Emredildiğin gibi dosdoğru ol...
Latince harflerle (gûya) okunuşu: “Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr...”
Meâli ise şöyle âyet-i celîlenin: “O halde sen (habîbim), maiyyetindeki tevbe edenlerle beraber, emr olunduğun vech ile, dosdoğru hareket et. Aşırı gitmeyin. Çünkü O, ne yaparsanız (hepsini) hakkıyle görücüdür.” (Hûd Sûresi, 112. âyet-i celîle)
Hazreti Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), 11’inci Sûre olan Hûd Sûresi’nin 112’nci âyeti hakkında “beni bu âyet kocattı” buyurmuşlar.. (diğer rivayetlerde “bu âyet ve kardeşleri” ilâvesi var..).
Yani Hazreti Peygamberi (salat’u selâm olsun ona) bile ihtiyarlatmış olan “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ilahî emrini hiç tereddütsüz iman ile şahsiyetinize kazımış kişiler olamadığımız sürece zaferi ümid edemeyiz..
Zafer doğrulukla beraberdir. Doğruluk ve adalet olmadan gelen zafer zafer değil, aslında hezimettir. Velev ki düşmanı darmadağın etmiş olalım...
Allah kalbi eğri, işleri eğri insanları sevmez...
Eğri yol hem çok uzun hem sonu hüsranla biten bir yoldur. Doğruluk ise bize en kısa yolu gösterir. İstikamet üzere olmak Allah indinden bize kolaylıklar getirecektir çünkü...
Allah, münafıkları hiç sevmez... Kâfirler için ümid vardır ama münafıklar için yoktur... Kâfir ömrünün bitimine kadar iman ehli olmaya adaydır amma münafık zaten dinini oyuncak etmiş, kalbi eğri büğrü olandır, onlar gürûh-i lâ yuflihundur, iflah etmezler...
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir dâva arkadaşı anlatmış.. İnternette paylaşmışlar oradan okudum: “Abdest alıp şu camide namazımızı eda edelim” demişler. Reis itiraz etmiş. “Ben namazımı siyasete álet etmem, şimdi bizim niyetimiz halis olsa da böyle anlayanlar olabilir, en iyisi gidip evimizde kılalım” demiş.
Dâva adamı, istikamet adamı böyle olur. Bir de bunun tersi var tabi...
Bizzat şahidi olmasam anlatmazdım...
Bir ünlü siyasetçiyi mahalle camiine getirmişlerdi. Hoparlörden şöyle işittik:
“− Feşmekan büyüğümüz camimize şeref vermişlerdir..”
Namazdan sonra o anansu geçenlerin yanına gittim ve fırsatını bulunca dedim ki, “hiçbir ademoğlu camiye şeref katamaz. Biz mabedimize ne deriz? Camii şerif deriz öyle değil mi?”
Adama yalakalık yapacaklar, “camimize şeref verdi” diyorlar. O münafık da hiç sesini çıkarmıyor...
Allah hepimizi ıslah eylesin. Bu ömürler fanidir. Nerede nasıl tükettiğimiz bir bir sorulacak...
Acaba biz sahiden iman etmedik mı? Kur’ân tâbiriyle iman hançeremizden aşağıya inmedi mi? Yoksa Hucurat Sûresi 14. âyetin tehdidinden korkumuz yok mu? O âyetler bizim için inmedi mi?
“Bedevîler «İman etdik» dediler. De ki: «Siz îman etmediniz amma, (bari) Müslüman olduk deyin. İman henüz sizin kalblerinize gir (ib yerleş) memişdir. Eğer Allaha ve peygamberine itaat ederseniz O, sizin amel (ve hareket) lerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah (mü'minleri) çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir».
İman ehli olamadıysak vallahi korkalım, billahi korkalım... Allah hepimize tövbe-i nasûh nasib eylesin. Amin.
CUMANIZ MÜBAREK OLSUN...