziyetleri acınasıdır ama kılıç kalkan çıkar bir taraftan diye korkarsınız acımaya.
Bu gruptaki okuma anlayışı inançsızlardan biraz farklıdır. Okumanın bir tür yozlaşma nedeni olduğunu düşünürler. 'Aman çok okuma, kafayı yer sıyırırsın, anarşist- faşist falan oluverirsin' derler.
Kur-an İkrah der ama cahil'us; -okuma, okuyanlar bir tuhaf oluyor diyerek farkında olmadan insanları, gerçeğe varmak için önemli bir yol olan okumaktan alı koyar. İnsanın okumaktan elini ayağını çekmesi, analiz etmekten uzak durması ve eleştirmeyi nifak olarak görmesine giden yolda yapı taşlarıdır bilmezler. Çok düşünme kafayı yersin derler ama temelinde tefekkür olan dinin bir mensubudurlar da…
Mensubu oldukları dinin ise tek düşmanı cehaletti aslında ama neyse ki onlar açısından bir sorun değildi bu. Nasılsa cumadan cumaya din yaşayıp giderken, yılda bir de ramazana denk geliyorlardı. Öykümsü masalları, halk uydurmalarının çoğunu farzmış gibi anlatıyorlardı. Onlar için bir gelenekti bu.
Ayırım yapabilme kapasitesinin önemli bir yerinin olduğunu anlıyorum onların dünyasında. Yoksunlardı belki de ondan. Şu her şeyi kendi anladıkları gibi görme meselesi artık can sıkıcı bir hal alsa da onların dünyası ve değiştirebilmek mümkün müydü bilemiyorum artık. Şahsi çıkarlarından sebep olacak; sokakta dilenen birisiyle, derneği için yardım toplayan arasında hiçbir farkın olmaması durumunu, gönül gözümüze yansıttığı gerçeğini bilmediğimizi düşünmeleri her ne kadar çıldırtıcı olsa da onların hüküm sürdüğü bir dünyaydı burası. Tek tip insanlar çağı, anlayışsızlık ve fikirsizlik arasında sıkışmışlık. Ne yöne gideceğimizi kestirememe durumu. Sefa ile Merve dağı arasında koşmak gibi çaresizce. Yanlış şeyler yapmamak adına durur beklerler ama bu beklemeleri yanlıştır baştan. Kıyam neydi sormalı mıydı bazen insan bilemiyorum.