İnsan olmak ve insan olarak görev ve sorumluluklarımızı yerine
getirmek kolay bir iş değildir. Çoğu zaman bu insanlık sınavını
vermek için mücadele veririz fakat çoğumuz bu sınavı başarmadan pes
ederiz. Yüce Allah yüce Kur’anında bize ikazlarını yapmaktadır.
Yaratılmış ayetlerle gönderilmiş ayetler ve kendi kitabımız her
konuda olduğu gibi bu konu da bir bütünlük ifade
etmektedir.
İnsan olarak sorumluluğumuz bizim net olmamızı ve anlaşılır olmamızı bizden istemektedir. İç dünyamızın temiz ve arı olması bizim iç huzurumuzu sağlayacaktır. İçimizin ve dışımızın aynı olması kendimizle barışık olmak demektir. Yüce Allah münafık ruhlu insan tipini sevmez bu tip insanları af etmeyeceğini yüce Kur’anında bize bildirmektedir.
Kendine güven doyanlar ve korkusu olmayanlar hiçbir zaman ikili bir kişiliğe sahip olmayı düşünmezler, bir başkasının hayatını yaşamazlar. Kendi hayatını yaşamaktan büyük zevk alırlar. Bilgi ve kültür düzeyi yüksek insanlar kendini yaşamları sade ve her kese açık yaşarlar.
İnsanlar özellerini korur ve özellerini huzur ve güvenleri uğruna korumayı yüce değer olarak görürüler. İnsan olarak daima oto kontrolümüzü her an hesap verecekmiş gibi düşünerek korursak o zaman bir başka bir gücün bizi takip etmesine gerek bile kalmaz.
Dürüstlük; her yerde, her zaman ve her konuda, kendi aleyhimize de sevdiklerimizin aleyhine de olsa, sadece doğruların ve dürüstlerin yanında, yanlışların ve yanlış yapanların karşısında yer almaktır. (4Nisa/135)
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz,
ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden
kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar,
fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır.
Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”(Nisa suresi, 135)
Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”(Nisa suresi, 135)
“Allah’tır O, ilah yoktur O’ndan başka. Hakkında hiçbir kuşku
bulunmayan kıyamet gününde, hepinizi muhakkak bir araya
toplayacaktır. Hadis/söz bakımından, Allah’tan daha dürüst(sadık)
kim olabilir?”( 4Nisa suresi, 87) Dürüstlük, sorgulanır ve ancak
denemelerle ortaya çıkar: “Allah, seni affetsin! Gerçekten dürüst
olanlar(sadıklar) sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye
kadar beklemeden niçin onlara izin verdin?”( Tevbe suresi, 43),
“Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik.
Allah, gerçekten dürüst olanları(sadıklar) da mutlaka bilir,
yalancıları da mutlaka bilir.”(Ankebut suresi, 3),
“O, dürüstlerin dürüstlüklerini sorgulasın diye. ve O,
hakikati inkâr edenlerin tümü için acı bir azap hazırlamıştır!”
(Ahzab suresi, 8), Gerçekten de dürüstlük, Kur’an merkezlilikten de
Allah odaklılıktan da önce zaten olması gereken insanî ve ahlakî
bir duruştur. Kendiniz için istediğiniz şeyi Müslüman kardeşin için
de istemedikçe olgun mümin olamazsınız(hadisi Şerif),Kolaylaştırın,
zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin(Hadisi Şerif), Ben,
güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim Hz Ebu Hüreyre (ra) 245 7
(Ramuz el-ehadis) -İnsanların en hayırlısı, ahlakı en güzel
olandır.
Bizler Kur’an Kerim ayetlerine ve yüce peygamberin hadislerini okuduğumuz halde çoğu zaman bu hitapların bize yapılmakta olduğunu unutur ve çözümü farklı yerde ve yollarda ararız. Doğru olmayı ve doğruyu söylemeyi gafletimizden dolayı ihmal eder ve erteleme yolunu tercih ederiz. Çoğu zamanda siyasi davranır ve sanki siyasi davranarak doğru dürüst olmama yetkimiz varmış gibi davranırız.
Doğruyu söylemediğimiz zaman birileri bize siyaset yapma diye
bizi ikaz eder. Doğru olan ise insanları yanıltmadan
konuşabilmektir. İnsanların bize karşı olan itimadını
kaybetmemektir. Doğruluk bir toplumda ve içtimaiyi hayatta yaşamın
mihenk taşıdır. Doruyu uygulamak ve doğrudan yana olmak insanlık
görevi olduğunu her yüce mesajlardan almaktayız.
Düşünen insan olmak ve kendimizi insanlığa karşı sorumlu hissetmenin odak noktası bu olduğu halde günümüz dünyasında içtimai hayatta en çok ihmal edilen ve ihmal edildiği içinde insanlar kendi aralarında büyük anlaşmazlıklar ve sonuçta adli makamlarda aklanmayı ve paklanmayı beklerler. İnsanlar çoğu zaman adli makamları da yanıltırlar ve işleri içinden çıkmaz hale getiriler.
Pratik hayatta bir sürü bunun örneklerini yaşamaktayız. Çoğu
zaman insanlar haksızlığa uğrar ve haksızlık yapanlar korkusuzca
haksızlıklarını ısrarla sürdürürler. Haksızlıklar haksızlıkları
getirir ve haksızlıklar dağ gibi büyür ve bu haksızlıkların altına
ezilir yok olur gideriz. Aslına bakılırsa yok olan bizler değildir.
İnsanlık yok olmaktadır.
İnsanlık tarihinin başından beri oluklar çift birinden birin den kir, diğerinden nur akar derler. Gerçekte budur. Kır olan şey; kötü söz, yalan, dolan, yanar ve döner insanların tutum, davranışları ve kazanımları sonucu ortaya çıkan şeylerdir. Nur olan şey ise; doğru söz, doğruluk ve doğrululuk üzerine kurulan onurlu ve aydınlık demektir.
Doğruluk ve doğru işlerde bulluk ve bereket vardır. Bulluğun
ve bereketin olduğu yerde rahatsızlık olmaz. Kıskançlık olmaz.
Kıskançlığın olmadığı yerde huzur ve güven vardır. Yalan ve yanar
ve dönerlikte yokluk, kıtlık ve kıskançlık vardır. Bu gibi
ortamlarda insanlar gerçek yüzlerini göstermez ve bu günkü tabirle
birbirine karşı siyasi davranırlar. Gerçek yüzünü gizli tuttukları
için birbirine güven duyamazlar. Bu tipler fırsatı bulduğu anda
haksızlık yapmada hiçbir sakınca görmez ve bunu doğal
görürüler.
Dünyalık menfaatler uğruna hak ve hukuk ihlallerin tamda bu noktada başlar. Bu haksız tutum ve davranışlar toplumda yer etmesi bu dürüst davranmayanların yüzünde haksızlıklar çığ gibi büyür ve öylesine gelişir ki dünyayı yaşanmaz kılar. Toplum nefes alamaz duruma gelir. Doğru davranmak ve ilkeli davranmak isteyenlere de fırsat tanımazlar. Dürüst insanlar onlar için en büyük problem ve sorun olurlar. Karşı rakibine nefes aldırmamak ve onların özgürlüklerini ve elindeki imkânlarını almanın adı günümüzde siyaset olarak ye etmiştir. İçtimai yaşamda yalansız, hilesiz siyaset yapmak mümkün değil midir? Bu günkü tabloda pek iç acıcı bir durum yok diyecek kadar makas daralmıştır.
Bu daralan makasta iyi insanlar ortaya çıksa siyaset yapma imkânı var mıdır? Bunu derin düşünmek her insanın görevidir. Tek yapılacak iş önce dürüstlüğü seven bireyleri yetiştirmek ve daha sonra dürüst toplumu oluşturmak ve belki o zaman böyle bir toplumda dürüst bir yönetici tablosu ortaya çıkar. Bunu söylediğimizde birleri dürüst insan yok mudur? Yoksa toplumun ekserisine dürüst davranmakla mı suçluyorsunuz diye hesap sorulmaya başlanmaktadır. Ben empati yaparak en azından kendimi ölçmek, tartmak kendimi hesaba çekmek adına bunu genel anlamda söylemek istedim. Dürüst olan, dürüstçe işler yapan , hak ve hukuk ihlali içinde olmayanlara sözümüzün olmasının imkanı yoktur.
Doğru iş yapmak ve doğruyu savunmak ve doğruların yayında yer
almak her insanın görevi ve sorumluluğudur. Eğitimciler olarak bu
sorumluluğun en fazlası bizim sırtımıza yüklenmiştir. Fertleri
yetiştiren ve onları işleyen biz eğitimciler olduğumuza göre bizler
ahlakı ve etik değerleri bilmek ve yaşam haline getirmek
durumdayız. Toplumun önderisiniz diye bize söyleyenler var. Toplum
bizi dinliyorsa toplumun önerdi ve yönlendiricisi olmak güzel bir
şeydir.
Bazı insanlar iş yaşanımı günlük yaşamından ayrı düşünmektedir. Hakikat bunun tam tersidir. İç içe olan ve ayrılmaz parçalardır. iş yaşamamızdaki karakterimiz insanları daha çok etkiler ve insanların hak ve hukukunu etkileyen, insanların Özgürlüklerine olumlu veya olumsuz olarak etkileyen bir durum olduğuna göre o zaman insanlar sosyal ve iş hayatta daha düzgün davranmayı, adil olmayı kural haline getirmelidir. Bunu yapa bilmek için şeytanı duygu, düşünce ve fikirlerden uzak durmak gerekir. İçindeki şeytanı korku ve endişeleri kırmalı rahmana doğru yol almayı bilirse daha az hata yapar ve doğruyu yakalamada izan, vicdan, insaf ve merhamet sahibi olur.
İnsan olarak yanar ve döner olmaya gerek var mı ki? Üç günlük
dünya için değer mi? Mal mülk toplamak için yalana sarılmak, korku
ve endişelerin arkasına sığınmak neyi çözer ki? Bu arkasına
saklanmaya çalışıldığı yalanlar ve dolanlar bizi ele vermeye hazır
kıta gibi bekler. İnsanın gölgesi gibi insanı takip
eder.
Dünya ve ahretimizi kurtarmak için yalansız ve dolansız bir dünyamız olmalıdır. Haktan yana olmak ve hakkı savunmak bize dürüstçe yaşam ortamı bize sağlar. Dürüst, ilkeli insanlarla arkadaş olmak ve onlarla yaşamımızı sürdürmek şeytanı duygu ve düşüncelerin bizden uzak kalacağının garantisi sağlama şansına sahiptir. Gün içinde yapmakta olduğumuz işlerin hesabını her günün akşamı yapma cesaretini kendimizde görüyorsak ertesi gün doğru işleri yapmak için bir başlangıç olabilir. Bunu yapmıyorsak ertesi günde haksız ve hukuksuz işleri yapacağımızın işareti olarak görme imkânı vardır.
Haksız ve hukuksuz işlerimiz birikir bir su birikintisi ve
havuza dönüşürse ilk planda o suda boğulanın bizim olacağımız
unutulmamalıdır. Yöneticinin adaletli olması direk toplumu olumlu
veya olumsuz olarak etkiler. Onun için yüce Allah adil
olmamızı ve adil yöneticinin ne kadar etki alanı yarattığının
gerçeğini bize mesaj olarak yüce kitabında mesaj olarak vermiştir.
Bu mesajlar günlük yaşamımızda her an canlılığını kurmaktadır.
Sosyal yaşamın içinde bunun yansımalarını anında görmek mümkündür.
Yüce Allah’a karşı yapmakta olduğumuz ibadet ve zikirlerimiz günlük yaşamımıza olumlu bir yansıması yoksa ve davranışlarımız rahmani olmuyorsa tam tersi tutum ve davranışlarımız şeytanı tutum ve davranışlar içeriyorsa insanlara hak ve hukuk açısında hukuksuzluk olarak yansıyorsa vay halimize derler.
Cellâdına âşık olmuşsa millet,
İster ezan ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstahaktır ona her türlü zillet. (Ömer Hayyam)
Tarihin her döneminde cellât, zalim, zulüm, mazlum var olmuştur. Var olmaya devam edecektir. Cellâdın zulmü neye göre vardır? Cellâdın baş tacı ve cellâda aşk olan insanların çokluğu veya azlığına bağlı olan bir durumdur. Toplumda cellâda ve zalime baş kaldırma yoksa o toplumu bekleyen çok büyük bela ve musibetler vardır. Bu musibetlerin en büyüğü doğrudan yana olmamak ve doğru işler yapmayanlar fırsat vermektir. Doğrunun ve dürüstlüğün olmadı toplumlar gerçekçi toplumlar değildir.
Doğru işin o toplumda yer etme sininde imkânı yoktur. O zaman bela ve musibet müstahak olur ve o toplum doğru işleri yapmamış olmasının kültür ve iklimi hüküm sürer. Ömer hayâm sanki günümüzü ve günümüzün insan profilini anlatmaktadır. Günümüzde haksızlık ve hukuksuzluk yaşayanlar hep yalnız bırakılmaktadır. Bu b öyle devam eder mi bilinmez fakat bu gün problemin gerçeği bu şiirde yatmaktadır. Bin yıl önce bu şiiri Ömer Hayam hiçbir problem yokken bunu laf olsun diye kaleme almasının imkanı var mı dır? O yaşadı çağda hak hukuksuzluklar ve cellâtlıklar yaşam alanlarını kaplamış ve insanlar nefes alamamış duruma gelince bu şiiri yazmış ve halkın hizmetine sunmuş ve her fırsatta seslendirmiştir.
Toplumun üzerindeki kara bulut kalkmamış ve toplum bazı değerlerini yetirdiği için zillet he türlü yaşam alanını kuşatmıştır. Onun için ilim ve bilge insan olarak isyan etmiş yönetimin sıkıntılı işlerini şiir yoluyla halka anlatmaya kuvveti ve gücü doğrultusunda konu çözmeye başlamışlardı. Bu durum her çağda yaşanmaktadır. Günümüz dünyasında bunun örneklerine her gün şahit olmaktayız. İnsanlığın geleceği adına dürüst olmak ve dürüstçe yaşamak her insanın görevidir. Tüm olumsuzluklara rağmen dürüst olmak ve yaşamak isteyenlere engel olunmamalıdır. Kuantum Mehmet (31.12.2014)