EHL-İ SÜNNET KİMLİĞİ
Ehl-i sünnet kimliği Türk milletinin özüdür. Türk milleti İslam ile
şereflendikten sonra kimliği kristalize olmuştur.
Türkün muhtevasında İslam varsa, Türklük sağlamdır. İçinde
İslamiyet’in olmadığı Türklük, bozulmaya mahkûmdur. Avrupalılar
“Türk” denildiğinde “Müslüman” olarak algılıyorlar. Âdeta Türklük
ile Müslümanlık aynîleşmiştir. Türklük ile Müslümanlığı birbirinden
ayırmak mümkün değildir. Etle ile tırnak gibidir.
Balkanlarda beş asra yakın hakimiyet kuran Osmanlı ecdadımızın o
coğrafyada bıraktığı izler halâ hürmetle yad edilmektedir. Osmanlı
Müslümandı ve Türk’tü.
Türkler tarih boyunca ehl-i sünnet İslam anlayışını benimsemişler
ve muhafaza etmişlerdir.
Türkler, ehl-i sünnet İslam anlayışının hem kalkanı hem de
gerektiğinde kılıcı olmuşlardır.
Müslüman Türklerin hâkimiyet tesis ettiği bütün coğrafyalarda ilk
dikkati çeken üç temel müessese vardır; camii, hamam ve
kütüphane.
Türk-İslam memleketlerinde inşa edilmiş bütün cami ve mescitlerde
HulefaiRaşidin’in isimleri hürmetle duvarlara nakşedilir. Zaten bu
mübarek isimler her Müslüman Türk’ün gönlünde her daim vardır.
HulefaiRaşidin (dört halife) hatırlanacağı gibi Hz. Ebubekir, Hz.
Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’dir. Biz milletçe gönlümüzde olan bu
mübarek isimleri nesilden nesile şerefle taşırız. Bu isimler Türk
milleti tarafından en çok tercih edilen güzel hatıralardır.
Biz Türk milleti olarak sevgili peygamberimizi canımız gibi
severiz. Türk milletinin sevgili peygamberimizi sevdiği kıratta ve
formülde kainatta başka bir millet yoktur. Müslüman olan hiçbir
millet veya topluluk ordusunun neferine “Mehmetçik” unvanını
vermemiştir.
“Mehmet”, Hz. Muhammed (SAV)’in Türkçesidir. Asil milletimiz
sevgililer sevgilisi peygamberimizin mübarek adını, salatü selam
getirilmez endişesiyle /ihtimaline binaen önce “mehemmed” daha
sonra “mehmed” şekline tahavvül etmiştir. Peygamber ocağı olarak
gördüğü ordusundaki her bir nefere, “Mehmetçik” şeklinde
isimlendiren tek millet İstanbul merkezli Türk milletidir.
Türkler, iki cihan serveri peygamberimizi sevdiği gibi O’nun
sevdiği ashabını da sevmiştir ve kıyamete kadar da sevecektir.
Bütün tarih boyunca Eshab-ı kiram arasında ayırım yapmadan sevmiş
ve sevmeye devam etmektedir. Bu muhteşem sevginin bir nişanesi
olarak Türklerde en çok tercih edilen isimler, başta ulu önderimiz
peygamberimiz olmak üzere eshab-ı kiramın hepsidir.
Türklerin kahir ekserisi Hz. Ali’yi sevdiği kadar Hz. Muaviye’yi de
sever. Milletimiz bu iki mümtaz sahabi arasında vuku bulmuş olan
ihtilafı gündeme getirmeyi terbiye dışı addeder. Milletimiz ehl-i
beyte göstermiş olduğu muhabbeti, onların güzel isimlerini tercih
etmekle gösterdiği gibi Hz. Muaviye’ye de vefalıdır. Hz.
Muaviye’nin oğlunun adı bilindiği gibi Yezid’dir. Milletimiz Hz.
Muaviye’yi “EbaYezid” (Yezid’in babası) olarak anmayı tercih
etmiştir. Bu kavram zamanla “Bayezıd” şeklini almıştır.
"Bayezıd" adını milletimiz kullanmış ve kullanmaktadır.
Eshab-ı kiram arasında ayırım yapmadan sevgilerini takdim eden
milletimizin bu anlayışına ehl-i sünnet denilmektedir.
Ehl-i sünnet anlayışı tahkim edilmelidir. Bu muhteşem anlayış, Türk
milletinin tekrar şahlanmasına zemin hazırlayacaktır.
Başta bölgemiz olmak üzere dünya barışı ancak ehl-i sünnet
anlayışıyla mümkün olabilir.
Son olarak hatırlatmak isteriz ki, ehl-i sünnet anlayışı asla
“mezhepçilik” değildir. Ehl-i sünnet anlayışı sevgili
peygamberimizin tercih ettiği İslam anlayışıdır. Marjinal ve sapık
İslam anlayışlarından uzaktır. Günümüz İslam dünyasında ehl-i
sünnet anlayışı ana gövdedir. Bu ana gövde İstanbul merkezli
Türkler tarafından tahkim edilmektedir.
Peygamber duası almış milletin bir ferdi olarak bahtiyarım.
Ne mutlu Müslüman Türk’üm diyene.