DUYGUSUZ KAVRAMLAR

İnsan, ağırlıklı olarak duygusal bir varlıktır. Ve bu hissiyatını ifade ederken de kavramlarla ilinti kurar. Doğru yanlış, eksik fazla ama yine kavramlar etrafında gezinip durur. Duyguların yoğunluğu, şiddeti, anlam ve önemi de seçilen bu kavramlar kadar et ve kemiğe bürünür. Dolayısıyla kavramlar, hissedilen duygulardan daha büyükçe anlamlar ihtiva ederler.

Yapılan devrimler, toplumların birbiriyle ilişkileri, etken ve edilgen olmak gibi bir sürü sebepler dolayısıyla kimi kavramlar tedavülden kalkarken, kimi kavramlar bir başkasının gölgesi altında kalarak tozlu raflara mahkum edilmişlerdir. Hak eden kadar etmeyen nice duygu ve anlam dolu kavramları da bir hiç pahasına kurban vermişiz eziklik psikolojisine.

Anlam ve derinlik bakımından bir derya ve deniz niteliğinde ki nice kavramların heba edilmiş olması dolayısıyla, duygularımız duygusuzluk, hislerimiz yetim, vurgularımız hep yavan ve öksüz kaldılar. Meramımızı bir türlü ifade edemez olduk. Yerine koymak istediklerimiz tatsız, tuzsuz ve lezzetsiz kavramlar dolayısıyla bir türlü ifade edip hakkıyla anlatamaz olduk kendimizi.

Sadece anlatamamakta değildi derdimiz. Hacmi ve kütlesi olmayan kavramlar sebebiyle anlaşılamadık ve anlayamadıkta birbirimizi.

Hakikat ile gerçek

Hekim ile doktor

Talebe ile öğrenci arasında ki devasa fark kadar fark ve tarifi imkansız uzaklıklar koyduk birbirimiz aralarına.

Hekim; bir meslek erbabı olmanın çok daha ötesinde bir derinlik içeriyordu. Salt bir görevi ve mesleği ifade etmenin çok daha ötesinde bir feraset ve basiret denkleminin adıyken, doktor gibi çiğ, tatminsiz ve yavan bir kavrama kurban edilmişti.

Talebe; bile isteye ve seve seve talip olan kişi demekken, öğrenci gibi ne idüğü belirsiz bir kavrama karşın tercih dışına itilmişti.

Hakikat ile gerçek arasında ki fark ise aydınlık ile karanlık, sıcak ile soğuk arasında ki fark kadarken, düşünce ve mana dünyamıza yerleştirilmiş bilmem kaç şiddetinde ki bomba idi..

Şuur ve bilinç arasında ki farkın ne olduğunu açıklamak ise, bu sütunların hacminin dışına taşacağına dair temin edebilirim sizleri.

Duygusuz ve hissiyattan yoksun kavramlar ile iletişim, ancak günümüzde ki kadar olacaktı. Günümüz de ise ne kadar sağlıklı iletişim kurduğumuz, hissiyatımızı ne kadar ifade edebildiğimiz ise zaten hepimizce malum.

Şiirlerimiz tat vermiyor artık. Edebi dünyamız kısır, verimsiz ve çorak toprak gibi. Ağlayış, yalvarış ve yakarışlarımızı ifade edecek kavramlarımızı bir bir yitirdik ve öksüz kaldığımızın farkında dahi değiliz.

Geçmiş deyimlerimize alternatif üretebilmek şöyle dursun, benzerini dahi türetemediğimiz gerçekliği canımızı bile yakmaz oldu.

Medeniyet kavramına alternatif olarak getirilen uygarlık, mum ışığı mesabesinde bile değilken, çağdaşlık histerilerimiz bunu da pas geçirtti bizlere.

Kabul edelim ya da etmeyelim, sırtımızı döndüğümüz bu duygu dolu kavramlar hala umut, ışık ve gelecek vaat etmeye devam etmekteler. Kendileri ile tekrar barışmamız, tekrar bağlantı kurmamız için sayısız mesaj verip göz kırparken, birkaç vicdan ehlinin yakarışlarına eşlik etmekteler.

Ben; medeniyet kurmak istiyorum hekimlerin hikmeti ile. Bütün kalbimle talibim, talep ediyorum ve talebeyim her göreve.

Bu çıplak hakikat ile bağımı hiç koparmadım