Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın yaklaşık 5000 yıllık Türk Tarihi boyunca milletimize en büyük zararları veren devlet adamlarımızın başında geldiğinin belgeselini bu yazımızın bu bölümünde de anlatmaya devam edeceğiz.

Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa'nın yaklaşık 5000 yıllık Türk Tarihi boyunca milletimize en büyük zararları veren devlet adamlarımızın başında geldiğinin belgeselini bu yazımızın bu bölümünde de anlatmaya devam edeceğiz. Hatırlanacağı üzere, yazımızın birinci bölümünde, Enver Bey'in Türk Tarihi'nin en büyük ve zararlı yıkımlarından birinci olarak Almanlar hesabına Sultan II. Abdülhamid'i yıkan iki darbenin ön saflarında nasıl roller oynadığından bahsetmiş, ikinci bölümünde ise, ikinci büyük yıkımlarından olarak yine Almanlar hesabına hile ve baskıyla nasıl Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili yapılıp bu sefer de Enver Paşa sıfatıyla yine Almanlar adına onların bir çeşit 'paralı askerleri' ve 'vekalet savaşçıları' olarak sırf kendi kararıyla Osmanlı Devleti'ni Almanlar safında nasıl harbe soktuğundan bahsetmiştik. Yazımızın bu bölümünde ise, yine Almanların onu sıkıştırması sonucu sırf kendisinin kararlarıyla yenileceğimiz hem Almanlar ve hem de bizim tarafımızdan biline bilene onlar hesabına SAVAŞTIĞIMIZ DOKUZ CEPHE' nin isimlerini sıralayacak, yazımızın dördüncü bölünde de bunları anlatacağız.

Osmanlı İçin Bir Çıkmaz Sokak: I. Dünya Harbi

I. Dünya savaşının sebepleri, ana hatlarıyla Batı'nın sömürgeci ve yayılmacı emperyalist büyük devletlerinin, sömürgecilik tarihinin gelinen bu safhasında, sömürge imparatorluklarını ancak bir dünya harbinin çıkartılması ortamında yapacakları son toprak ilavelerini gerçekleştirmek emelleri olmuştu.

I. Dünya savaşının asıl ikici gücü, Almanya'nın birliğini 1870'de geç kurup, sömürgecilik mücadelesine geç katılması olmuştu. Adı geçen tarihe kadar, dünyanın bütün kıtalarının neredeyse tamamı Büyük Almanya'nın dışındaki emperyalist devletler İspanya, Portekiz, Hollanda, İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya tarafından sömürgeleştirildiği için Almanya'nın hissesine pek karlı bir alan kalmamıştı. I. Dünya Harbinin arifesi yıllarda, dünyada sömürgeleştirilemeyen fakat üzerlerinde sömürgecilik mücadeleleri ve rekabetlerinin bütün şiddetiyle devam ettiği Osmanlı İmparatorluğu, İran, Afganistan, Çin ve Japonya'dan ibaret 5 devlet ve ülke kalmıştı. Bunlar içinde büyük jeopolitik önemi ve zengin ekonomik kaynakları ile en gözde sömürgeleştirilecek alan Osmanlı İmparatorluğu idi. Bu sebepten Büyük Almanya, dünyada en karlı sömürgecilik alanı olarak kendisine adı geçen imparatorluğu seçmiş, onu, İngiltere'nin Hindistan'ı sömürgeleştirip, 'İngiliz Hindistanı' haline getirdiği gibi, kendisi de Osmanlı'ya öncelikle 'muhlisane hulul' yollarıyla nüfuz ederek onu kendisinin bir 'Almanya Osmanlısı' haline getirmek istiyordu. Nihai tahlilde bunun gerçekleşmesi bir dünya harbiyle olacaktı. Büyük Almanya'nın bundan daha da büyük hedefi, kendi savaş bloğu Üçlü İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya – Macaristan ve Osmanlı Devleti) ile rakibi savaş bloğu Üçlü İtilaf Devletlerini (İngiltere, Fransa ve Rusya) yenerse, bütün kıta Avrupası ile diğer kıtalardaki sömürgeler de onun hakimiyetine gireceğinden bu harpten en karlı olarak kendisinin çıkacağı hesaplarını yapmıştı. Ama gelin görün ki, Büyük Almanya'nın evinde yaptığı hesap çarşıya uymayacaktı. Sömürgecilikte rakipleri İngiltere, Fransa ve Rusya karşısına İtilaf Bloğu olarak dikilecekti. Bloğun birinci hedefi, sömürgecilik mücadelesinde Büyük Almanya'yı tasfiye etmek yanında ikinci hedefi Osmanlı İmparatorluğunu kendi aralarında yapacakları paylaşım antlaşmalarıyla paylaşarak, nihayetinde sömürge imparatorluklarını onun üzerinden tamamlamaktı. Bu emellerini gerçekleştirmek için Üçlü İtilaf Devletleri de bir dünya harbi istiyorlardı. Buna en hevesli devletlerin başında Çarlık Rusyası İmparatorluğu geliyordu. Osmanlı üzerindeki emeli Çar I. Petro'dan (Deli Petro) beri 'Sıcak Denizlere İnmek' olan Rusya, Osmanlı ile I. Dünya Harbi'ne kadar yaptığı 11 harple, Osmanlı toprakları Karadeniz'in kuzeyi ve Kafkaslara yerleştikten sonra, son merhale olarak İstanbul ve Boğazlar ile Doğu Anadolu'yu da kendisine ilhak ile emelinin gerçekleşmesine son noktayı koymak istiyordu. Rusya, bunu tek başına gerçekleştirmez, bu ancak sömürgecilikte rakibi büyük devletlerin rızası ile olabilirdi ki, bu sebepten bir dünya harbi kendisi tarafından da istenilir olmuştu. Rusya bu politikasını daha 1878 Berlin Antlaşmasından sonra pişirmeye başlamış, bunun teorik mimarları Sultan II. Abdülhamid döneminde Çar II. Aleksandır ve Rusya'nın İstanbul Büyükelçisi Nelidov olmuştu. Özellikle Nelidof, Büyük Devletlerin desteği alınmadan ve onlarla paylaşım antlaşmaları imzalanmadan İstanbul ve Boğazların ele geçirilemeyeceğini iyice vurgulamış, bunların tatbikatları ise I. Dünya Harbi'nin arifesi yıllarda Çar II. Nikola ve Dışişleri Bakanı Sazanof tarafından yapılmıştı. Sazanof, Türkçeye de çevrilen hatıralarında Nelidov'un yolu üzerinde olduklarından le, ancak Büyük Devletlerle yapacakları paylaşım antlaşmaları ile Osmanlı üzerindeki son emellerini gerçekleştireceklerinden le, bunun bir tezahürü olarak I. Dünya Harbine girmeleri karşılığı 12 Mart 1914 İstanbul Antlaşması ile İstanbul ve Boğazları, 1916 Skes –Picot Antlaşmasıyla da Doğu Anadolu'da 6 vilayetin kendilerine ilhakını müttefikleri İngiltere ve Fransa'ya kabul ettirdiklerini yazar. Bu sebepten de Rusya, kendisi yanında İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı ile ittifak yapmasını hiç istememiş, Osmanlı heyetleri bu devletler nezdine ittifak görüşmelerine gittikçe, bu devletlere haber göndererek, Osmanlı ile ittifak yapacak olurlarsa onları Üçlü İttifak Antlaşmasından çekilmekle tehdit etmiştir. İngiltere ve Fransa da, Almanya'yı mağlup etmek için Rusya ile ittifakı pek gerekli gördükleri için istemeyerek de olsa onun bütün isteklerini yerine getirmişler ve bunlar da Osmanlı'yı ancak bir dünya harbi ortamında parçalayacaklar ve kendi hisselerine konacakları için bu harbi ister olmuşlardır.

Görülüyor ki, Osmanlı zorla ve bir noktada istemeyerek de olsa Almanya ile ittifaka İtilaf Devletleri tarafından itilmiştir. Bu devletler, harp çıkarsa, harp süresince Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalmasını istemişler, ancak zaferlerinden sonra Osmanlı'ya saldırarak ondan paylarına konmak istemişlerdir. Bu sırada, Almanya'nın da Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü garanti etmesi, Osmanlı yöneticilerine daha cazip geldiğinden I. Dünya Harbi sonunda İtilaf Devletlerinin olabilecek saldırılarından korunmak için 'ehven –i şer' kabilinden Almanya ile ittifaka sürüklenmişlerdir. Almanya da zafer kazanmak için Osmanlı ile ittifakı pek gerekli gördüğü için onun ittifak tekliflerini evet demiştir.

Yapılan projeksiyon tahminlerine göre, I. Dünya Harbi yılları ve sonrasında İtilaf Devletleri bize de saldırarak, paylarına konmak için onu tarihten sileceklerdi. Ya Almanya galip gelirse o ne yapacaktı? Bu sefer de onun hakimiyetine girecektik. O yıllarda, Almanya Dışişleri Bakanı Jagow'un itiraf ettiği üzere, Almanya'nın Osmanlının toprak bütünlüğünü koruma vaadi sözde bir vaat olup, bu, kendi ifadesiyle 'karşılıklı etki bölgelerimizde ilhaklara girişebilecek kadar güç kazanabileceğimiz ana kadar' devam edeceğinden bahsetmişti. (Prof. Vladimir Potyemkin, Uluslararası İlişkiler Tarihi, Çev. Atilla Tokatlı. C. II, May Yayınları, İstanbul, 1978, s. 465 – 466) Bizden bir belge: İsmet İnönü'nün yazdıkları: 'Almanlar, istedikleri ölçüde kesin bir zafer kazansaydılar, onlardan kurtuluş kolay olmayacaktı. Açıkça görülüyordu ki, Türkiye'ye gitmek üzere gelmemişlerdi. ' (İnönü'nün Hatıraları, Haz. Sabahattin Selek, Burçak Yayınları, Ankara, 1968, s. 244)

Bir dünya harbi ortamında, Osmanlıyı paylaşmak ve üzerinde hakimiyet kurmak yalnızca İtilaf ve İttifak Devletlerinden Almanya ve Avusturya –Macaristan'ın emellerinden değildi. Başka unsurlar da vardı ki bunlar vatan bölücü unsurlardan son olarak, etnik bölünmeye dayalı olarak Araplar, Siyonist Yahudiler ve Ermeniler de emellerini gerçekleştirmek için bir dünya harbi ortamını, özellikle bunlar İtilaf Devletlerine istinat ederek ister olmuşlardı. Bu sebepten, Kazım Karabekir'in hatıralarında yer aldığı üzere İstanbul'da azınlıkları içinde I. Dünya Harbine girmemizin en harareti propagandasını yapanlar başta Siyonist Yahudiler olmak üzere bu etnik unsurlar olmuşlar, harp ortamında emellerini gerçekleştirmek sevdasına düşmüşlerdi. (Kazım Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik?, C. II, Tecelli Matbaası, İstanbul, 1937, s. 104)

1830'da Osmanlı'dan ayrılarak bağımsızlığını kazanmış küçük komşu devletlerden Yunanistan da yeniden büyümek için bir dünya harbi fırsatından faydalanmak emeline kapılmıştı. Bunun şampiyonluğunu Başbakan Elefterios Venizelos yapıyor, İtilaf Devletlerine ve özellikle de İngiltere'ye istinat ederek, 1912 Balkan Harbi sonunda Yunanistan devletçiğini iki katına çıkardığı gibi bu sefer de I. Dünya Harbi fırsatından faydalanarak Doğu Trakya ve Ege Denizi sahili Osmanlı vilayetlerini de kendisine ilhakla ülkesini yeniden iki katına çıkarmak emeline kapılmıştı.

Yenileceğimiz Biline Biline Almanlar Hesabına Açılan Cepheler

Osmanlı Devleti'nin 2 Ağustos 1914 Osmanlı – Almanya İttifak Antlaşmasını dahil olmakla amacı ne idi? En önemli ve başta gelen sebep, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa'nın harpte Almanya'nın galip geleceğine kesin inancı idi. Ona göre, Almanya galip gelirse, bu aynı zamanda ölmekte olan Osmanlı'nın yeniden diriltilmesi olacak, önceden kaybettiği sevdasına düşmüştü.

toprakların büyük bir kısmını geri alacaktı. Bununla da kalınmayacak, 'Türk Birliği ve Turan İmparatorluğu' kurularak, böylece Orta Asya Türkleri de Çarlık Rusyasının esaretinden kurtulacaklardı.

Bu sebeplerden harbin yönetiminde, Kazım Karabekir ve Ali İhsan Sabis'in hatıralarında yazdıklarına göre, İstanbul'dan kendisine itiraz edecek ve aklı başında bütün muhalifi subayları buradan cephelere tayin ile uzaklaştırarak tek etkili ve tek söz sahibi Enver Paşa'nın harp politikası, Almanya'nın galibiyetini Türkiye'nin de galibiyeti olarak görmesi sonucu, bütün cabasını Almanya'nın kazanmasına hasretmesi olmuştu. (Kazım Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik Nasıl Girdik Nasıl İdare Ettik?, C.I, Tecelli Matbaası, İstanbul, 1937, s. 86 ve Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım, C.I, Güneş Matbaası, Ankara, 1951, s. 98 – 99)

Alman İmparatoru II. Wilhelm ve Genelkurmayı da harbin, Avrupa'nın merkezinde yapılacak harple kazanılacağı için burada çembere alınıp mağlup olmamak için müttefikleri Osmanlı Devleti'ne harpte verdikleri ana görev, İtilaf Devletleri İngiltere, Fransa ve Rusya'nın kuvvetlerinin 'harbin çevre toprakları' denilen Osmanlı toprakları üzerinde birçok cepheler açılarak tutulması, oyalanması ile Almanya'nın Avrupa'da serbest kalması üzerine kurulmuştu. Birçoğu Osmanlı Devleti'nin yenilmesi pahasına da olsa Almanların istekleri ile onların hesabına sırf Enver Paşa'nın kararıyla açılan 9 cephe şunlardı:

1- Kafkasya Cephesi
2- Çanakkale Cephesi
3- Mısır – Süveyş Kanalı Cephesi
4- Irak Cephesi
5- Filistin – Suriye Cephesi
6- İran Cephesi
7- Hicaz –Asir ve Yemen Cepheleri
8- Avrupa Cepheleri
9- Libya Cephesi
Üçüncü Bölümün Sonu