Dünya üzerinde ki sistemlerin en temel ortak noktası Erk’ler ayrılığı ilkesidir. Sistem, kendisini bu güçlerin ayrılığı ve bağımsızlığı üzerine bina eder ve bu ayrılık üzerinden kontrol ve sübvanse eder. Görünüşte güzel ve kulağa hoş gelen bir emniyet supabı gibidir.
Dünya üzerinde ki sistemlerin en temel ortak noktası Erk'ler ayrılığı ilkesidir. Sistem, kendisini bu güçlerin ayrılığı ve bağımsızlığı üzerine bina eder ve bu ayrılık üzerinden kontrol ve sübvanse eder. Görünüşte güzel ve kulağa hoş gelen bir emniyet supabı gibidir.
Gücün, tek elde toplanmaması ve eşitlerin birbirini kontrol etmesi gibi bir sav ile hareket etmektedir. konfederatif bir yapısal görüntü veren bu güçler ayrılığı, kağıt üzerinde olduğu gibi olmamakta ve bir Erk'in diğerinden bağımsız olması bir kenara, kontrol ediyor oluşundan söz etmek ise adeta imkansızdır.
Meclisin çoğunluğunun bir partide olduğu bir yapının yürütmeyi, hem yürütme ve hem de meclis aritmetiğini elinde bulunduran bir hükumeti yargının kontrol ettiğini ve edebileceğini iddia etmek, safdilik ötesi bir iddia ve inançtır.
Bir Meclis ki, çoğunluğu kendisinde oluşan bir kabineye güvenoyu (!) verecek, yani kendi kendisini teşekkül ederken yine kendi kendisini kontrol edip denetleyeceğini söylemek gülünç ötesi bir durum arz etmektedir.
Yargının ise, bırakın yasama ve yürütmeyi kontrolünü, kendi kendisini dahi yürütüp kontrol edemediği, koca bir asırdır hep yürütmenin oyuncağı olduğu ise bütün ülkenin şartsız şüphesiz ittifak ettiği bir konudur.
Hülasa neresinden bakarsanız bakın güç tek eldedir ve bütün bu ayrılık ilkesi tam bir komedidir. Cumhuriyet boyunca da yaşayıp tanık olduklarımız hep aynı tiyatronun bizlere sistem ve güçler ayrılığı ilkesi adı altında sergilenmiş olmasından başka bir şey değildir.
Halk, sistemin hiçbir yerinde olmadığı gibi zerre kadar da etkin bir yere getirilmemiştir. Dostlar pazarda görsün misali beş yılda bir oy verme hakkı ile avutulan gerçek etken, bir hiç mesabesine indirgenmiş ve güç her zaman belli mahfillerin ellerinde istedikleri gibi oynattıkları bir oyuncak olmuştur.
Bırakın Milletvekillerini, belediye başkanlarının dahi kim olacağına kadar o belli mahfillerin belirlediği bir sistem, halkın sistemi olmak bir kenara halka rağmen bir sistemin ta kendisidir.
Her yeni seçim ve yasama dönemin de aynı seremoniye tanık olmaktan bıkmış bir fert olarak, artık tek etkinin, tek yetkinin ve yetkilinin halkın kendisi olması gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Gerek Meclis, gerek hükumet ve gerekse yargı üzerinde ki tek etkin ve caydırıcı gücün halk olması gerektiğinin üzerinde önemle durmaktayım.
Yukarıda bahsettiğim ve devamlı nükseden kronik sistem yaralarının yanı sıra, bir de halkın kendi içerisinde ortak bir ses oluşturamaması, objektif ve rasyonal bir yaklaşım sergileyememiş olması, topun, hep aynı mahfillerin elleri ve ayaklarında kalışının da tek gerekçesi olmuştur.
Halk; sosyal, yönetimsel ve yönetişimsel bir zenginlik ve olgunluğa kavuşuncaya kadar da, korkarım ki top hala o mahfillerin elleri ve ayaklarında kalacak, onlar istedikleri gibi top çevirirken de bizlerin mal mal izliyor olması kaçınılmaz sonumuz olacaktır.
Bir partinin radikal taraftarı olmanın verdiği büyük zarar ve yıkımlara dair önemli tarihi tecrübelerimiz olmasına rağmen, bu zarar ve yıkımların tüm bedel ve maliyetini ödeyen tek tarafın halkın kendisi olmasına rağmen, hiçbir ders almamış ve hala aynı oyunun ucuz figüranları durumundayız.
Unutmayalım ki!
Bir partiye, bir lidere, bir kurum ya da oluşuma olan radikal bağlılık ve bağımlılığımız, o kurum, kişi, parti ve lidere karşın dilimizin kısalması ve üzerimize düşen itirazlarımızın belini kıran büyük bir etkendir. Dolayısıyla yapılması ve bulunmamız gereken mesafe ne çok yakın ne çok uzak olmalıdır. Yakın olunca itiraz edemez, uzak olunca işittiremez bir durumda olacağız.
Millet olarak bilinç seviyemizi, adalet anlayışımızı ve biz olgumuzu ivedilikle istenilen seviyeye taşımalı ve ortak bir bilinç oluşturacak olgunsal bir boyuta çıkarmalıyız. Milletin kendi kendisini yönetmesi ilkesi de zaten budur ve bundan başkasının düşülmesi de olası değildir.
Milletin denetlemediği bir meclis, Milletin denetlemediği bir yürütme, Milletin denetlemediği bir yargının ne olduğu herkesin malumudur. Millet olarak bizim '' vekilimiz '' olanların asil ve asıllarına karşın her zaman hesap verebilir bir mecburiyet, mahcubiyet ve mahkûmiyet yaşamadığı bir sistem, salt bir maliyet sistemi olacağı gibi, maliyeti ödeyecek olanların da '' asıllar ve asiller '' olacağından hiç kuşkunuz olmasın.
Böylesi bir sistemde adınızın asıl ve asil olması, bir teselli ikramiyesi babın da ağzınıza tutuşturulmuş lilipop şekerinden farkı nedir!?