Gündem

Ersin Özdemir, Gıda Endüstrisindeki Tehlikeleri Açıkladı: Tekirdağ'daki Yapay Et Fabrikası ve Bill Gates İddiası

İstiklal.com.tr'ye verdiği röportajda Ersin Özdemir, Tekirdağ’daki yapay et fabrikasını ve arkasındaki güçlü bağlantıları eleştirerek, gıdalardan gelen tehlikelere karşı kritik uyarılarda bulundu. Bill Gates ve yapay et üretiminin insan sağlığını nasıl tehdit ettiğini açıkladı.

Loading...

Abone Ol

İstiklal.com.tr'ye  konuk olan Ersin Özdemir, İstiklal Gazetesi'nin sorularını yanıtladı. Zararlı ve yararlı yiyeceklerin fizibilitesini çıkarırken en çok hangilerine dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizdi. İşte detaylar…

Gazlı İçeceklerin Zararları ve Küresel Etkileri

Güvenliği ve insan sağlığı konularında önemli açıklamalarda bulunan Ersin Özdemir,hibrit tohumların ve gazlı içeceklerin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra, bu ürünleri üreten şirketlerin küresel politikadaki rollerine de değindi.

"Kola Sadece Kola Değildir"

Gazlı içeceklerin sağlık üzerindeki zararlarına dikkat çeken Ersin Özdemir, bu tür içeceklerin yalnızca basit bir içecek olmadığını vurguluyor:

"Kola sadece bir içecek değildir. İçeriğinde fosforik asit ve karbonik asit gibi insan sağlığına zarar veren maddeler bulunur. Vücut, bu zararlı bileşenleri atabilmek için büyük bir çaba harcar. Örneğin, bir bardak kola içtikten sonra böbreklerin bunu vücuttan tamamen temizleyebilmesi için tam 32 bardak su tüketmeniz gerekir. Bu, insan sağlığı açısından büyük bir risktir."

Özdemir, bu tür içeceklerin özellikle çocuklar ve gençler üzerinde uzun vadeli sağlık sorunlarına yol açabileceğini ve bu konuda toplumsal farkındalığın artırılması gerektiğini belirtiyor.

"Doğal Ürünleri Korumalı ve Sürdürmeliyiz"

Ersin Özdemir, geleneksel tarım yöntemlerinin ve yerli tohumların korunmasının hayati önem taşıdığını vurgulayarak, toplumun bu konuda bilinçlenmesi gerektiğinin altını çizdi:

"Bazı doğal değerlerimizi korumaz ve onların bakımını yapmazsak, gelecekte çok daha büyük sağlık sorunlarıyla karşılaşacağız. Atalık tohumlarımıza sahip çıkmalı ve hibrit tohumların yaygınlaşmasını önlemeliyiz."

Kendi topraklarımızda yetişen yerel ürünlerin korunmasının sadece tarımsal değil, aynı zamanda kültürel bir sorumluluk olduğunu ifade eden Özdemir, bu konuda üreticilere ve tüketicilere büyük görev düştüğünü belirtiyor.

"Gazlı İçecek Şirketlerinin Manevi Boyutu"

Özdemir, yalnızca sağlık açısından değil, etik ve insani değerler açısından da bu tür şirketlerin faaliyetlerinin sorgulanması gerektiğini dile getirdi:

"Bu şirketler yalnızca sağlığımızı tehdit etmiyor, aynı zamanda küresel politikalar üzerinde büyük bir etkiye sahipler. Örneğin, bazı büyük içecek firmalarının savaşları desteklediği, Gazze’deki sivil ölümlerine sessiz kaldığı biliniyor. Bu, sadece ticari bir mesele değil, aynı zamanda manevi bir sorumluluk gerektiriyor."

Özdemir, bireylerin yalnızca sağlık açısından değil, aynı zamanda etik ve insani değerler çerçevesinde de tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmeleri gerektiğini vurguluyor.

"Son İki Ayda Altı Kişi Daha Hayatını Kaybetti"

Röportajın en dikkat çekici noktalarından biri ise Özdemir’in aktardığı son dönemde yaşanan trajik kayıplar. Özellikle yanlış tarım uygulamaları ve hibrit tohumların neden olduğu sağlık sorunları nedeniyle ciddi vakalar yaşandığını belirten Özdemir, şu bilgileri paylaşıyor:

"Biz bu farkındalık seminerlerini düzenlerken, son iki ay içinde sarı sarımdan elde edilen ve sağlığa zarar veren bazı gıda ürünleri nedeniyle altı kişi daha hayatını kaybetti. Bu durum, artık görmezden gelinemeyecek kadar ciddi bir boyuta ulaştı."

Özdemir, halkın bu konularda daha bilinçli olması ve sağlıklı gıda tüketimine yönelmesi gerektiğini belirterek, doğal tarım ürünlerine dönüşün şart olduğunu ifade ediyor.

"Bilinçlenmek ve Doğala Dönmek Zorundayız"

Ersin Özdemir’in yaptığı açıklamalar, gıda güvenliği ve tüketim alışkanlıklarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Hibrit tohumların gıda kalitesine verdiği zararlar, gazlı içeceklerin sağlık üzerindeki olumsuz etkileri ve bu şirketlerin küresel politikadaki rolleri, tüketicilerin bilinçli tercihler yapmasını gerektiriyor.

Doğal ürünlere yönelmek ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarını benimsemek, sadece bireysel bir tercih değil, aynı zamanda toplum sağlığı açısından da kritik bir öneme sahip.

Gıda Sektöründe Yeni Tehlike: Hibrit Ürünler, Yapay Gıdalar ve Böcek Proteini

Özdemir, sağlıklı beslenme, gıda politikaları ve küresel gıda şirketlerinin tüketicilere sunduğu ürünler hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Hibrit ürünlerden yapay gıdalara, pandemi dönemindeki sıvı desteklerinden ilaç endüstrisinin fon çalışmalarına kadar birçok konuya değinen Özdemir, gelecekte bizleri bekleyen büyük tehlikelere dikkat çekti.

"Hibrit Ürünler ve Yapay Gıdalar Yayılıyor"

Gıda sektöründeki yapay müdahalelerin her geçen gün arttığını belirten Ersin Özdemir, bu sürecin yalnızca genetiği değiştirilmiş tohumlarla sınırlı kalmadığını ifade ediyor:

"Birileri sahte ve özel olarak tasarlanmış hibrit ürünler istiyor. Ancak bu durum sadece tohumlarla sınırlı değil. Pandemi döneminde de sıvı gıdaların yaygınlaştırılması gerektiğini söyleyen aynı kişiler, bugün yapay gıdaların pazara hakim olması için çaba sarf ediyor."

Özdemir, sağlıklı ve doğal beslenme kültürünün hızla değiştirildiğini, insanların geleneksel gıdalardan uzaklaştırılarak laboratuvar ortamında üretilen yapay gıdalara yönlendirildiğini vurguluyor.

"İlaç Endüstrisinin Gıda Politikaları ile Bağlantısı"

Gıda sektöründeki dönüşümün arkasında büyük ilaç şirketlerinin de olduğuna dikkat çeken Özdemir, bu konuda önemli iddialarda bulunuyor:

"Sadece gıda ürünlerinden bahsetmiyoruz. Burada büyük bir döngü var. İlaç endüstrisi, gıda sektörüne müdahale ederek insan sağlığını doğrudan etkiliyor. Önce hibrit tohumlarla ve katkı maddeleriyle sağlıksız gıdalar üretiliyor, ardından bu gıdaların yol açtığı hastalıklar için ilaçlar piyasaya sürülüyor. Bu süreç, büyük şirketlerin fon sağladığı dev bir sistemin parçası."

Özdemir, gıda ve ilaç sektörleri arasındaki bu ilişkinin tüketiciler tarafından daha iyi anlaşılması gerektiğini ve toplumun bilinçlendirilmesinin büyük önem taşıdığını söylüyor.

"Avrupa’da Yeni Bir Hamburger Trendi: Böcek Proteininden Yapılmış Menü"

Son dönemde Avrupa'da yapay protein kullanımının arttığını ve gıda sektörünün giderek farklı bir yöne evrildiğini belirten Özdemir, İsviçre’deki yeni hamburger menülerini örnek gösteriyor:

"Avrupa'da, özellikle İsviçre'de yeni bir hamburger akımı başladı. Ancak bu hamburgerlerin önemli bir farkı var. Bu menüler artık dana, koyun, tavuk veya hindi etinden yapılmıyor. Yapay et sürecinin bir parçası olarak, bu hamburgerlerde böcek ve kurt proteinleri kullanılıyor."

Özdemir, böcek proteininden elde edilen gıdaların yavaş yavaş Türkiye’deki bazı restoranlarda da yer almaya başladığını ve bunun toplumun beslenme alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik büyük bir planın parçası olduğunu vurguluyor.

"Yapay Gıdalar Kültürel Değerlerimizi Tehdit Ediyor"

Son dönemde özellikle çocuklara ve gençlere yönelik popüler kültür ürünleri ile bu yapay gıdaların normalleştirilmeye çalışıldığını belirten Özdemir, şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor:

"Daha önce bu yapay proteinlerin hayatımıza gireceğini söylediğimizde kimse ciddiye almıyordu. Ama bugün bakıyoruz ki, hamburger restoranlarında ‘Barbie Menüsü’ gibi yeni menülerle bu yapay gıdalar yavaş yavaş sunulmaya başlandı. İnsanlara masum gösterilen bu ürünler aslında geleneksel beslenme alışkanlıklarımızın ve kültürel değerlerimizin yok edilmesine neden oluyor."

Özdemir, toplumun bu sürece karşı bilinçli olması gerektiğini, geleneksel tarım ve hayvancılığın desteklenmesinin hayati önem taşıdığını belirtiyor.

Bilinçlenme ve Doğal Beslenmeye Dönüş Şart

Ersin Özdemir, gıda sektörünün geleceği hakkında endişe verici bir tablo çiziyor. Hibrit ürünler, yapay proteinler ve ilaç endüstrisinin gıda politikalarına müdahalesi, sağlıklı beslenmeyi tehdit eden unsurlar arasında.

Tüketicilerin bilinçli tercihler yaparak yapay ve hibrit ürünlerden uzak durması gerektiğini belirten Özdemir, doğal tarım ve hayvancılığa sahip çıkmanın sadece bireysel bir tercih değil, aynı zamanda kültürel ve sağlık açısından bir zorunluluk olduğunu vurguluyor.